Mesnevî-i Nuriye, Lem'alar; 7.Ders

"ÜÇÜNCÜ LEM’A: Cenâb-ı Hakkın canlı mahlûkata bastığı hayat hâteminin gayr-ı mütenâhî nakış ve keyfiyetlerinden bir nümuneyi göstereceğiz. Şöyle ki:
Nasıl ki suyun katrelerinden, şişenin parçalarından tut, seyyar yıldızlara kadar şeffaf veya şeffaf gibi herşeyde şemsin cilvelerinden şemse mahsus bir turra, bir cilve bulunur..."


Okunan Yer: Mesnevi-i Nuriye | Lem'alar
Açıklayan: Sinan Yılmaz

İndirme Linkleri
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

yorumsuz (doğrulanmadı)
maşaallah hocam'a
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
umman (doğrulanmadı)
Allah razı olsun,bu sitede emeği geçen herkezden.Rabbim derslerinizin devamında da her zamanda da yardımcınız olsun.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
mustafa keskin (doğrulanmadı)
hocam daha fazla sohbet bekliyorum allah hepinizden razı olsun allah hayalinize sığmayacak hayır ve güzellikleri dünya ahiret hayatınıza sığdırsın hocam sizin vaazlarınızı daha güzel anlıyorum daha çok vaaz bekliyorum
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ziyaretçi (doğrulanmadı)
notlarım belki diğer dinleyenlere de istifadeli olur duasıyla paylaşıyorum. Cenabı Hakkın canlı mahlukata bastığı hayat mührünün farklı cihetini okumaya devam ediyoruz. 1. Lema: hayata baktık, hayat sayesinde birşeyden çok şeylerin icadı, çok şeylerin bir şeye tahvil olunmasını ihata ettik. 2. Lema: Hayat sahibi bir mahlukun kainata küçük bir misal/misali musağğar olmasını, mesela incir ağacının incir çekirdeğinde yazılmasını, kainatın bir zihayatta derç edilmesini, kainat maddi manevi örneklerini hayat sahibi bir mahlukun taşıdığından bahsetti. Denizin kabarcıklarında güneşin aksi gözüküyor, camımızda güneşin aksi gözükür. Her şeffaf eşya, kabiliyetine göre, güneşin aksini-ışığını-yedi rengini kendinde aksettirir. Güneş ile Şemsi Ezel diyerek Cenabı Hakkın icraatını kıyas ediyor. Tecelli-i ehadiyet ve tecellii vahidiyet Güneşin bütün yeryüzünü aynı anda aydınlatması, ısıtması : tecellii vahidiyet Denizdeki bir damlanın güneşin isim ve sıfatlarını kendinde göstermesi: Tecelli-i ehadiyet Âlemde ne tecelli ediyorsa, bir damlanın kendinde tecelli ettirmesi: Tecelli-i ehadiyet Cenabı Hak isim ve sıfatlarıyla, kâinatın tamamında gözüküyor: vahidiyet tecellisi Bir kelebek, kuş, kâinatta tecelli eden sıfatları tek başına gösterebiliyor: ehadiyet tecellisi Allah’ın her canlı varlıkta, ehadiyet tecellisi vardır. Rabbimiz şu alem sayfasında hangi isim ve sıfatlarını yazmışsa, bir kelebekte, insanda, ağaçta aynı isim ve sıfatlarını yazmış. Bu cihetle bir balık diyor ki: kâinatı okuyamıyorsan beni oku, bahar sayfasını mütalaa edemiyorsan beni mütalaa et, ağaç diyor ki: ormanları gezemiyorsan beni oku, Cenabı Hakkı bende tefekkür et. Faraza bütün sebepler, elementler-atomlar-hava-su sebep olarak gördüğümüz her şey, hepsi iktidar sahibi olsalar, güçleri olsa, iradeleri olsa, hepsi biraraya gelseler yine bu hayatı yaratamazlar. Nerede kaldı ki ne iradeleri, ne güçleri var. Hayatı niçin yaratamazlar? Hayatın gözükebilmesi için o kadar çok şart lazım ki, galaksilerde semada hayat sahibi olan bir gezegen bulamıyor bilim adamları, demek bu şartların biraraya gelmesi çok zor, atmosferdeki gazların bir oranda olması