İMAN, İBADETLE KORUNUR
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
Hutbemiz, îmanımızı ibadetle korumaya dairdir.
Bildiğiniz gibi îman en büyük nimettir. Her türlü saadet, lezzet ve rahat îmandadır. îman cennetin çekirdeği ve ebedî saadetin anahtarıdır.
İnsanı insan eden, belki insanı sultan eden, insan ruhuna saadet kapılarını açan, îmandır.
İnsanı Allah'a dost ve muhatap yapan ve O'nun aziz ve şerefli bir misafiri durumuna getiren, îmandır.
En kıymetli varlığımız olan îmanımızı korumamız ve ona hizmet etmemiz lâzımdır.
İmanı koruyan en sağlam kale de ibadetlerimizdir. Allah'ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçmak, rızasına uygun hareket etmek ibadetin tarifidir.
Yaratılış gayemiz ibadettir. Allah (cc) biz insanları kendisini tanıyıp îman etmemiz ve ibadette bulunmamız için yaratmıştır.
Kur'ân-ı Kerîm'de, "Ben insanları ve cinleri ancak beni îmanla tanıyıp ibadet etsinler diye yarattım!" buyurulmuştur.
Bir mü'min olarak îmanımızı muhafaza için ibadetle mükellefiz. îmanla yaşamak, bu fânî dünyadan îmanla göçebilmek için ibadet şarttır. İman etmeden ibadet yapmak nasıl insanı kurtaramazsa, ibadetsiz îman da tesirsiz kalır, kurtarıcı olamaz.
Meselâ, namaz kılmayan bir mü'minin îmanı zayıflar; vesvese ve şüphelere mâruz kalır; günahları işlemeye devam ettikçe küfür ve inkâr yollan açılır.
Emirleri terkeden, haramları işleyen bu îmanı zayıf insan, birgün bakarsınız ki, Allah korusun, dinsiz olup çıktı! Asrımızda bunun misalleri çoktur.
İbadetle; namaz, oruç, hac, zekât gibi farzları yapmakla îmanı beslemeyen, korumayan; Kur'ân'ın îmanî derslerinden istifade etmeyen bir mü'minin Müslümanlığı lâftan ibaret kalır.
Nice îmanı zayıf Müslümanlar vardır ki, gayri müslimlerden fazla dine zarar vermektedirler. İbadetten uzak yaşayan o bîçâreler bilmiyorlar ki, ibadete şiddetle muhtaçtırlar. Zira balık suda yaşar, karaya çıkarsa derhal ölür.
İbadetini yapmayan mü'minin hali de aynıdır. İbadetsiz îman, sönmeye mâruzdur.
Aziz Mü'minler!
Gaflete dalıp dünya hayatını tatlı görerek âhireti unutmak, ibadeti terketmek, hayatını tehlikeye atmaktır; kimseye bir şey kazandırmaz. Bu dünya pazarında en büyük ticaret ibadettedir.
Kâinatın Efendisi Sevgili Peygamberimiz (sav), hayatını ibadetle geçirmiştir.
Dünyanın en akıllı insanları olan enbiyalar, evliyalar, hayattan asıl gayenin kulun Allah'a kulluk yapması olduğunu fiilen ibadetleriyle göstermişlerdir.
Allah'a îman ve ibadetten kaçanlar kullara kul ve köle olmuşlar, putlara tapınışlardır.
Sakın sakın, bu zamanın akıllıyız diye geçinen aklı gözüne inmiş, hakikatlara gözünü kapamış diplomalı ve rütbeli câhillerine aklanmayınız! Dünyayı âhirete değişen, îman ve ibadet nedir bilmeyen gafilleri taklit etmeyiniz!
Cenâb-ı Hak namazı peygamberler dâhil, her mü'minin şahsına farz kılmıştır. Hiçkimse bir başkasının yerine namaz kılamaz. Hiçbir iyi iş ve hayırlı davranış da namazın yerine geçmez. İbadetlerin başında namaz gelir.
