Mesnevî-i Nuriye, Lem'alar; 6.Ders

"İKİNCİ LEM’A: Sayısız hâtemlerden canlı mahlûkata vaz’ edilen hayat hâtemine bakınız. Evet, canlı bir mahlûk, câmiiyeti itibarıyla, kâinata küçük bir misaldir, şecere-i âleme güzel ve tatlı bir meyvedir, kevn ve vücuda bir nüvedir ki, Cenâb-ı Hak o nüvede pek çok âlemlerin örneklerini derc etmiştir. Sanki, o zîhayat gayet hakîmâne muayyen nizamlarla bütün vücutlardan sağılmış bir katre veya bir noktadır..."


Okunan Yer: Mesnevi-i Nuriye | Lem'alar
Açıklayan: Sinan Yılmaz

İndirme Linkleri
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

ahmet
ALLAH RAZI OLSUN...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
umman (doğrulanmadı)
Hocam Allah razı olsun dersler çok güzel bize tefekkür edebilmeyi öğretiyorsunuz.Bu derslerden sonra kainata çok daha güzel bakabiliyoruz biz sizlere sebeb olduğunuzdan dolayı hem teşekkür ederiz hemde İnşallah dualarımızdasınız sizlerde bizleri dualarınızda unutmayın.Allah yar ve yardımcınız olsun.Amin.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
emin
çok güzel
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ziyaretçi (doğrulanmadı)
notlarım belki diğer dinleyenlere de istifadeli olur duasıyla paylaşıyorum. Hayat hatemine bakılıyor. Üstadımız, Risalei Nurun Kurandan süzüldüğünü pek çok yerde ifade eder. Şu ayeti kerime ile başlayalım: Rum-50: “Şimdi bak Allah’ın rahmetinin eserlerine! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki (bunu yapan) O, mutlaka ölüleri diriltir, O her şeye Kadirdir. ” Ayette Rabbimiz, yeryüzüne bakmamızı emretti ve yeryüzüne bakarken kendi Hayat hatemini tefekkür etmemizi emretti. Ayeti kerimedeki “rahmet eserlerine” mukabil üstadımız “canlı mahlukat” demiş. “Hayat hatemi”, ayeti kerimede “ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor”. Ayet kerimedeki “O, mutlaka ölüleri diriltir, O her şeye Kadirdir”, 2. Lemanın son cümlesi “ancak ve ancak her şeyi yaratan Halık olabilir ve böyle bir tasarruf yalnız Rabbülalemine mahsustur”, ayetin sonu gücün ve kuvvetin ancak Allah’a mahsus olduğunu, Allah’ın her şeye gücü yettiği ile tamamlanmış. Bu ayetin tefsiri olarak düşünebiliriz. Allah bize hayata bakmamızı emrediyor ancak Hayatın nesine bakacağız? Neyi tefekkür edeceğiz? Hayat öyle bir şey/iksir ki, bir mahluka girdiğinde o mahluku, kainata küçük bir misal yapıyor, misali musağğarı, küçültülmüş misali. Kainatın ¾’ü su, insanda da su var, kainatta elementler var, insanda da elementler var, kainatta dağlar var, insanda kemik var, kainatta nehirler var, insanda kılcal damarlar var, kainatta orman var, insanda saç var kıl var, kainatta fırtına var, insanda öfke var, kainatta çekme-itme kuvveti var, aynı kanun insanda da var. Manevi ciheti de öyle: Kainatta ruhlar alemi var, insanda o alemden gelmiş ruh var, alemi misal var, insanda rüya var; kainatta levhi mahfuz var, insanda hafıza kuvveti var, kainatta arş var, insanda kalp var; kainatta kürsü var, insanda dimağ var; kainatta şeytan var, insanda nefs ve lümmei şeytaniye var, alemde melekler var, insanda