lazım, gazların kaçış kanunu(uzaya kaçış) ile yerçekimi dengelenmiş. Atmosferdeki oksijen bir iki puan üstte olsaydı, kibriti yaktığımızda dünya yakardı, bir iki puan altta olsaydı nefes alamazdık. Bitkiler karbondioksit gazını oksijene çeviriyor, karbonhidrat azalınca bitkiler daha hızla çalışıp oksijen üretiyorlar, bilim adamları şunu söyleyemiyor: Peki bitkiler bu ölçümü nasıl yapıyorlar? Hadi o çiçeğin gücü, iradesi olsun, yine hayatı yaratamaz. Hayat için sıcaklığın derecesi lazım, güneş az yakın olsa hayat olmaz. Hayat öyle bir damgadır ki, değil böyle kör cahil sebepler tarafından icadı, tüm sebeplere ilim-hayat-iktidar-güç gibi sıfatlar verilseydi, yine de onlar bu hayatı icat etmekten aciz olduklarını beyan ederlerdi. Buna binaen, şeffaf şeylerde görünen o timsaller şemsin timsali….. Güneş bizim penceremizi aydınlattı, penceremizde bir ışık var, güneşin 7 rengi ve ışığı var. Eğer güneşin varlığını inkâr edersen, güneş yok dersen, o zaman o camın içinde hakiki bir güneşin varlığını kabul etmek zorundasın. Niçin? Fiiller failsiz olamaz. Ortada bir ışık var, bu ışığın bir sahibi kim, ortada bir sıcaklık var, bu sıcaklık nereden geliyor? Güneşi inkâr edersen, bunları kime vermek zorundasın, camın kendisine vermek zorundasın, yedi rengi yapan camı kendisidir demen lazım. Bu yetmiyor. Böyle bir yedi renk, sıcaklık, ışık ancak güneş gibi bir cisimden meydana gelebilir. Güneşi kabul ettiğimizde güneşi hangi isim ve sıfatlarıyla kabul ediyorsak, güneşi inkâr ettiğimizde, tüm o haşmeti, cesameti, isim ve sıfatları pencereye ve cama vermek zorundayız. Baktık karşımızdaki evin penceresinde de aynı sıcaklık, aynı ısı, aynı renkler. O da hem cam hem güneş diyeceksin. Bir tek güneşi inkar etmeye bedel, güneşin aksinin, yedi renginin ve sıcaklığının gözüktüğü şeffaf şeyler adedince hakiki güneşler kabul etmek zorunda kaldım.(15:02) Bu müthiş bir delil, bir ateistle ilmi mülahazaya girecek olsam, bu delilden başlarım, bu delili iyi takdim edebilirsek, ikinci delile ihtiyaç yok. Misale bir misal daha ekleyelim: Elimdeki kalemle A harfi yazdım, 1 dk önce sayfamda A harfi yoktu, şimdi var. A harfinin varlık alemine çıkabilmesi için katibinde hangi isimler olması lazım: 1.İrade sahibi olmalıyım: A harfinin varlığını yokluğuna tercih ettim, tercih edebilme yeteneği bende olmasaydı, sayfamda A harfi olmazdı. Yeter mi yetmez. İstedim ama ilmim de olmalı, 2. İlim olmalı, A harfinin yazılışını bilmem lazım. Felçli olsam da o harf meydana gelmez. 3. Kudret de lazım. Sanat var 4.Hikmet de lazım. A harfi varlığı ile diyor ki bana öyle bir kişi katip olabilir ki, varlığımı yokluğuma tercih ettiği için İradesi vardır, bana şeklimi verebildiği için İlmi vardır, beni yazabildiği için Kudreti vardır, beni böyle sanatlı yapabildiği için Hikmeti vardır. Bu sıfatları taşıyamayan bana katip olamaz. Şu sayfa ile şu kalemi bir milyon sene başbaşa bıraksam, sonra gelsek şu sayfada A harfi gözükür mü gözükmez çünkü kalemin iradesi yok, A harfinin varlığını yokluğuna tercih edemez, ilmi yok, kudreti yok, hikmeti yok. Zaten tüm bu sıfatlar, hayat sahibinde olur, evvela hayatı yok ki bu isimlere müsemma olsun. Katib inkar edilsin, inkarla iş bitmiyor, kim yazdı, ya sayfanın kendisi yazdı, ya mürekkep yazdı, ya şu kalem, ya tesadüf