Kur'ân-ı Kerîm'de namaz hakkında 100'den fazla âyet-i kerîme vardır. Nisa Sûresi'nde, "Ey mü'minler! Namazı tam ve mükemmel kılınız! Muhakkak namaz mü'minler üzerine muayyen beş vakitte farz kılındı." buyurulmuştur.
Hac Sûresi'nde, "Ey mü'minler! Namazda rükû ve secde edin! Rabbinize lâyık olan ibadeti yerine getirin!" buyurulmuştur.
Kudsî bir hadiste şöyle geçiyor:
"Allah Teâlâ buyurdu ki: Ben senin ümmetin üzerine beş vakit namazı farzettim. Hem ahdettim ki, bir kimse beş vakit namazı vaktinde kılarak gelirse muhakkak ben onu cennete koyarım! Beş vakit namazı kılmayan kimseye bir taahhüdüm yoktur."
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Efendimiz, "Namaz dinin direğidir!" buyurmuş, birçok hadîs-i şerîfiyle namaz ibadetinin ehemmiyetini ümmetine ders vermiştir.
Harplerin en şiddetli anlarında bile namazını kazaya bırakmadığı gibi, cemaat sevabını dahi feda etmeyerek ashabına iki grup halinde namaz kıldırmıştır. Nafile namazlara ehemmiyet vermiş, bazen sabahlara kadar namaz kılmıştır.
Bir defasında eshâb-ı kirama, "Söyleyin bakalım, sizin birinizin evinin önünde bir nehir bulunsa, o nehirde her gün beş defa yıkansa, onda kir diye bir şey kalır mı?"
Sahabelerin "Kalmaz yâ Resûlallah!" demeleri üzerine âlemlere rahmet peygamberimiz devamla, "İşte bu hal beş vakit namazın misali gibidir. Cenâb-ı Hak namazlarla mü'minlerin hatalarını affeder, temizler, ortadan kaldırır." buyurmuşlardır.
Aziz Kardeşlerim!
Kâinatta en yüksek hakikat îmandır, îmandan sonra namazdır. En büyük ticaret ve saadet namazdadır.
Namazda öyle bir rahatlık ve hafiflik vardır ki, tarif edilemez. Hem dünya, hem âhiret saadetine giden yol, namazdan geçer. Namazda ruh, kalp ve akim büyük bir rahatı vardır. Cennete giden yolun bileti namazdır. Namaz kılanın güzel bir niyetle bütün amelleri, çalışmaları ibadet sayılır. Ömür sermayesi tamamen âhirete mal edilmiş olur. Fânî ömür, bâkîleşir.
Namaz kılmak ve büyük günahları işlememek insanın hakikî vazifesidir.
Dünya kışlasında Allah'a asker olan her mü'minin tâlim ve talimatı başta namazdır. İbadetini yapan bir insan, bu dünyada Cenâb-ı Hakk'ın nazlı ve niyazdar bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiridir.
Namazın mânâsı; Cenâb-ı Hakk'ı teşbih, tazim ve şükürdür. Kulun hâlini Allah'a arzetmesi, tevfik ve medet istemesidir. Bütün müçtehitler, müfessirler, fakihler, İslâm âlimleri ve gerçek mü'minler namazlarını hayatlarının gayesi bilmişler, namazı dünyanın hiçbirşeyiyle değiştirmemişlerdir. Namazı anlatan yüzlerce cilt kitap yazmışlardır.
Îmandan sonra namazın geldiğini, bu ibadetin diğer sâlih amellerin çok fevkinde bulunduğunu, kulu Allah'a yaklaştıran en büyük vesilenin namaz olduğunu izah ve ispat etmişlerdir.
Hülâsa; îmanımızı kuvvetlendiren, sabit kılan, ruhumuzu genişleten, kabiliyetlerimizi inkişaf ettiren, arzu ve isteklerimizi tahakkuk ettiren, insanı Allah'a bağlayan ancak ibadettir.
İbadetin ruhu da ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır...