Mesnevî-i Nuriye, Lem'alar; 16.Ders

ON BİRİNCİ LEM’A: Arkadaş! Bir nev’in efradı arasındaki tevafuk ve bir cinsin envâı arasında âzâ-yı esasiyede bulunan müşabehet, sikkenin ittihadına, kalemin vahdetine delâlet ettiklerinden anlaşılıyor ki, bütün mütevafık ve müteşabihler, yani birbirine benzeyen çokluk, bir Zât-ı Vâhidin eser-i san’atıdır.

Okunan Yer: Mesnevi-i Nuriye | Lem'alar
Okuyan: Sinan Yılmaz

İndirme Linkleri
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Müştak
Sinan hocsm Allah razı olsun, tefekkür vadilerinde gezdirdin gene bizleri...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
umman (doğrulanmadı)
Sinan hocam çok güzel hem dersiniz hem tefekkür edişiniz bir kere dinledim yine dersi tekrar edicem inş Allah sizden razı olsun çok istifade ediyoruz derslerinizi hep takip ediyorum risale-i nurları sizin gibi en güzel şekilde anlamak bizlerede nasip olur İnşallah.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
zahide
abilerim neden indiremiyorum Değerli Kardeşimiz; "Sohbetin tamamı" yazısına tıklayıp açılan penceredeki yönlendirmeleri uygulayarak indirebilirsiniz. Selam ve Dua ile
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Hüseyin Uzun (doğrulanmadı)
Güzel izahlar yapıyorsunuz Allah ebeden razi olsun.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
.... (doğrulanmadı)
s.a sinan hocam allah ebeden razı olsun sizden risale i nurlar nasıl okunur ve nasıl tefekkür edileceğini sizden öğrendim inşaallah derslerin devamı gelir.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ziyaretçi (doğrulanmadı)
notlarım belki diğer dinleyenlere de istifadeli olur duasıyla paylaşıyorum. Bir nev’in fertleri arasındaki tevafuk. Üstadımız 11. Lemada 2 farklı delili işliyor, 1. Delilin bir parçası bu: tevafuk-benzeyiş, mesela benim de sizin de 2 gözümüz var, bizler insan nev’inin efradıyız. Benim elim, ayağım, kalbim,midem gibi ne kadar azam varsa, insan ismini taşıyan her fertte var. Gül çiçeğine bakalım, benim bahçemdeki gül ile başka bahçelerdeki güller aynı. Alem bir kitap olsa, her bir nev, insan nev’i, gül nev’i, balık nev’i, ağaç nev’i gibi bunlar da o kitabın sayfaları olsa, her bir insan da o sayfanın kelimesi olsa, o sayfaların kelimeleri birbirinin aynı mı? Aynı. Peki bundan hangi neticeye çıkarız? Bir kelime kiminse, sayfadaki bütün kelimeler de onundur, niçin bu neticeye çıkarız? Çünkü o sayfadaki bir kelimeyi farklı birisi yazsaydı, o kelime diğerlerine benzemezdi. İnsan sayfasında ben bir kelimeyim, beni kim yaratmış ise, bütün insanları o yaratmıştır çünkü birbirimize benziyoruz. Eğer ben farklı bir kalemden çıkan bir kelime olsaydım, başka bir fabrikadan çıkan mamul olsaydım bende kulak olmazdı, olsa da başka bir yerde olurdu, kendi nev’imin ferdine benzemezdim. O halde Bir sineği kim yaratmışsa, tüm sinekleri o icat etmiştir. Şu âlem kitabının sinek sayfasına sahip olabilmek için, o sayfada yazılmış trilyonlarla ifade edilemeyecek kadar sineğe sahip olabilmek için, bir tek sineğe sahip