yazdı, hangisini kabul edersek onu kabul etmiş oluyoruz ve biraz önceki sıfatları ona vermek zorundayız. Diyelim ki farklı kalemlerle böyle bin tane A harfi yazdım, bir tek katibi inkar etmeye mukabil, bin katibi kabul etmek zorunda kalırız ve o bin kaleme katiplik sıfatları vermek zorunda kalırız. Birisi geliyor bakıyor A harfi yazılmış, kimse yok. A’ya bakarak benim sıfatlarımı tanımaya çalışacağına, ben görmediğime inanmam diyerek, kaleme benim sıfatlarımı veriyor; beni inkar etmeye bedel ne kadar A harfi var ise, hepsini katip kabul ediyor ve sonra da buna ilim diyor. Aynen bunun gibi, Kezalik, Şems-i Ezelînin şualar menzilesinde olan tecellî-i esmasının nokta-i merkeziyesi olan hayat…. Güneşin şuaları olduğu gibi, Rabbimizin de isimlerinin tecellileri var. Hayatın nokta-i merkeziyet olması: Hayat öyle bir iksir ki, bir varlığa girdiğinde, peşinden birçok ismi getiriyor, mesela hayat girdiyse beslenmesi lazım, Rezzak ismi, Münim, Mukit ismi; Hayat girdi elbette sureti olmalı: Musavvir ismi; hayat girdiyse o hayatın şartlarına göre yaşıyor, vazife yapıyor Rab ismi, Mürebbi ismi, Balığa yüzmeyi öğreten Mülaggin: İlham eden, telkin eden ismi. Bir mahluka hayat girdiğinde sanki hayat esmanın merkezi gibi, tüm isimleri kendine çekiyor. Hayat bir cisme girdiği vakit, diğer isimleri peşine takar. HakÎm ismi tecelli ederek, yuvasını güzelce yapar, tanzim eder.Aynı anda Kev’im ismi tecelli eder, meskenini ihtiyaçlarına göre düzenler, rahim ismi tecelli eder,hayatının devamı için türlü ihsanlarla devam eder. Rezzak ismi cilvesini gösterir. O hayatın devamı için maddi ve manevi gıdaları toplar. Musavvir, Müzeyyin, Müsemmil ismi gelir o mahlukatı , süsler, güzelleştirir şekil verir, sanki hayat aynı anda hem ilim, hem kudret , hem hikmet hem rahmet olur. Şems-i Ezelîye isnad edilmediği takdirde, bir sineğe, bir çiçeğe varıncaya kadar….. Aynı kalem örneğindeki gibi, bir sineğe, bir çiçeğe…cahilane-ahmakane-gülünç. Bir çiçeği tefekkür edelim, o tohumda o çiçeğin tüm planı, programı yazılmış, onu yazan zatın Hafîz ismi ile müsemma olması lazım. Hafîz ismi olmayan bu fiili gerçekleştiremez. Baîs-toprağı yarıp çıkartan, Fâlik- çekirdeği ve toprağı yaran. Sani- sanatlı, bir kalıptan çıkıyor gibi yaratılmış-Bari, her bir yaprağına sonsuz menfaatler takılmış-Hakim, rengarenk boyanmış-Mülevvin(boyayan), nakış nakış süslenmiş Müzeyyin, Mücemmil-güzelleştiren bu isimler failde bulunması lazım.O çiçek şu çiçekten daha güzel: Müfaddıl-üstün kılan, tohum yarılınca çiçek yavaş yavaş kemale doğru koşuyor: Mükemmil-kemale ulaştıran, o çiçek her an tazeleniyor, başkalaşıyor, halden hale geçiyor: Muhavvil/halden hale sokan, o çiçeğin nebati de olsa bir hayatı var Muhyi, çiçeğin varlığını yokluğuna tercih etmiş:İrade, çiçeğin nasıl yapılacağını biliyor: İlim, Çiçeği bizzat yapmış: Kudret. Üstadımız Katre isimli eserde en basit bir mahluk bir ot bile 55 lisan ile Cenabı Hakkın varlığını haykırır. Bir sinek bir ot en az 55 ismi kendinde cem eder. Biz o çiçeği yapan zatı arıyoruz ama öyle bir fail göstereceksiniz ki, çiçeği yapmak fiilinde gözüken isim ve sıfatlara da sahip olacak. Haşa rabbimizi inkar edersek, bu çiçeği toprak yaptı dersek, haşa bu toprak biraz önce saydığımız ve sayamadığımız tüm bu isim ve sıfatlara sahip, tesadüf