GAZVE-İ HUDEYBİYE
Hudeybiye, Mekke’nin 17 km batısında ve eski Cidde yolu üzerinde bulunmaktadır. Mekke’de bulunanların ihrama girdikleri yerlerden biridir. Buranın asıl önemi Hz. Peygamberin (a.s.m.) Ashabıyla umre yapmak için Medîne’den Mekke’ye giderken burada konaklaması ve Kureyş ile bir barış antlaşmasının yapılmasından ileri gelir.
Hadis kitaplarında Gazve-i Hudeybiye, Sulh-u Hudeybiye olarak bilinen bu antlaşma, Kur’ân-ı Kerimde Feth-i Mübîn (Çok Aşikâr Fetih) ve Nasr-ı Azîz (Büyük Zafer) olarak nitelendirilmiştir. Bu antlaşma Hz. Peygamberin (a.s.m.) Kur’ân ile teyit edilen en büyük siyasî zaferidir.
Hz. Peygamber (a.s.m.) bir rüya gördü. Rüyasında Ashabıyla birlikte Kâbe’yi ziyaret ediyordu. Sahabe bu rüyayı duyunca çok sevindi. Bu sevinç üzerine Hz. Peygamber (a.s.m.) Kâbe’yi ziyaret etmek isteyenlerin hazırlanmalarını söyledi. 628’de 1400 kişiyle yola çıkıldı. Niyetin barış olduğunu göstermek için yanlarına sadece yolcu kılıcı denilen silâhları almışlardı. Mekkeli müşrikler bu yolculuktan haberdar olunca ne olursa olsun Hz. Peygamberi (a.s.m.) Mekke’ye sokmama kararı aldılar.
Hz. Peygamber (a.s.m.) Hudeybiye mevkiine geldiğinde devesi kendiliğinden çöktü ve bütün çabalara rağmen yerinden kaldırılmadı. Hz. Peygamber (a.s.m.) “Filin (bk. Fil Vak'ası) Mekke’ye girmesine engel olan kuvvet bu deveyi de çökertti” diyerek herkesin bu mevkide durmasını söyledi. Ve Mekke müşriklerinin durumunu anlamak için Hz. Osman’ı (r.a.) gönderdi. Müşrikler ne olursa olsun Müslümanların Mekke’ye girmelerini istemediklerini söylediler ve Hz. Osman’ı da (r.a.) ellerinde tuttular. Hz. Osman’ın (r.a.) şehid edildiği haberi Müslümanlar arasında yayıldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.m.) müşriklere amacın sadece ziyaret olduğunu söylediler; ama eğer barış teklifini kabul etmezlerse ölünceye kadar onlarla savaşacağını belirttiler. Bu kararlılığı gören müşrikler savaşmaktan korktular, telaşla Hz. Osman’ı (r.a.) bıraktılar ve antlaşma yapmayı kabul ettiler.
Antlaşma imzalandı. Ama antlaşmanın şartlarına Sahabe tepki göstermişti. Hz. Peygamber (a.s.m.) şartları kabul ettiğinde herkes bağlılığını bildirdi.
Kureyşliler bu antlaşmayla Müslümanların gerilediğini düşünüyorlardı. Oysa ki, Mekke’nin fethine doğru atılmış fiilî bir adımdı bu ve Müslümanlar daha fazla serbestlik kazandılar. Meselâ antlaşmanın şartlarından biri, Mekkeli biri Hz. Peygamberin (a.s.m.) yanına kaçarsa velisinin isteği üzerine geri verilecek; ama Müslümanlardan biri Mekke’ye sığınırsa iade edilmeyecekti. Bu maddenin kabul edilmesindeki incelik şöyleydi: Müslümanlardan kaçan biri ancak bir münâfık veya mürted olabilirdi. Böyle birisinin kaçması daha hayırlı idi. Halbuki Mekke’den kaçıp Medîne’ye sığınan kimse yeni bir Müslüman demekti.
Hudeybiye’de 19 gün kaldıktan sonra Medîne’ye doğru yola çıktılar. O esnada Fetih Sûresi nazil oldu. Ve yapılan bu antlaşmayla ilgili âyetler indi.
