Yaratan Bilir

Ey gafil! Bil ki: Seni yaratan Zâtın sen dünyevî tavırlar ve içtimaî hâller içinde yuvarlanıp du­rurken senin başından geçenleri bilmemesi en uzak muhâllerdendir. İtikad ve fikirce kim olursan ol, istersen bir münkir ve maddeci felsefe mensubu ol, biz­zarure ve bilmüşahede nutfe, yumurta, tohum ve çekirdekte bir faaliyet, bir hal­lakıyet, bir san’at ve bir tasarruf göreceksin.

Aklınca hiç mümkün müdür ki, o çekirdekte o çekirdek nev’inin âlemiyle ve ondan istifade edenlerle mü­na­se­bet­leri nazara alan şu basîrane ve hakîmane tasarrufla tasarruf eden zât, ağaçlar âle­mini ve onların hâllerini, o ağaçların diğer âlemlerle irtibatını bilenin gayrı ol­sun!

“Tohumu çatlatan ve sümbüllendiren zât”, o tohumu kimin ektiğini, ni­çin ektiğini, ondan ne elde edeceğini, ondan ne biçeceğini, o tohumun hay­vanlar âlemiyle ve kendi muhîtiyle olan irtibatını, onda olup bitenleri görmesin ve müşahede etmesin!

Sence hiç muhtemel midir, yumurtaya sûret verip onu kuşlar âlemine layık âlet­lerle donatarak yavru bir kuş yapan zât, kuşlar âleminin hâllerini, kuşların di­ğer nev’ilerden olan komşularının tavırlarını görmesin?

Senin zannınca hiç caiz olur mu ki, nutfeyi alaka, alakayı mudğa, mudğayı bir iskelet yapan, o iskelete et giydiren, bir başka yaratılışla hayat sahibi olarak inşâ eden, ilminin, görmesinin ve hikmetinin daha ilerisi olmayacak şekilde Alîm, Ba­sîr, Hakîm bir zâtın san’at eseri kendisinden parıldayacak bir sûrette insanı tas­vîr eden, nutfeden çıkarılan şu insanı pek çok nev’ilerde ve âlemlerde kendileriyle ta­sar­rufta bulunacağı cihazlarla teçhiz eden bu Yaratıcı, insan âlemini, insanın hâl­­le­rini ve işlerini, nev-i insanın başına neler geldiğini görmesin ve müşahede et­mesin?

Ve insanın kendisinde cismiyle, havassıyla, ruhuyla, aklıyla, hayaliyle ve da­ha bunlar dışında insanın cevherine vedia olarak bırakılan ve âlemlere nezaret et­mek, hakîkatleri gözetlemek görevi verilen cihazlarla cevelan ettiği devirleri ve âlem­leri bilmesin?!

Ey gafil! Senin için yapılan narı asâ- misal bir dal ile, senin için pişirilen ka­vu­nu ince bir iple senin eline uzatan zâtın müdahalesinden kendini hür ve do­ku­nul­maz mı zannediyorsun?

Kavunu yapan zâtı, -gafletin sebebiyle-, onu yiyenden gâfil sanıyorsun ve kör­lüğün yüzünden narın ustasını - o narla ve taravetiyle keyiflenen ve o narın “Bana sûret veren ve sûretimi gü­zel kılan zâtı tesbih ederim” diyen san’atı karşısında hayrete düşenlerin, “Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı yü­ce­dir!” (Mü’minun, 14) diye nutka gelen letafetini tefekkür edenlerin, en yüksek sesiyle “Yaratan bil­mez mi? O, Latîf- Habîr’dir.” (Mülk, 14) diye nida edip düzgün, muhkem intizamın­da dikkatle dü­şünenlerin ne yaptığını bilmez kör bir kuvvet tevehhüm ediyorsun.

Ey cahil! Yoksa sen hususî ihtiyacımıza göre şu meyveleri gönderenin bizi gör­mediğini ve bizi bilmediğini mi sanıyorsun? Elimiz altında olanları ve çevremizde bulunanları önümüze seren ve ehlî hay­vanları ve diğer hayvanları istifademize sunan Zâtı bizi müşahede etmiyor mu zannediyorsun?

İndirme Linkleri
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...