CAMİ VE CUMA ADABI
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
Cuma cem' olmak, toplanmak demektir; cami de Müslümanları bir araya toplayan, birleştiren yerdir. Cuma günü Müslümanlar için çok ehemmiyetli bir gündür. Camide toplanıp birlikte cuma namazını kılan, cemaatle ibadet yapan mü'minlerin haftalık bayramıdır. Hem de diğer bayramlardan daha üstündür. Günlerin efendisidir. Tarih boyu bütün hayırlı işler, kudsî hadiseler cuma günü meydana gelmiştir.
Cemaat dini, birlik ve bareberlik dini olan İslâmiyet, bizleri günde beş defa camilerde toplanmaya davet ederken, cuma günü buna mecbur kılar. Zira cuma namazı tek başına kılınmaz. Cuma Sûresi'nin 9. âyetinde Cenab-ı Hak meâlen şöyle buyurur:
"Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah'ın zikrine (namaza ve hutbe dinlemeye) gidin! Alışverişi bırakın! Böyle hareket etmeniz sizin için daha hayırlıdır." (Cuma, 62/9)
Cuma günü iş yapma yasağı sadece namaz kılma vaktine mahsustur. Namazdan evvel ve sonra çalışmak serbesttir. Cuma namazı hicret esnasında farz kılınmıştır. Medîne-i Münevvere yakınında Resûl-i Ekrem (asm) ilk cuma namazım kıldırmış, ilk hutbesinde şöyle buyurmuşlardır:
"Biliniz ki, Allah Teâlâ cumayı bu makamda, bu senenin bu ayında, bu günde farz kıldı. Bu farziyet kıyamete kadar devam edecektir. Kim onu inkârından ve küçümseyerek ben hayattayken veya vefatımdan sonra terkederse, Allah onun iki yakasını biraraya getirmesin! İşlerinde de feyiz ve bereketi kaldırsın! Dikkat ediniz! O kimse tövbe edinceye kadar onun ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, hiçbir hayır ve hasenatı kabul edilmez!"
Bu hadîs-i şeriften anlaşılıyor ki, iki yakamızın biraraya gelmeyişinin, millet ve devlet olarak maddî manevî sıkıntılara mâruz kalışımızın, kazancımızdaki bereketsizliğin bir sebebi de cuma ve cemaat namazlarındaki ihmalimizdir. Cumaya ve cemaata katılmayan bir kısım idareciler, memurların ve işçilerin cumasına mâni olan bir kısım âmirler, işverenler, bu hatalı hareketten vazgeçmedikçe, cuma namazını ve cemaatle namaz kılmayı kolaylaştırıcı tedbirler almadıkça zarardan ve zararlı olmaktan kurtulamazlar. Çünkü Allah Resûlü'nün bedduasına hedef oluyorlar.
Cumayı terketmenin uhrevî ve manevî zararına şu hadisle işaret etmişlerdir:
"Kim özürsüz olarak ve ciddiye almayarak üç cumayı terkederse, Allah onun kalbini mühürler. Allah kimin kalbini mühürlerse, onu cehennemin en alt tabakasına koyar. Cuma namazına gelmeyen kimseyi melekler 'Eyvah! Ne oldu? Neden geri kaldı?'diye birbirlerine sorarlar. Sonra 'Allah'ım! Eğer fakirliğinden gelemiyorsa sen ona helâl mal ver! Hastalığından gelmediyse şifa ver! Oyun ve eğlenceye kapıldıysa ona ibadetin zevkini tattır!' diye dua ederler".
Aziz mü'minler!
Cuma gününde bütün duaların kabul edildiği bir saat-i icabe, eşref saat vardır. Bu saat gizlidir. Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm) şöyle buyururlar:
"Cuma gününde makbul bir saat vardır. Duasını bu saate denk getiren Müslümana Allah dilediğini verir."
Bütün günü ibadetle ihya edenler o saati yakalamış olurlar. Dua edenin duası cevapsız kalmaz. Dünyası için olmasa da âhireti için kabul edilir. Zâten dua bir ibadettir. Bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir. Allah'a kulluğun ruhu hükmündedir. Mübarek cuma gün ve gecesinde bol bol dua etmeliyiz. Acizliğimizi, fakirliğimizi dua ile ilân etmeliyiz.
İslâm âleminin merkezi durumundaki aziz vatanımızın zâlim ve münafıkların şerlerinden kurtulması, îman ve İslâm'ın hâkim olması için dua etmeliyiz. Başımızdaki başların başlarına akıl, kalplerine îman vermesini Rabbimizden istemeliyiz. Hidayetleri için yalvarmalıyız. Bilirsiniz ki, zaman cemaat zamanıdır. Cemaattan birinin duası kabul olsa, bütün Müslümanlar istifade ederler. Her türlü dahilî ve haricî düşmana cemaat olarak karşı koymalıyız. Çünkü fertlerde bulunmayan kuvvet, cemaatta bulunur.
Aziz kardeşlerim!
Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm)'in şu mübarek hadisleriyle hutbemizi bitirelim:
"Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür. Âdem Aleyhisselâm o günde yaratılmış, o gün cennete konmuş, o gün cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de ancak cuma günü kopar. Kim ki cuma günü elbisesini temizler, yıkanır, erkenden de camiye gider, imama yakın oturur, hutbeyi dinlerse, iki cuma arasındaki günahlarına, hatta üç gün de fazlasıyla kefaret olur. Cuma günü olunca melekler mescidin kapısında oturur ve sırayla ilk gelenleri kaydederler."
Bu hadîs-i şeriflerden anlaşılıyor ki, dinî ve dünyevî hayatımızda cumanın ve camilerin yeri çok büyüktür. Camiler Müslümanların hem ibadet yeri, hem ilim ve irfan medresesi, hem de günde beş defa toplandığımız millet meclisleridir.
Bizleri kardeşçe, omuz omuza getiren, kaynaştıran, birleştiren en hayırlı yerler camilerdir. Oralara edeple girelim, namaz penceresinden temiz havalar teneffüs edelim. Namaz çeşmesinden ruhumuza âb-ı hayât içirelim. Manevî gıdamızı alalım. Çünkü Allah'a giden yol, îmandan, ibadetten, cumadan, camiden geçer, İslâm düşmanları camileri yıkarlar, ibadete mâni olurlar. Müslümanlar her yerde camiler yaparlar ve cemaatle namaz kılarlar. Ne mutlu camileri îmar edip cemaatla namaza devam edenlere!..