dersek, tesadüf sahip, atomlar dersek atomlar bu sıfatlarla sıfatlanmış. İnkardaki ahmaklığa bakın, Cenabı Hakkın varlığını gönlüne sığıştıramıyor, her bir zerreye ilah kabul etmek zorunda. İlah dediğimiz zaman İlmi, Kudreti…sıfatları taşıyan zata Allah deriz, bu sıfatları neye verirsek ona Allah deriz. Allah’ı inkar eden kişiye: Bana bir fail göster. Diyecekki: Bunu atomlar yaptı. Ben de diyeceğim ki: bunun varlığı yokluğuna tercih edilmiş, atomlarda irade var mı? Bu boyanmış, demekki bunun faili Mülevvin, atomların bu özelliği var mı ? yüzlerce sıfatı sayarım. Ben secdemi saydığımız sıfatları taşıyan Allah’a yapıyorum, çünkü bu sıfatları taşıyan secdeye layıktır, o zaman sen de secdeni atomlara yap çünkü senin Halikın, ilahın bu atomlardır. Ve aynı zamanda, şu batıl hükümle (eşyayı sebeplere isnad etmek ve Allah’ı inkar etmek), her bir zerreye ve her bir sebebe bir ulûhiyet-i mutlakayı (mutlak-kayıtsız bir İlahlık) isnad etmekle sayısız şerikleri ispat etmek (bunlar ilahtır, vardır demek) mecburiyeti hasıl olur. Tek bir Allah’ı kabul edemiyor, Allah’ın isim ve sıfatlarını mahlukata dağıtarak ne kadar batıl ilah kabul etmek zorunda? Mahlukatın atomları adedince.. Çünkü her atom icadında irade, ilim..gözüküyor. Cenabı Hakka ait tüm sıfatlar atomda gözüküyor. Bir soru: Cenabı Hakkı inkar edecek, mahlukata-atoma-sebeplere de ilahlık sıfatlarını vermeyecek, bunun bir yolu var mı? Derse ki bu sayfada A harfi yokki, bu hayaldir, gördüğümüz herşey hayal, Biz Allah’ın varlığını isim ve sıfatlarından yola çıkarak ispat ediyoruz, isim ve sıfatları mahlukatta görüyoruz. Mahlukatı inkar ederse, ben Allah’ın varlığını kabul ederken bir çiçeği kullanırken, o dedi ki ne çiçeği, çiçek yok ki o bir hayaldi. Sofestai diye inkarcı grup: hem kendilerinin hem kainatın hayal olduğunu söyler: Üstadımız der ki bunlar ateistlerin en akıllısıydı, Cenabı Hakkı inkar etmenin en kısa yolu olarak kainatı inkar ederler. Kainat kabul edildikten sonra, Allah inkar edilemez. Tabi son nefeste Hz.Azrail hayalmiymiş gerçekmiymiş o dersi yapmıştır onlara herhalde. Bizi güldürüyor ama akla bakın. Bir insanın kainatı kabul edip, Allah’ı inkar etmedeki ahmaklık seviyesi 10 ise, sofestainin ahmak seviyesi 1’dir, çünkü ilki bundan daha beter bir şey. Vacibül Vücud:izah edelim : Vücud mertebelerini 3’e ayırabiliriz: 1.Vacibül Vücud (A harfinin katibinin olması, varlığı lazım ve gerekli olan) 2. Mümkünül Vücud (A harfinin kendisi olabilirdi veya olmaya da bilirdi, vücud mertebesi mümkündü, varlığı ihtimalli olan, olması ve olmaması müsavi olan) 3.Mümteni (bu A harfinin katipsiz olması mümtenidir) Heykel: Bu heykelin sanatkarının olması vaciptir, bu heykelin olması mümkündü, bu heykelin sanatkarsız olması mümteni Bina: ustasının olması vacipti, binanın olması mümkündü, binanın ustasız olması mümtenidir. Rahle: Varlığı mümkün, yoktu var oldu yaksak yok olacak; marangozsuz olması mümtenidir İşte şu Alemin varlığı: Mümkün’dür, mümkün-ül Vücudtur herşey, meleklerin varlığı mümkündür, cennet-cehennem mümkündür, Allah’tan gayrı ne varsa, mümkündür; ezeliyet sıfatına sahip olmayan eşyanın vücud mertebesi “mümkün”dür, “mümkünül vücud”. Bu eşyayı yaratan Zatın varlığı, Ezeli olanın varlığı: Vacip- Vacibül vücud’tur. Bu alemin Allah olmadan