Mesnevî-i Nuriye, Lem'alar; 12.Ders

YEDİNCİ LEM’A: Bakınız, aktar-ı semavat ve arz sahifeleri üstünde hâtem-i ehadiyet göründüğü gibi, kâinatın heyet-i mecmuasının büyük sahifesi üzerinde de pek vazıh bir surette hâtem-i tevhid görünmektedir.

Evet, bu âlem pek muhteşem bir saray veya muntazam bir fabrika veya mükemmel bir şehirdir. Bu fabrika-i kâinatın eczası, efradı ve envâı, âlât ve edevatı arasında hakîmâne bir muarefe ve tanışmak ve dostâne bir mükâleme ve konuşmak ve pek kerîmâne bir muavenet ve yardımlaşmak vardır ki, kemâl-i sür’atle pek uzun mesafelerden birbirinin savtını işitir ve ihtiyacını görür gibi derhal imdadına yetişir, ihtiyacını def eder. Evet, semadaki ecram ve yıldızların birbirine ve arza verdikleri ziya, hararet, bilhassa arza yaptıkları sair yardımlarını görüyorsunuz.

Okunan Yer: Mesnevi-i Nuriye | Lem'alar
Açıklayan: Sinan Yılmaz

İndirme Linkleri
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

nurettin
hocam ALLAH ebediyen razı olsn
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
umman (doğrulanmadı)
Hocam Allah sizden ve sizin gibi hizmet ehli kardeşlerimizden,abilerimizden ebediyyen razı olsun.Ağzınıza,yüreğinize sağlık Rabbim hizmetinizde yar ve yardımcınız olsun.Amin
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
kulcan
Hocam Sinan Beye nasıl ulaşabiliriz?Yardımcı olabilir misiniz. Nurpenceresi: Değerli Kardeşimiz; [email protected] adresine mail atarsanız oradan yardımcı olmaya çalışacağız inşaallah. Selam ve dua ile...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
felsefi
ilgili derse indirme linki olmadığı için indiremedim bilgisayarıma. Yardımcı olabilir misiniz abilerim? Nurpenceresi: Değerli Kardeşimiz; indirme linkleri en kısa zamanda eklenecektir inşaallah. Selam ve dua ile.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
mehmet
ALLAH razı olsun hocam
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ziyaretçi (doğrulanmadı)
notlarım belki diğer dinleyenlere de istifadeli olur duasıyla paylaşıyorum. 7. Lema, Cenabı Hakkın varlığının ve birliğinin delillerinden “Teavün” delili, mahlukatın birbirine yardım etmesi ve bu yardımın perdesi ardından Cenabı Hakkın görünmesi Eğer aleme bir kitap olarak bakarsak, yeryüzü bir sayfa olur. Ehadiyet mührü: her bir varlığın tek başına kainatın umumunda tecelli eden isim ve sıfatların ekserisini kendinde göstermesi, kainatın umumunda Cenabı Hakkın varlığına birliğine ait delilleri kendinde izhar etmesi. Mesela alemde intizam delili var, bir sinekte de var; alemde mizan-ölçü delili var, aynı delil sinekte de var, alemde temizlik delili var, sinekte de var. Tüm kainat Cenabı Hakka hangi delilleri sunuyorsa, hangi isim ve sıfatları kendinde izhar ediyorsa, bir sinekte, çiçekte aynı delilleri, aynı isimleri bulmak mümkün. Semavat ve arzın yaprakları üzerinde her bir kelime üzerinde, Cenabı Hakkın ehadiyet mührü göründüğü gibi, kainatın bütünün büyük sayfası üzerinde de pek açık bir surette hatemi tevhid görünmektedir. Hatemi tevhid: Cenabı Hakkın birliğinin mührü, vahidiyet mührü, tüm kainatın hep birden cenabı Hakkın varlığına birliğine şahitlik yapması. Şimdi bu delili, hatemi tevhidi yavaş yavaş öğrenelim. Evet, bu alem… Üstadımız bu aleme 3 farklı cihetten bakıyor: 1.Muhteşem bir saray, dünya o sarayın bir odası olur, güneş bir odası, belki galaksimiz bir katı o sarayın, 250 milyar oda, başka kata çıkıyoruz başka galaksiler, bazı odalar tek başına bizim katımızdan daha büyük. 