HARİCÎLER
Hz. Ali (r.a.) döneminde ortaya çıkan siyasî ve itikadî bir mezheptir.
Haricîler ismi, “insanlardan, dinden, haktan veya Hz. Ali’den (r.a.) uzaklaşan ve yönetime karşı ayaklanarak cemaatten çıkanlar” anlamında kullanılmıştır.
Hâricîlerin doğuşu genel olarak Sıffin Savaşına bağlanmıştır. Hz. Ali, Hz. Muaviye ile yaptığı savaşta Muaviye’nin ordusuna son darbeyi vurmak üzere iken Amr bin Âs, Muaviye’nin imdadına yetişti ve çarpışmayı durdurarak çözüm için Allah’ın kitabının hakemliğine başvurulması önerisini ortaya koydu. Hz. Ali’nin karşı çıkmasına rağmen bir grup, hakem olayını kabul etti. Ancak askerlerin pek çoğu, özellikle Temîm kabilesine mensup olanlar, “lâ hükme illâ lillâh” (hüküm ancak Allah’a aittir) sloganıyla anlaşmaya karşı çıktılar. Anlaşmayı bozması ve tevbe ederek Hakem Olayını reddetmesi konusunda halifeyi iknâ edemeyince, onu terkedip Kûfe yakınındaki Harûra’ya çekildiler ve böylece ilk Hâricî zümreyi oluşturdular.
Hâricîliği Hz. Osman dönemine kadar götürenler de vardır.
Hâricîler’in Hz. Osman ve Hz. Ali’ye karşı olan düşmanlıkları o derece ileriydi ki, Hz. Ali konuşurken onu protesto edip kalkıp gidiyor, cemaatle namazı terk ediyorlardı. Bu iki Sahabeye taraftar olanları da kâfir olmakla suçluyorlardı.
Devamlı ibadette bulunma, dünyadan uzaklaşma, sürekli Kur’ân okuma, özendirici ve sakındırıcı naslara titizlikle uyma Hâricîlerin en önemli özelliklerindendi. Hattâ çok secde etmekten dolayı alınlarında secde izi bulunurdu. Güzel konuşan, çok zeki ve hazırcevap insanlardı. Edebî kabiliyetleri de çok üstündü.
Ancak çölde yaşadıkları hayat tarzı sebebiyle sert ve şiddetli insanlardı. İmanla İslâm, ayrılmaz bir bütün olarak eş anlamda kullanırlar, büyük günah işleyenin imandan çıktığı görüşünü benimserlerdi.
Hâricîler, İslâmı yorumlamada ve inançla ilgili meselelerde ifrata saplanmışlardır. Birçok sahih hadis kitaplarında bunlar hakkında özel bölümler açılmış ve şu hadis nakledilmiştir:
“Benden sonra ümmetimin içinden bir topluluk çıkacak. Onlar Kur’ân okuduğunda, Kur’ân hançerelerinden (boğaz) geçmeyecek. Okun yaydan fırladığı gibi dinden çıkacaklar ve bir daha ona dönmeyecekler. Onlar hem ahlâken hem de fizikî yapıları itibarıyla şerli insanlardır.” (Müslim, el-Havâric Şerrü’l-Halkı ve’l-Halika).
Hz. Ali (ra) kendi dönemindeki Haricîleri büyük ölçüde temizlemekle beraber, bu akım tarihin akış seyri içinde belli bir zihniyet olarak devam etmiştir.
“Dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan” bir takım kimseler, ismen Haricî olmasalar da, zihniyet olarak tam bir Harici örneği sergilemişlerdir. Bunlar davalarına delil olarak “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir.” Ayetini getirirler. (Maide, 44) Halbuki, aynı ayetin devamında benzeri bir üslupla “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir” “Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir” denilmektedir.
Demek ki, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenlerin bir kısmı kâfir, bir kısmı zalim, bir kısmı fasık olurlar.
Bir mümin de, İlahî bir emre uymamakla, meselâ namaz kılmamakla “Allah’ın indirdiğiyle” hükmetmediğinden günahkâr olur, ama kâfir olmaz.