olmak; bir sineğe sahip olabilmek için de sayfaya sahip olmak lazım gelir. Kainat malikiyet açısından bölünmesi mümkün olmayan bir küll’dür, bütündür. Bir tek papatyaya bu benimdir diyebilmeniz için tüm papatyaları yaratabilecek kudret lazımdır, birbirlerinin aynı, azaları aynı, azalarının takıldığı yerler aynı. Bu cümlede şu vardı: Bir nev’e sahip olan tüm kelimelere sahipti, bir kelimeyi icat edebilmek ve o sayfada yazabilmek için, bütün kelimelere sahip olmak lazım çünkü birbirine benziyor. Şimdi tevhid mührünü genişletiyor Üstadımız. Bir cinsin envaı arasında azayı esasiyede bulunan müşabehet: evet ben bütün insanlara benziyorum, beni yaratan da tüm insanların maliki, ben ancak insanlara birebir benzediğim gibi, diğer hayvanlara da azayı esasiye denilen esas azalar cihetiyle de benziyorum, ben bir file de benziyorum, benim gözüm, kulağım var onun da var, iç organlarım var onun da var, şekilleri farklı ama isimleri de aynı. Bana kulak takabilmek için tüm hayvanatın kulaklarını takabilecek bir kudret lazım. Bana göz verebilmek için, tüm hayvanatın gözünü takabilecek bir kudret lazım. Başka bir ifadeyle: benim gözümün sahibi, tüm hayvanlardaki gözlerin sahibi olabilir çünkü işlevleri birbirine benziyor. Benim gözümü-haşa- başka birisi yaratsaydı, o zaman bu gözün işlevi konumu mahlukattaki o gözlerden farklı olurdu. Üstadımız şimdi ne yaptı: Bir sineğin sahibidir tüm sineklere sahip olan, daireyi genişletti, bir sineğin sahibidir tüm hayvanata sahip olan, bir sinek birebir başka bir hayvana benzemez ama sineğin de kanadı var kartalın da kanadı var, tüyleri var ikisinin de, gül ile papatya arasında bir benzerlik var, elma ağacının da gölgesi-meyvesi-dalı var, armut ağacının da. Şekil olarak benzemiyor ama aza olarak, işlev olarak benziyor. Bu benzerlikten dolayı isimleri bile aynı. Bir tek elma ağacını kim yaratmış ise, o nvin tüm fertlerini-bütün elma ağaçlarını o yaratmıştır.2. Bir tek elma ağacını kim yaratmış ise, o elma ağaçları ile aynı azaları taşıyan, elma ağacı ile azayı esasiye benzerliği bulunan tüm ağaçları da o yaratmıştır. Tevhid sikkesine bakın. Bir hamsi balığını kim yaratmışsa, denizlerde yüzen tüm hamsiler onundur, neden? Birbirlerine benziyor, aynı kalemden çıkmıştır.Kalem farklı olsaydı birbirine benzemezdi. 2.perde: bir hamsi balığını kim yarattıysa, denizlerdeki tüm balıkları da o yaratmıştır, çünkü hepsi aynı kanuna bağlı, hepsinde aynı isimde ve işlevde cihazlar var: kuyruğu var, yüzgeci var, bir tek hamsi balığına sahip olabilmek için, denizlerdeki tüm balıkları da o yaratmıştır, bir kudrete malik olmak lazım çünkü hepsi aynı kanuna bağlı, hepsinde aynı işlevde ve kanunda cihazlar var.