2.Muntazam bir fabrika, çarkları işliyor, fabrikada ürünler çıkar, alemdeki her bir varlığın da kendine mahsus bir ürünü var, hiçbir çark ben işlemem demiyor, fabrikadan ürün çıkabilmesi için diğer bir tezgahın yardım etmesi lazım. Bir tezgah kendisine gelen ürünü dokumasa, o fabrikadan o mamul çıkmaz, 99 u yardım etse, 1 tezgah dese ben çalışmıyorum, o fabrika muntazamını kaybeder. Bu cihetle baksak, dünyamız bir tezgah olur. 3. Mükemmel bir şehir, dünyamız bu şehrin bir sokağı olur, bu şehrin bir mahallesi bizim galaksimiz, bu mahallede 250 milyar sokak var, her mahallenin milyarlarca sokağı var, bazı sokaklar var 10 mahalleyi içine alabilecek büyüklükte. Güneşimiz dünyadan 1.300.000 defa daha büyük, güneş gibi 250 milyar sokağı bir araya getirsek, samanyolu galaksisi oluyor.(8:40) Atomdan güneşe, kelebekten aya, çiçekten tutun galaksiye kadar, kainattaki her bir ferd, bu varlıkların yaratılışında çalışan alet ve edavat olsun, alet ve edavat: sebepler, ateş, su, diğer atomlar. Hepsinin arasında a. Hikmetli bir şekilde bir muarefe- tanıma, bazen tanımak yetmez, aynı zamanda b. dostane bir şekilde karşılıklı konuşuyorlar, c. Cömertçe bir yardımlaşma vardır. Mufale babına ait: işteşlik ve ortaklık bildir, ikisi konuşuyor, muavenet: ikisi birbirine yardım ediyor, biri diğerine yardım ediyor değil:işteşlik. Kainattaki her varlık arasında 3 şey var: Tanıma, konuşma, yardımlaşma var. Kırkıncı Hocamızın teavün deliliyle ilgili güzel tespitlerini okumak istiyorum: Kainattaki tüm hayat sahiplerini bir kenara bırakınız, hayatsız-iradesiz-şuursuz bir topluluk kalacaktır: güneş-dağ-deniz kaldı, bu durumda kaide şudur: iktidarsız iktidarlıya, fakir zengine yardım edemez; zengin fakire, güçlü zayıfa yardım eder. Bu kaideye binaen hayat sahibi olanlar hayat sahibi olmayanlara lazım gelmesi, halbuki hakikat zıddıdır, güneş insanlara yardım eder, bulut insana yardım eder, insan buluta yardım edemez, ateş insana yardım eder, yemeğini pişirir, dağlar insana yardım eder, içinde demir-bakır.., toprak insana nebatatı bitirip yardım eder. Madem insan yardım edemiyor, onlar insana yardım ediyor, o zaman şu hakikat ortaya çıkıyor: hayatsız ve iradesiz bir şeyin kendi namına yardım yapması muhal, imkânsız olduğundan, bu mevcudat canlılara yardım etmiyor belki ettiriliyor. Hayat sahipleri için de, aynı muhakeme tarzını yürüttüğümüzde şu çıkar: insanların hayvanlara, hayvanların bitkilere yardım etmesi lazımdır, daha güçlü ve akıllı olan alt tabakaya yardım etmeli ya, hakikat burada da zıddı ile tezahür eder: bitkiler hayvanlara, hayvanlar insanlara yardım ediyor, devenin sırtına biniyoruz, ineğin sütünü sağıyoruz, zehirli bir böcekten bal yiyoruz, ipekböceği bize ipeği dokuyor, işte bu hakikat teavün hakikatinin kainatta işlediğini, perdenin arkasında bir zatın varlığını işaret ediyor, o keçi sütünü bize niye versin, bal arısı dünyada 3-5 gün yaşayacak, keyif çatsın niye binlerce çiçeğe konuyor, çalışmıyor, çalıştırılıyor. Kemali süratla: son derece hızla ; bu mahlukat yanyana da değil, 150 milyon km uzakta dünya güneşten, Allahı kabul etmezsek haşa bunu kabul etmeli: güneş bu uzaklıktan bizi