güzel ilhamlar var. İnsan şu alemin küçük bir misali. Eğer biz alemi küçültebilseydik bir insan veya küçük bir mahluk olurdu, canlı mahluku büyütebilseydik de şu kainat ve alem olurdu. Şöyle diyebiliriz: Canlı bir mahluku-kuşu-insanı yaratabilmek için tüm kainatı yaratabilecek kudret ve kuvvet lazımdı. Bütün kainatı yaratamayan bir sineğe sahiplik iddiasında bulunamaz, çünkü kainata ne varsa sinekte de de aynısı var, tek fark küçüklük. Levhi mahfuzu yaratamayan bana hafızayı veremez, arşa sahip olamayan, kalbime sahiplik iddiasında bulunamaz. Şu alemdeki nehirlere sahip olmayan, benim kılcal damarlarıma hakim olamaz. Küçüğü yapabilmek için, büyüğü yapabilecek bir kudret lazımdı. Kainatın bölünmesi mümkün olmayan bir küll ve bütün olduğunu beyan ediyor. Demekki sineğin kanadını kim yaratmışsa, semavatın kandillerini o yaratmıştır.(9:51) İkinci cümle: her bir canlı…Bizler aleme ağaç cihetiyle bakarsak, bu ağacın kökü-dalı-meyvesi var, meyve ağacın en kıymetli cüzüdir. Şu kainat ağacının en kıymetli meyveleri: canlı mahluklardır. Nasıl ki ağaç meyvesiz hiç hükmündedir, sobaya odun olmaktan kurtulamaz, şu alem ağacının meyvesi de hayattır, hayatsız bir kainatın hiçbir kıymeti yoktur. Her şeyin cıvıl cıvıl hayat için çırpındığını, hayata koştuğunu görürüz, kuzuların meleyişinde, güvercinlerin kanat çırpınışında, yaprakların sallanışında hep hayat vardır. Eğer dünyamızda hayat olmasaydı, dünyamız kupkuru bir çöl, duru-ölü-sönük bir küreye benzerdi. Bu sırdandır ki: Hz.Allah: semavatın ve arzın Rabbi der, Rabbüssemavatı vel ard. Yeryüzü küçük olmasına rağmen, hayata bu derece mesken olmasından dolayı, o kocaman semavata denk tutulmuştur. İşte hayat sahibi her mahluk: a. Şu kainatın küçük bir numunesidir. b. Şu kainat ve alem ağacının en tatlı meyvesidir. c. Öyle bir çekirdektir ki tüm alemlerin örnekleri onda yazılıdır 3.cümle ile hem her canlı maluk bir çekirdek… 3. Cümle ile 1. Cümle arasında fark var mı: 1.cümlede, her canlı mahluku kainata küçük bir misal olmasından, 3.cümle: 2 ihtimal, 1. 1.cümle ile aynı manadadır, onu kuvvetlendirmek için gelmiştir, dikkati o manaya celb etmek için farklı kelimelerle o mana derç edilebilir. 2. İhtimal (ben daha yakın görüyorum, genelde her kelime ile farklı anlam verir Üstadımız ): 1.cümlede kastedilen maddi benzerlik, maddi alemin örneklerini taşıması, 3. Cümlede kastedilen manevi alemlerin örneklerini taşıması/ manevi benzerlikler olabilir. 1.cümle: kainatta su var, insanda su var, nehir-kılcal damarla, kainatta bahar-insanda neşe. 3. Cümle ise manevi örnekler: kainatta levhi mahfuz var, insanda hafıza var, kainatta alemi misal, insanda rüya var, şeytan- nefs ve lümmei şeytaniye. Sanki, o zîhayat gayet hakîmâne muayyen nizamlarla bütün vücutlardan sağılmış bir katre veya bir noktadır.. > Eğer gücümüz yetse, şu kainatı alıp elimizle sıkabilsek, ondan bir damla alsak o damla insandır, kelebektir, sinektir… ve kalemdir. Aleme kitap cihetiyle bakarsak, her canlı mahluk, bu kitabın bir noktası olur.(16:05) Üstadımız 350 bin nevden bahsediyor, son okuduğum kitaplarda 1 milyonu geçmiş teknolojinin gelişimiyle, Kainat kitap olsa, her bir nev bir bölüm/bab benzetebiliriz. Mesela 1 elma ağacı o sayfanın bir satırı olabilir ya da bir kelimesi olabilir, o ağacın elma meyvesi o kelimenin bir harfi olabilir ve elmanın çekirdeği de o kitabın noktası olur, ama nasıl bir nokta tüm kitabın manası o noktada yazılmış, adeta kitabın küçültülmüş misali, o noktayı açabilsek, karşımıza kitap çıkar. Kitabı küçültebilsek içinden nokta çıkar. Canlı mahluka baktığımızda 3 şey (yukarıda) Öyleyse, küçücük bir hayat sahibini yaratabilmek için tüm kainata malik olabilecek kudret lazımdır. Bu itibarla, bir zîhayatı halk etmek, bütün kâinatı yed-i tasarrufuna alan Cenâb-ı Haktan maada hiçbir şeye isnad edilemez.> Bir sineği yaratmak için kainata malik olmak lazımdır. Üstadımız 17.Lemanın 14. Nota/1.Remiz : “Ey esbabperest insan! Acaba, garip cevherlerden yapılmış bir acip kasrı görsen ki yapılıyor. Onun binasında sarf edilen cevherlerin bir kısmı yalnız Çin’de bulunuyor. Diğer kısmı Endülüs’te, bir kısmı Yemen’de, bir kısmı Sibirya’dan başka yerde bulunmuyor. Binanın yapılması zamanında, aynı günde şark/doğu, şimal/kuzey, garp/batı, cenuptan/güney o cevherli taşlar kolaylıkla celb olup yapıldığını görsen, hiç şüphen kalır mı ki, o kasrı yapan usta, bütün küre-i arza hükmeden bir hâkim-i mucizekârdır? İşte, herbir hayvan, öyle bir kasr-ı İlâhîdir. Hususan insan, o kasırların en güzeli ve o sarayların en acibidir. Ve bu insan denilen sarayın cevherleri, bir kısmı âlem-i ervahtan, bir kısmı âlem-i misalden veLevh-i Mahfuzdan ve diğer bir kısmı da hava âleminden, nurâleminden, anâsır âleminden geldiği gibi; hâcâtı ebede uzanmış,emelleri semâvat ve arzın aktârında intişar etmiş, rabıtaları, alâkaları dünya ve âhiret edvârında dağılmış bir saray-ı acip ve bir kasr-ı gariptir. İşte, ey kendini insan zanneden insan! Madem mahiyetin böyledir; seni yapan ancak o Zat olabilir ki, dünya ve âhiret birer menzil, arz ve semâ birer sayfa, ezel ve ebed, dün ve yarın hükmünde olarak tasarruf eden bir Zat olabilir. Öyleyse, insanın mâbûdu ve melcei ve halâskârı O olabilir ki, arz ve semâya hükmeder, dünya ve ukbâ dizginlerine mâliktir. ” O taşlar kuzeyden güneyden hopp geldi, önümüzde bina yükseldi, şüphemiz kalır mı o binayı yapan zat bu taşların geldiği tüm mekanlara sahiptir, elbette şüphemiz kalmazdı, o mekanlara hakim olmasaydı taşı o mekanlardan getiremezdi. Aynen bunun gibi, her bir hayvan ilahi bir saraydır. Ruhlar aleminden, rüya yeteneğimiz alemi misalden, hafızamız levhi mahfuzdan geldi, vücudumuzda cem ettiğimiz taşlar farklı farklı alemlerden gelmiş, o halde diyebiliriz ki bir insanı yaratabilmek için kainatı yaratabilecek bir kudret lazım, kainatın tamamına hakim olmak lazım, çünkü insandaki maddeler kainatın muhtelif yerlerinden toplanıyor. Evet, aklı bozulmayan bir şahıs, teemmülü neticesinde anlar ki, Üstadımız 5 şeyden bahsediyor: Balarısı… Fihriste: kitapta ne var orda yazılıdır. Bal arısı ile kainat arasında da geçerlidir, bal arısı kainatın