(10:51) 1. Bir env’in efradı arasındaki tevafuk 2.Bir cinsin envaı arasında azayı esasiyede bulunan müşabehet. Bizler her bir ferdi kelime olarak kabul etsek, bunlar bir kalemden çıkmıştır, kalemin vahdeti, kalemin ismi ne: kudret kalemi. Üstadımız misali nasıl vermişse, misalden hakikate çıkarken kelimeleri o misalin üzerine kurguluyor. Misalde sanat eseri deseydi, sanatkarın vahdeti derdi. Kalemin vahdetine delalet ettiklerinden. Mütevafık: bir nev’in birbirine benzer fertleri, müteşabih: nev’ler arasındaki esas azalardaki benzerlik. Aynı nev’in fertlerinin birbirine benzemesi ve esas azalarda ve azaların işlevlerinde birbirine benzemesi. Birbirine benzeyen çokluk, ister nev’in fertleri arasında olsun, ister nev’ler arasındaki azayı esasiyede olsun, bir zatı vahidin eseri sanatıdır, tek bir zatın sanat eseridir. Bir çiçeğe bakıyorsunuz, o çiçekten Cenabı hakkın varlığına ulaşıyorsunuz, değil o çiçeğe, o çiçeğin tek bir yaprağına sahip olabilmek için tüm kâinata sahip olmak zorunda olduğunuzu tefekkür ediyorsunuz. Bu ne büyük bir tefekkür penceresi. Şimdi 1.delili geçtik: a.nev’in fertleri arasındaki birebir benzerlik b.nev’ler arasındaki esas azalardaki benzerlik > ispat eder ki sanatkar bir, kudret kalemi bir, çünkü farklı bir katip yazsaydı o kelimeyi, başka bir zatın sanatı olsaydı o zaman bu benzerlik bozulurdu. Madem benzerlik var: o halde kalem bir, merkez bir. 2. delil: Kezalik…İnşa ve icatlarda görünen> icat kelimesiyle yine inşa kastedilmiş olabilir, sözü kuvvetlendirmek, belagat için denmiş olabilir. 2. İhtimal-daha yakın görüyorum- genelde üstadımız kelimeleri hep farklı mana nüansları için tekrar eder. İnşa: terkib demektir, var olan malzemeleri alıp bir eşyayı meydana getirdiğimizde bu terkiptir, kumu aldık çimentoyu aldık, bina yaptık, binanın inşası: varolan maddelerin biraraya gelmesi. Ben de bir terkibim, vücudumdaki maddeler zaten varolan maddeler, bu alemdeydi. Bir kuş, bir çiçek bir terkiptir, şu anda yaratılan tüm varlık inşadır, o varlığın vücudunda bulunan tüm atomlar, çok daha önce kainatın yaratılışında varlık alemin çıkartılmış. Ben yaratılırken benim maddelerimden hiçbiri yoktan yaratılmıyor. İcat: ibda, yoktan yaratmak manasında. İbdayı külli ve ibdayı cüzi. İbdayı külli : Hikmetinden dolayı o kapıyı kapatmış, maddesiyle birlikte yoktan yaratılması, kainat yoktan yaratılırken tecelli etmiş, şu alemdeki tüm maddeler yoktan icat etmiş, Cenabı Hak hikmetine binaen yarattığı varlıkları bir eşyada cem edip, yaratmasını inşaya çevirmiş. İbdayı külli, eşyayı oluşturan maddelerin yoktan yaratılması. Üstadımız diyor ki: İnşa ve icatlarda görünen kolaylık…İcadı cüzi kastedilmiş burada, icadı cüz’i her vakit gözüküyor: yaratılan her varlığın sureti, şekli, sıfatları yoktan yaratılıyor, bir yerden alınmıyor. Bir insan yaratıldı, evet maddeleri inşadır, ama yüzü, Dnası, parmak izi, gözü, şekil cihetiyle hiçbirşeye benzemez, bu icattır. Ağaç yaratıldı, yaprağı çiçeği hiçbir meyveye benzemez, bu icattır. Kar taneleri icattır, hiçbiri diğerine benzemiyor, şeklinin yoktan yaratılması icattır. Bir varlığın hem terkip suretiyle yaratılmasında, hem de ona has hususiyetlerinin yaratılıp ona verilmesinde, sonsuz bir kolaylık vardır. İşte bu kolaylık bütün mevcudatın tek bir sanatkarın eseri olduğunu, vaciplik derecesinde gerektiriyor. Bu