işitiyor, tanıyor, bize acıyor ve iradesi var, sıcaklığını bize gönderiyor. Bizim için ay bir takvim, güneş bir soba, lamba olmuş, yıldızlar şu dünya sarayının mumları olmuş, klavuzluk yapmış, yol göstermiş, semadaki güneşler ve aylar yeryüzüne yardım etmiş. Sanki tüm yıldızlar insanlar için yaratılmış. Üstadımız aynı Kurani bir yol takip ediyor, her zamanki gibi önce bütünü gösterdikten sonra- semavat, güneş, yıldızlarıyla yeryüzüne yardım eder, bahsettiği şey vahidiyet tecellisi, ihata etmek zor, güneşe mi bakayım aya mı bakayım derken arada mütehayyir bakıyor, vahidiyet içinde ehadiyete başlıyor, bulut ile arz arasında cereyan eden su alışverişine bakınız. Tam şaşkın iken, neyi tefekkür edelim derken hemen cümle yardımımıza koştu: bulut ile yeryüzündeki canlılar arasındaki alışverişe bakınız. Yeryüzü, okyanus denizlerdeki su buhar şeklinde buluta gidiyor, bulut da buz-kar-yağmur şeklinde o su yeryüzüne iade ediliyor. Yukarıdaki hakikate geldim: hakimane bir tanışma: sanki yeryüzündeki denizleri, nehirleri bulut arasında bir tanışma var, ama nasıl bir tanışmak: hikmetli. Sana buharı versek bulut kardeşim, buz-kar yaparmısın? Bulut da cevap veriyor: tabi ey kardeşim. Bulutun bir fabrikası vardır, buharı alır su yapar. İnsanlar su yapamıyor, iki yanıcı bir araya gelince yangın çıkar, ama bulut yapıyor. Hiçbirşey uzaya fırlamasın diye yerçekimi kanunu var, yağmur damlaları yerçekimi kanuna uygun inseydi, hepsi mermi gibi inerdi, kafadan girip bacaktan çıkardı. “Biz gökten suyu indirdik bir takdir ile” Kuran-ı Kerim, yavaş yavaş iniyor. Bu yardımlaşma delili, Allah’a isnad edilmezse 2 hükümden birini kabuletmek lazımdır: 1. Sema ehli, arz ehlini tanır, bilir, onlara merhamet eder, acır ki yardımına koşar. Burada su yapmak bir kuvvet ister- kudret; ilim vardır- suyun nasıl yapılacağını bilmek, Hikmet- o suya menfaatler takmak, yer ehline acımak vardır- rahimiyet. Ya Allah yapıyor, ya kendisi yapıyor, ya da kendisine yardım edilen zorla yaptırıyor. Bütün bu sıfatlar ve saymadığımız çok sıfatların yardımına koştuğumuz varlıkta varlığını kabul etmek lazım, yani: O buluta muhit bir ilmi, sonsuz bir kudreti, sonsuz merhameti vermek lazım, ya da bulutta hiçbiri yok, o cansız Allah yaptırıyor demeliyiz. semaya güneşlere sözünü geçirir bunu kabul etmek lazım, buluta bu işi insanlara yaptırmamız lazım, nerde biz yaptırabilelim. Bu yardımlaşmayı neyle izah edebiliriz diye bir ateiste sormak lazım. Bu hakikati ruhumuza, kalbimize, latifelerimize sindirebilmemiz için ne lazım: Astronomi-matematik- kimya- coğrafya-botanik-tıp gibi ilimlerden hülasa bilgiler lazım. Mahlûkatın birbirinin yardımına koşmasını müşehhas misallerle tefekkür etmeliyiz:. Bir kalp ciğerin yardımına nasıl koşuyor? Sindirim sistemi gözün yardımına nasıl koşuyor? Yıldızlar birbirine nasıl yardım ediyor? Ümit Şimşek, Şaban Doğan abiler gibi ilimlerini risaleler bakış açısıyla okumuşlar, onların kitaplarını alıp okuyalım.2. bir yol: kainatta yardımlaşma yazalım, öz bilgiler diye bab’ımız olsun, zaman geçtikte yardımlaşma diye bulduğumuz her bilgiyi kaydedelim ezberleyelim. Başka bir bab: kainattaki intizam misalleri, atomdaki intizam-göz-ağaca yaprakların takılmasındaki intizam. Zaman dilimi içinde misallerden oluşan kitabımız olsun, bu sayede anlatılan hakikatleri çok daha geniş bir pencerede tefekkür ederiz (29:00). Üstadımız bize pencere/ufuk açıyor, böyle tefekkür et, bulut ile yeryüzüne bak, bunlar konuşuyor, bunlar birbirini nasıl tanıyor, birbirinin yardımına nasıl konuşuyor. Siz bu tefekkürü alın, kalp ile göz arasında, ağaç ile meyvası arasında, bu tefekkürü zenginleştirin. Lisanı halleriyle konuşur.. Ateş yemeğimizi yapmak için çalışıyor, toprak nasıl çalışıyor domates vermek için… hayat sahibine tedarik hizmeti hepsi koşturuyor. Bir Müdebbir- bu işleri evirip çeviren, terbiye eden, bir gayeye yönelmişler. Muntazam bir fabrika vardı ya, oradan buraya çizgi çekin, fabrika ile kastedilen bu işte: fabrikadaki tüm tezgâhlar ürünü meydana getirmek için bir araya gelir, hepsinin amacı mamulü üretmektir. (şişe fabrikası) O fabrikayı kuran zat, o kapağın sahibi dahi o fabrikanın sahibidir, çünkü fabrika kurulurken tüm tezgahlar bu neticeyi vermek üzere yapılmış, bu netice başkasının olursa, tezgahların o gaye için çalıştırılmasını neyle izah edebiliriz? Kelebeğin ihtiyacının karşılanması için tüm tezgahlar buna göre tanzim edilmiş, o zaman kainatın sahibi kim ise kelebeği o yapmıştır; kelebeğin sahibi kim ise, kelebeğin dokunduğu tüm tezgahlar onundur, kelebeğin yardımına koşan/koşturulan tüm varlıklar da onundur, onun emriyle koşarlar> fabrikadaki mana bu. Tüm kâinatın tek bir şeye hizmet etmesi: hayata, o zaman hayat kimin ise, bütün kainat-tüm tezgahlar onundur. Keşke biyoloji ilmi böyle anlatılsa.Cenabı Hak güneşe emreder: toprağı ısıt, onu aydınlat. Gece ve gündüze emreder: birbirinizi takip edin, kışta kara emreder toprağın üzerinde bir örtü ol, dinlensin, istirahat etsin, sonra vakti gelince Allah buluta emreder suyunu indir yeryüzüne, havaya emreder toprağı teneffüs yaptırın, atomlara emreder gidin atomların vücüdunda çalışın, manevi kalıplarına girin ve o bahar mevsiminde o bitkiler izni ilahi ile meydana gelir. Hayvanat da emri rabbanii ile Cenabı Hakk, ey hayvanat o yeşil otu yiyin, ben o yeşil otu kullarım için bembeyaz süte çevireceğim, sütüme fabrika olur, zehirli böceğe emreder, çiçekten çiçeğe dolaş, seni kendime perde yapacağım, tatlı ve gıdalı bir balı senin elinle icat edeceğim. İpekböceğine emreder, tavuğa emreder yumurta yapsın, eğer Cenabı Hak deveyi kendi haline bıraksaydı, bizi sırtına alıp o çölleri geçirmezdi, at sırtına bize oturtmazdı, insanı deveye bindiren şey insanın gücü değildir, insanın aczidir, aczi sebebiyle Cenabı hak hayvanatı insanlara musahhar etmiştir. Bal arısıyla, ipekböceğinin insanlara yaptıkları yardımlar bu davayı ispat eder. Hayatı olmayanların birisinin öbürküsüne yaptığı şu yardımlar, Kerim bir Müdebbirin hademesi ve amelesi, Onun emriyle, izniyle iş görürler. Madem bizler ilim talebesiyiz, hayatımızı ilimle geçireceğiz. Bugünkü vazifemiz şu: Kalın bir defter alacağız, ilk sayfası şu olsun: “Teavün hakikatinin misalleri”, vakti olanlar 10 tane misali oraya yazsın. İnternete girsin, kâinattaki yardımlaşmaya örnekler, 5-10 tanesini yazsın alt alta ve gün boyunca tefekkür etsin. Bu tefekkürler, ruha, latifelere, kalbe kuvvet verecek ve ibadet ve takva hususunda bize yardım edecek, Cenabı Hak cümlemizin imanını kemale kavuştursun, bu dersleri takvaya, zühde, ibadette zenginliğe ulaşmamıza vesile yapsın inşallah.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...