icadı “mümteni”dir. Üstadımız diyor ki: Nihayetsiz bir ilim, mutlak bir irade, sonsuz bir kudret gibi saydığımız sıfatlar ancak Vacibül vücud’ta bulunabilir, mümkünül vücud seviyesindeki bir varlıkta bu sıfatlar bulunamaz. Ama Allah’ı inkar edersek-haşa ve kella-, mümkünül vücud olan varlıklara, vacibül vücudun sıfatlarını vermek zorunda kalırız. Bu delilin ismi: “İsimlerin Müsemmasız, Sıfatların Mevsufsuz olamayacağı delili”. “Ateizmi yıkan gerçekler” 300 dk lık eser, o eserdeki delillerden biriydi. Başka bir delil: Hayat delili, seyrangah.tv, diğer delilleri seyretmeye davet ediyoruz, o deliller seyredilince 3.Lema daha anlaşılacak. Maahaza’ya kadar http://www.nurpenceresi.com/mesnevi-i-nuriye-lemalar-ders-7 ENES B.Malik Hz. Nakledilmiş: En faziletli amel hangi ameldir? “En faziletli amel, Allah’ı bilmektir”, sahabeler sormuş biz sana amelden sorduk, sen bize ilimden bahsettin, bizim sorumuz hangi ilim faziletli değildi, amel sorduk, namaz-oruç vs gibi amel bekliyorduk. Efendimiz buyurdu: “Az amel, Allah bilgisiyle kişiye fayda verir. Çok amel, Allah bilgisi olmadan kişiye fayda vermez”. Az amelimizi faydalı hale getirecek bir iş ile uğraşıyoruz, Rabbimizi tanımaya çalışıyoruz. Maahaza.. şimdi tohumda bize tefekkür ettirecek. Bu tohumun 3 şeyle alakası ve vazifesi var: 1. Kendi cismiyle alakalı, kendi ağacı, kendi çiçeği ile münasebeti. o tohumu toprağa attık ondan ağaç çıktı, o çiçeğin ağacın tüm planı programı, hangi yaprak çıkacak, hangi çiçek çıkacak o tohumda kaydedilmiş, adeta o tohum o ağacın bir fihristesi olmuş, küçüktülmüş bir misali olmuş. 2. Kendi cinsinin fertleriyle de alakalı. Bir tohum toprağa atılınca, kendi cinsiyle aynı zamanda çiçek veriyor, aşılanma oluyor bal arılarıyla, aşılanmanın meydana gelebilmesi için, cinsinin devam edebilmesi için, toprağa geç bile düşse kendi kardeşleriyle birlikte aynı zamanda çiçek veriyor. Kendi kardeşlerinin açılma vaktini nereden biliyor, onları nasıl görüyor, biliyor? 06:57 Peki daha çabuk çiçek olmayı nasıl sağlıyor, bu süreci nasıl hızlandırıyor? Bunu niye yapıyor? Bu hummalı faaliyeti neden yapıyor? Kendi öldükten sonra cinsi devam etse ona ne fayda. Bunlar Allah ile izah edilemezse, fen ilim cevap veremiyor. Bir böcek bir çiçeğe kondu, o bölgedeki aynı cins çiçek bitmedikçe başka bir çiçeğe konmuyor. Mesela güle kondu, yanında papatya var, ne zaman tüm güller bitiyor, o zaman papatyaya gidiyor, niçin? Çünkü güle konduğu zamanki poleni güle götürecek, aynı cinse aşılayacak. Bir böcek bunu nasıl öğrendi? Bu zahmete niye katlanıyor? Zaten yaşasa yaşasa üç gün yaşayacak. Bir tohuma bak, bir çekirdeğe bak, o tohumla çiçek arasındaki ilişkiye bak; sonra genişlet tefekkürü, o çiçeğin kendi cinsleriyle münasebetine bak; sonra tefekkür boyutunu geliştir, tüm mevcudatla ilişkisine bak. Çiçeğin bulutla da hava zerreleriyle de toprakla da suyla da bir münasebeti var. Üstadımız şunu yapmaya çalışıyor: Kainat parçalanamaz bir bütündür. Şu falanca zatın, şu bahçe şu zatın denilemez. Kainat icatta ve yaratılışta bölünemez. Bir tohum kiminse, o tohumdan çıkan çiçek onundur. O çiçek kiminse, o çiçeğin efradı da onundur. Onun efradı kiminse kainat da onundur. Çünkü tohumla, efradıyla, kainatla münasebetleri var. Münasebetleri olduğu gibi, münasebetleri