delil aynı zamanda 10.lema, icattaki kolaylık nereden geliyordu? Kanundaki vahidiyetten geliyordu. Bu cümleleri daha iyi tefekkür edebilmek için notlar alıyordum, tefekkür alemim genişliyordu. Yaratılıştaki kolaylığı tefekkür etmek için notlarım: Acaba dünyadaki tüm alimleri, bilgisayarları toplayabilsek bir tek yaprağı vücuda getirebilirmiyiz? Eşyanın yaratılışında ne çok zorluk var. Her gün kolay bir şekilde yüzbinlerce nebatat ve hayvanat yaratılıyor. Günde 300 bin insan yaratılıyor, 1 sn 4 insan, başladı bitti 4 kişi yaratıldı. İnsanın yaratıldığı o saniyede mikroplardan, böceklerden, balıklardan milyonlarca yaratılıyor. O saniyede 1 milyon nebatat fertlerinin yaratıldığını göz önüne alırsak suhuleti mutlakayı tefekkür edebiliriz. Bir kelimeye bakalım, benden çıkan kelimeler size ulaşıyor. Tek bir kelimenin yaratılışı, atmosferde başlayıp, atmosferde biter, yine ikisi arasında insanın solum sisteminden sinir sistemine, ruh dünyasından hayallere tüm varlığını işin içine katan mucizeler silsilesidir. Bazen Cenabı Hak konuşma kabiliyetini bir alıyor, ondan bir kelime dahi çıkamıyor.(25:23) Suhuleti mutlaka ile müthiş bir misal var: Haluk Nur Baki abinin kitabından aldım. İnsanın yaratılışındaki mucizeliği anlatıyor, sonra akla yaklaştırmak için misalle anlatmaya geçiyor, diyelim ki her bir insan 60bin rakamdan oluşan bir şifre demektir. Birden 60.000’e kadar yazılan bu şifrelerden 30 bin tanesi annede, 30 bini annede mevcuttur(sıralı değil, 1-4-5603-87) Doğacak çocuğun anneye benzeyen yanı çok dağınıktır, başı benzer gözü benzemez, tırnağı benzer parmağı benzemez, benzeyişte o numaralardan geliyor, hangi numara anneden geldiyse, o özellik benziyor. Bir bebeğin olması için annede eksik olan kartı bulmak lazım, eksik kart kimde? Babada, bu kartlar babanın sperm hücresinden alınacaktır. Babada annedeki bir yumurta hücresine karşılık 250 milyon meni hücresi işe karışmaktadır. Akıl almaz olay da burada başlamaktadır. 250 milyon hücre içerisinde, her birinde 1’den 30.000’e kadar numara var, farklı numara şifrelerinin bulunduğu bu pazar yerinde, kendisinde eksik olan numaraları taşıyan meni hücresini seçip onunla aşılanmak zorundadır, hem de bunu 1 saatte yapmak zorundadır. Size içinde 1’den 60.000’e kadar yazılı 30.000 kart verseler, elinizde bir kart var onda da 30.000 tane numara var, 1’den 60.000’e kadar yazılı, diyecekler ki 250 milyon kart var, bu kartlardan sadece 1 tanesi senin kartındaki eksik numarayı tamamlıyor, sen o kartı bulacaksın. Her bir karttaki numaraları 1 sn’de okuyup, kıyas edebilsen, sana 250 milyon*30 bin saniye lazım, bu da 2 ay gibi bir süre ediyor. İnsan gibi akıllı bir varlık için 2 ay gibi bir süre lazım, ama bunu annedeki yumurta hücresi 1 saatte yapıyor, yaratılıştaki bu kolaylığı Cenabı hakkın varlığından başka neyle izah edebiliriz. Günde 300 bin insan yaratılıyor, anlattığımız bu olay günde 300 bin defa vukua buluyor. Risalei Nurda anlatılan konuları doğru misallerle tefekkür ettiğimizde, bizden