numunesidir, bundan başka bal arısının vücudunda ve yaşayışında fizikten astronomiye, kimyadan bilgisayara kadar pek çok ilim dalını modern mefhumları ortaya çıkmaktadır, bu planlamada bal arısı tek başına ele alınmamıştır, güneşten çiçek tozuna, yer çekiminden insanın diline, midesine kadar her şeyin her şeyle münasebeti göz önüne alınmıştır, tüm mahlukatı kim icat ettiyse bal arısını da o icat etmiştir. ve kitab-ı kâinatın ekser mesâilini insanın mahiyetinde yazan > bu cümle 1 ve 3. Cümle ile ynı cümle, burada niye tekrar edilmiş? Üstadımız delilin başına Cenabı Hakkı ispat etmiyor, sadece âlemdeki icraatı anlatıyor, mümin olsun kafir olsun kim âleme baksa, her canlı mahlukun kainatın küçük misali olduğunu kabul eder. Her canlı mahlûkun şu kâinat ağacına tatlı bir meyve olduğunu kabul eder. Her canlı mahlûkun vücudunda çok alemler örneği olduğunu kabul eder. Önce delili nakış nakış dokudu, burada delilden maktule gidiyor. Kocaman bir incir ağacı, küçücük bir incir çekirdeğinde yazılmış, bu incir ağacının dalı gövdesi herşeyi küçücük çekirdekte yazılmış. 4. Örnek: İnsanın kalbini binlerce aleme örnek ve pencere yapan.., Kalbin Pencere olması: Kalp hizmetkarları olan akıl ve hayalin yardımıyla bir anda güneşe kadar, deniz dibine kadar gider, kah olur bahar sayfasında dolaşır, kah olur gezegenlerin arasında dolaşır, hatta öyle olur ki namazda iyya ke nabudu diyen tüm mahlukatı arkasına atar ve doğrudan Cenabı Hakk ile muhatabane konuşur. İşte insanın yaptığı bu seyahat, kalbin pencere olması sayesinde yapılır. Şu anda bizler odadayız, duvar sebebiyle arka tarafı göremiyorum, pencere açınca uzakları görebiliyorum, Kalbin pencere olması: zaman ve mekan cihetiyle çok uzakta olduğu eşyaları görmesini sağlıyor. Kalbin örnek olması: Üstadımız şu kainattaki arşa mukabil, insanda kalp var der. Kalp, arşın bir numunesi ve örneğidir. 5. icraat: ve beşerin kuvve-i hafızasında tarih-i hayatını taallûkatıyla beraber yazan > Ne yaptıysak, ne amel işlediysek, hatıra suretinde hafımıza bunları yazmış. Şu noktaya dikkat edelim: 5. İcraatından bahsetti, bu 5 icraatı Cenabı Hakkın varlığına bağlayacak. Üstadımız hiçbir misali, örneği, gelişigüzel vermez. Bizler 6. Bir örnek daha verelim, nasıl örnekleri çoğaltırız, örnekleri çoğaltabilmek için örneklerin dayandığı temeli ve aslı anlamak lazım, örneklerle anlatılmak istenen şey ne? 1. Bal arısı aleme fihriste olması 2.kainatın ekser mesailinin hayat sahibi mahlukatta yazılması 3. İncir ağacını incir çekirdeğinde kaydedilmesi 4. İnsanın kalbinin binlerce aleme örnek ve pencere olması 5. İnsanın kuvvei hafızasında hatıralarının yazılması. Misallerin oluşturulma mantığını anladıktan sonra örnekleri çoğaltalım: Tavus kuşu gibi rengârenk bir hayvanı yumurtada yazmış; gül-menekşe-lale gibi çiçekleri tohumlarda yazmış, insanın tüm programını nutfede yazmış. ancak ve ancak herşeyi yaratan Hâlık olabilir. Ve böyle bir tasarruf, yalnız ve yalnız Rabbü’l-Âlemîne mahsus bir hâtemdir. > Rabbülaleminden başkası olamaz.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...