nispetinde vazifeleri var. Bir de vazifesi var. Oksijeni aldım, karbondioksit gazını verdim. Bu gazı atmosferden nasıl temizleniyor? Çiçekler. Atmosferdeki bu gaz çoğalırsa, onların teneffüsü çoğalmaya başlıyor.Bir çiçek nasıl biliyor? Bunu nasıl yapıyor? Kendi vücudunda bunu yapacak makinayı nasıl kurmuş? Ölçüm yapabilecek bir ilmi nerden tahsil etmiş? Bunu niçin yapıyor? Bizim hayatımızın devamı çiçek için niçin önemli? Cenabı Hak inkar edilirse, bir çiçeğe nasıl bir ilim, şefkat ve rahmet vermek gerekiyor. O zaman bu kadar kudret sahibine, cömerte secde yapmamız lazım Allah’a secde etmek yerine. Kainat kitabını tefekkür etmeli. Şu an kitabın noktası hükmündeki tohumu tefekkür ediyoruz. Bir gül o kitabın kelimesinin harfi olsa, bir çekirdek onun noktası olur. Risalei Nurdan daha fazla istifade edebilmek için maddi ilimlere dair kitaplar okumalı: astronomi, kimya, fizik, matematik, coğrafyadan bilgin olmalı ki tefekkür edebilelim. Daha yüksek bir dairede tefekkür yapardı bir botanikçi. Tefekkür zenginliği bizden daha fazla olur. Hülasa ve öz bilgilerin olduğu kitaplar alıp, tefekkür etmek ve mümkünse ezberlemek lazım. Tohuma bak, kendi-kendi cinsi-kainat : münasebet ve vazifeleri. Kadiri Mutlak: gücünde sınır yok; Kadiri Mukayyed: kayıtlı güçlü, gücünde bir sınır var, rahleyi kaldırabiliyorum ama arabayı kaldıramıyorum. Rabbimiz için bir sineğin kanadını yoktan icad etmek ile öldükten sonra tüm insanları kabirden çıkartmak arasında hiçbir fark yoktur, çünkü gücü sınırsızdır. Bu tohumun icadı, Allah’tan ilişkisi kesilip, kendine isnad edilirse, bu tasarruf tohuma aittir denilirse, her bir tohumda bu icraati yapabilmesi için herşeyi görecek bir göz: kendini, tüm efradını, kainatı görmeli, her şeyi kuşatan bir ilmin bulunmasına itikad etmek lazımdır. Eğer haşa Cenabı Hak inkar edilirse, o tohum her şeyi görür, her şeyi bilir demek lazımdır. Cenabı Hakka ait tüm isim ve sıfatların o tohumda var olması lazım gelir. Bir tek Allah’ı inkar etmeye bedel, kainattaki tüm tohumlara ilahlık vermesi lazım ki izah edebilsin. Güneş her bir damlada, ışığı-sıcaklığı ve yedi rengiyle bulunur. Eğer biz gökyüzündeki güneşi inkâr edersek, penceremizdeki sıcaklığı neyle izah edeceğiz? Güneşi inkar ettik, o zaman bu sıcaklığa-yedi rengin sahibi kim? O zaman demeliyiz ki bu ışığın sahibi bu camdır, bunu demekle iş bitmiyor çünkü böyle bir sıcaklık ancak güneş gibi bir cisimden meydana gelebiliyor. Dünyada 1 milyon 300 bin defa daha büyük güneşten bu ısı ve sıcaklık meydana gelebiliyor. Hakiki bir güneşin camın içinde bulunduğunu kabul etmek gerekiyor. Güneş ne kadar cismi aydınlatmış ve ısıtmışsa, o kadar cisim içinde (su damlaları, şeffaf şeyler..) hakiki güneş olduğunu kabul etmek ile ancak bu sıcaklığı-aydınlığı-yedi rengi izah ederiz. Kainattaki faaliyetler neyle izah edilebilecek? Her şeyi görecek bir göz, her şeyi bilen bir ilim gerek. Allah’ı inkar edersek- haşa- tohumlara, atomlara, çiçeklere, cansız varlıklara vermek zorunda kalırız. Bir tek Allah’ı inkar etmemizin neticesi, kainattaki tohumlar kadar batıl ilahların kabulünü gerektirir. Bu delil Ayetel Kübra eserde de geçiyor. İlk o eserle tanışmıştım risalelerle, ilk okuduğumda hazine buldum gibi hissetmiştim.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...