Üstad Bediüzzaman da bu antlaşmanın maddelerinin Kureyşlilerin galip gelmesi şeklinde görünse de, aslında manevî bir fetih olduğunu ifade etmiştir.
Hadis kitaplarında Gazve-i Hudeybiye, Sulh-u Hudeybiye olarak bilinen bu antlaşma, Kur’ân-ı Kerimde Feth-i Mübîn (Çok Aşikâr Fetih) ve Nasr-ı Azîz (Büyük Zafer) olarak nitelendirilmiştir. Bu antlaşma Hz. Peygamberin (a.s.m.) Kur’ân ile teyit edilen en büyük siyasî zaferidir.
Hz. Peygamber (a.s.m.) bir rüya gördü. Rüyasında Ashabıyla birlikte Kâbe’yi ziyaret ediyordu. Sahabe bu rüyayı duyunca çok sevindi. Bu sevinç üzerine Hz. Peygamber (a.s.m.) Kâbe’yi ziyaret etmek isteyenlerin hazırlanmalarını söyledi. 628’de 1400 kişiyle yola çıkıldı. Niyetin barış olduğunu göstermek için yanlarına sadece yolcu kılıcı denilen silâhları almışlardı. Mekkeli müşrikler bu yolculuktan haberdar olunca ne olursa olsun Hz. Peygamberi (a.s.m.) Mekke’ye sokmama kararı aldılar.
Hz. Peygamber (a.s.m.) Hudeybiye mevkiine geldiğinde devesi kendiliğinden çöktü ve bütün çabalara rağmen yerinden kaldırılmadı. Hz. Peygamber (a.s.m.) “Filin (bk. Fil Vak'ası) Mekke’ye girmesine engel olan kuvvet bu deveyi de çökertti” diyerek herkesin bu mevkide durmasını söyledi. Ve Mekke müşriklerinin durumunu anlamak için Hz. Osman’ı (r.a.) gönderdi. Müşrikler ne olursa olsun Müslümanların Mekke’ye girmelerini istemediklerini söylediler ve Hz. Osman’ı da (r.a.) ellerinde tuttular. Hz. Osman’ın (r.a.) şehid edildiği haberi Müslümanlar arasında yayıldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.m.) müşriklere amacın sadece ziyaret olduğunu söylediler; ama eğer barış teklifini kabul etmezlerse ölünceye kadar onlarla savaşacağını belirttiler. Bu kararlılığı gören müşrikler savaşmaktan korktular, telaşla Hz. Osman’ı (r.a.) bıraktılar ve antlaşma yapmayı kabul ettiler.
Antlaşma imzalandı. Ama antlaşmanın şartlarına Sahabe tepki göstermişti. Hz. Peygamber (a.s.m.) şartları kabul ettiğinde herkes bağlılığını bildirdi.
Kureyşliler bu antlaşmayla Müslümanların gerilediğini düşünüyorlardı. Oysa ki, Mekke’nin fethine doğru atılmış fiilî bir adımdı bu ve Müslümanlar daha fazla serbestlik kazandılar. Meselâ antlaşmanın şartlarından biri, Mekkeli biri Hz. Peygamberin (a.s.m.) yanına kaçarsa velisinin isteği üzerine geri verilecek; ama Müslümanlardan biri Mekke’ye sığınırsa iade edilmeyecekti. Bu maddenin kabul edilmesindeki incelik şöyleydi: Müslümanlardan kaçan biri ancak bir münâfık veya mürted olabilirdi. Böyle birisinin kaçması daha hayırlı idi. Halbuki Mekke’den kaçıp Medîne’ye sığınan kimse yeni bir Müslüman demekti.
Hudeybiye’de 19 gün kaldıktan sonra Medîne’ye doğru yola çıktılar. O esnada Fetih Sûresi nazil oldu. Ve yapılan bu antlaşmayla ilgili âyetler indi.
Üstad Bediüzzaman da bu antlaşmanın maddelerinin Kureyşlilerin galip gelmesi şeklinde görünse de, aslında manevî bir fetih olduğunu ifade etmiştir.