Rububiyet ve Ubudiyet Daireleri

Ey ene! Bil ki: Sen, mutlak aciz ve mutlak fakirsin, birtakım hadler ve kayıtlarla sınırlısın. Öyle ki sen,
- cüz’iyat kumları arasında kaybolan bir zerre,
- dağlar gibi olaylar başına yığılmış bir karınca
- ve kasırgaların üzerine estiği bir arı gibisin.

Allah ise,
- Onun kudret ve serveti hadsizdir.
- Esma ve sıfatlarının tecellilerine bir kayıt yoktur.
- Bütün mahlûkat kudret kabzasındadır.
- Semalar elinde dürülmüştür.
- Kâinatta bir zerre bile O’nun izni dışında hareket edemez.
- Mülkünde ve ulûhiyetinde şeriki yoktur.
- Ceberutunda ve rububiyetinde O’nunla niza edecek biri söz konusu değil­dir.
- Ve Ondan başka ilâh yoktur.

İşte, görüyorum ki sen bunları görüyor ve kendinle Allah arasında bir mü­na­­se­­bet olabileceğini düşünmüyorsun. Evet, şayet dünyadaki vazifen yüce yaratıcının rububiyetine iştirak olsaydı, O’nun­la olan muamelede böyle bir münasebet gerekirdi. Lâkin heyhat! Sivri­si­ne­ğin eli nerede, bu âlemlerin kâmetine göre biçilmiş zarif kumaşları dokumak ne­rede?

Hâlbuki senin fıtrî vazifen ve mahiyetinde bulunan istidadındaki gaye-i ke­mâ­­lin, ancak ve ancak mahviyetle filizlenen ve onunla başlayıp sonunda mah­bû­bi­­ye­ti meyve veren ubudiyettir.

Ubudiyet ise, rububiyet ve mâlikiyetin zıddıdır. Allah ile insan arasında mü­­na­sebet olmayışı, münasebetin ta kendisi olmuştur. Böylece sen, ru­bu­bi­yet ve mâlikiyetten uzaklığını anlaman derecesinde rahmete mazhar sevimli bir abd olursun.

Ubudiyet, -siyah sayfaya parlak harflerin yazılması gibi-, zıddiyet yönüyle ru­bu­­biyetin aynasıdır. Yokluğa yaklaştığın ölçüde Vacibu’l- vücudun vücud cil­ve­le­rinin yüksek mertebeleri ortaya çıkar.
O’nun şanı yücedir ve O’ndan başka ilâh yoktur.

İndirme Linkleri
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...