çıkan sübhanallah sözü daha diri oluyor, o delilin ruhumuza-aklımıza-kalbimize verdiği kuvvet daha büyük oluyor. O yüzden maddi ilimlere ait hülasa bilgilerin olduğu kitapları okumak, notlar almak lazım. Aksi halde-haşa- Cenabı Hak olmasaydı, suubet, güçlük…Eğer o yumurta hücresi bu işi tek başına yapmaya çalışssaydı, bir tek insan dünyaya gelemezdi, 2 ayı yok ki 1 saatte ölüyor zaten, 1 saat içinde aşılandı aşılandı, kendisinde olmayan numaraya ulaştı ulaştı, yoksa zaten öldü. Alemi icat etmediyse, bu alem nasıl vücuda geldi. Bu yoktan yaratılmalar hem inşa hem icat cihetiyle nasıl meydana geliyor. Her saniye vücuda gelen yaratılmakları ortaya koyun, yaratılıştaki ölçüyü tefekkür edin, bu kolaylık Cenabı Hakkın kudretinden ileri geliyor. Şirk: ikiye ayrılmış, hatta 3 ‘e. 1.Allahın zatına ortak koşmak>Allah’ın Zatında şirk 2. Allah’ın isim ve sıfatlarını mahlukata taksim etmek>Allah’ın esmasında şirk 3. Allah’ın fillerini mahlukata taksim etmek> Evet Allah vardır ama bu elma ağaçtan çıktı, ağaç bunu kendi kendine yarattı, yaratmak fiilini ağaca vermek de fiilerinde şirk. Üstadımız diyor ki her üçünde de şirk yoktur. Fiillerinde ortağı olsaydı, kendi kendine oluyor, aşılanma işini sebepler yapıyor olsaydı, aşılanma işindeki o zorluktan dolayı, bir insan vücuda gelmezdi, çünkü tek bir varlığın yaratılışında bile öyle mucizeli faaliyetler var ki, o varlığı yaratabilmek için nihayetsiz kudrete, ilme, hikmete, iradeye sahip olmak lazım. Cenabı Hakk, kainatı yarattıktan sonra bir tek sineğin icadını sebeplere verseydi, o sebepler onu yaratmaktan aciz olduğu için, o fert ya da o nev, yokluktan varlık alemine çıkamazdı. Zatında şirk olmadığını nereden biliyoruz? Çünkü intizam bozulmuyor. Kuran’da ”Allah’tan başka ilah olsaydı, elbette âlem fesada uğrardı.” Üstad, bu ifadeyi birebir kullanmış. İntizam, ancak bir tek zatın idaresiyle meydana gelir. Yollarda çok kazalar oluyor çünkü şoförler farklı. Şu kâinattaki hiçbir yıldız diğerine çarpmaz, intizam vardır. Üstadımızın güzel bir sözü vardır: ”Eğer başka bir el karışırsa, karıştırır”. Madem karışıklık yok, başka bir el de yok. Cenabı Hakkın zatında ortağı yok, çünkü intizam var. Fiilinde de şeriki yoktur, niye? Çünkü suubetten/güçlükten dolayı. O varlıkların yaratılmasında sonsuz kuvvet istiyor ki, normal şartlarda o varlığın yaratılması o kadar zor ki, o zorluktan dolayı, âlemin ademden çıkmamasına sebep olurdu. Allah kudretini bir çekseydi, âlem yoklukta kalırdı. O yumurta hücresi 250 milyon kartı tarayamazdı ve bir tek insan meydana gelmezdi. İnsan için olan bu hakikat, tüm mahlûklar için de geçerlidir. 11. lemada: 1. a.Nev’in fertleri arasındaki tevafuk, 1.b.Nev’lerin birbiri arasındaki müşabehet, 2.İcattaki kolaylık, 2 delili tefekkür ettik. Bu iki delilden şu neticeye çıkarız ki: Bu alemin sultanı birdir, Rabbimiz birdir, Halıkımız birdir, İlahımız birdir, bu kainat atomlardan galaksilere kadar onun mülküdür ve onun malıdır.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...