MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN-İ RÛMÎ
1207’de Horasan’ın Belh şehrinde doğdu. Babası Harzemşahlar ülkesinin büyük âlim ve sufîlerinden olan Sultânü’l-Ulemâ Bahâeddîn Veled’dir. Moğol istilâsı dolayısıyla Mevlânâ’nın babası, ailesiyle Anadolu’ya gelerek Selçuk Hükümdarı Sultan Alâeddîn’in ricasıyla Konya’ya yerleşti.
Mevlânâ, İslâm ilimlerini ve diğer ilimleri önce babasından öğrenmiş, daha sonra Şems-i Tebrîzî isimli büyük bir mutasavvıfın irşadıyla mânevî ilimlere yönelmişti.
Mevlânâ, hakikat yolunda şiiri, mûsıkîyi ve “insan vücûdunun her zerresi ve her hareketiyle bir ibâdet havasına girerek Allah’a kanatlanması” mânâsındaki “Semâ” san’atını dile getirerek, insanın bu yolla üstün bir mânevî dereceye yükselip Allah’a vâsıl olacağını söylüyordu.
Mevlânâ’nın en meşhur eseri, İslâm dünyasında yakından tanınan Mesnevî-i Şerîf, kısa adıyla Mesnevî’dir. Eserin ilk on sekiz beytini kendisi yazan Mevlânâ, geri kalan kısmını Hüsameddin Çelebi’ye söylemek suretiyle yazdırdı. Her cildin sonunda Çelebi Hüsameddin beyitleri Mevlânâ’ya okudu, gerekli düzeltmeler yapıldı. Böylece altı ciltlik Mesnevî ortaya çıktı. Mevlânâ Müzesi’ndeki en eski nüshaya göre eserin tamamı 25.618 beyittir.
Bu eser Farsça olarak nazım tarzında yazıldığı için kısaca Mesnevî adıyla tanıdı. Ancak, ünlü eserin asıl adı Mesnevî-i Ma’nevî’dir. Mesnevî-î Şerif de denilir. Mesnevî’nin her cildi nesir tarzında yazılmış bir ön söz ile başlar. Mesnevî’nin hemen her bahsinde Kur’ân kıssaları yer alır. Tasavvufî düşünceler hikâyelerle açıklanmış; âyet ve hadislerle zenginleştirilmiştir. Bu bakımdan Mesnevî’ye “Mağz-ı Kur’ân— Kur’ân’ın İçyüzü” olarak isimlendirenler de olmuştur.
Eserde, vahdet-i vücut, yaratılış, insan, peygamberlik, tasavvuf ilkeleri gibi konular ele alınır.
Günümüze kadar Mesnevî’nin birçok şerhleri yapılmıştır. Bu şerhlerin en isabetlisi, Mevlevîlerce bihakkın “Hazret-i Şeyh” diye anılan Ankaralı Rüsûhî İsmail Dede’nin Türkçe şerhi, Kemaleddin Hüseyn el-Harezmî’nin Bahr el-Ulûm’u ve Veli Muhammed el-Ekberabedî’nin Farsça şerhleridir. Mesnevî’nin Batı dillerine yapılmış çevirileri de bulunmaktadır.
Üstad Bediüzzaman, İşârâtü'l-İ'câz adlı eserinde kudsî tefsirlerin iki kısım olduğunu belirtir. Bir kısmının, ahkâma dâir, diğer bir kısmının da, Kur’ân âyetlerin hikmetlerini ve iman hakikatlerini tefsir ve izaha dair olduğunu söyler. Mesnevî Şerif’in de işte bu ikinci kısma girdiğini ifade etmiştir. Lem’alar’da ise, Mesnevi-î Şerif, Kur'ân güneşinden tezâhür eden hakikatlere ayna olmasıyla kutsal bir şeref kazanmış, Mevlevîlerden başka bir çok kalb ehlinin ölümsüz bir mürşidi olduğunu söylemiştir.
Mevlânâ’nın diğer eserleri şunlardır: Fîhi Mâfîh, Mektûbât ve Mecâlis-i Seb’a.
Bu gün Batı dünyasında da yakından tanınan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, 17 Aralık 1273’te Konya’da vefat etti.
Mevlânâ, İslâm ilimlerini ve diğer ilimleri önce babasından öğrenmiş, daha sonra Şems-i Tebrîzî isimli büyük bir mutasavvıfın irşadıyla mânevî ilimlere yönelmişti.
Mevlânâ, hakikat yolunda şiiri, mûsıkîyi ve “insan vücûdunun her zerresi ve her hareketiyle bir ibâdet havasına girerek Allah’a kanatlanması” mânâsındaki “Semâ” san’atını dile getirerek, insanın bu yolla üstün bir mânevî dereceye yükselip Allah’a vâsıl olacağını söylüyordu.
Mevlânâ’nın en meşhur eseri, İslâm dünyasında yakından tanınan Mesnevî-i Şerîf, kısa adıyla Mesnevî’dir. Eserin ilk on sekiz beytini kendisi yazan Mevlânâ, geri kalan kısmını Hüsameddin Çelebi’ye söylemek suretiyle yazdırdı. Her cildin sonunda Çelebi Hüsameddin beyitleri Mevlânâ’ya okudu, gerekli düzeltmeler yapıldı. Böylece altı ciltlik Mesnevî ortaya çıktı. Mevlânâ Müzesi’ndeki en eski nüshaya göre eserin tamamı 25.618 beyittir.
Bu eser Farsça olarak nazım tarzında yazıldığı için kısaca Mesnevî adıyla tanıdı. Ancak, ünlü eserin asıl adı Mesnevî-i Ma’nevî’dir. Mesnevî-î Şerif de denilir. Mesnevî’nin her cildi nesir tarzında yazılmış bir ön söz ile başlar. Mesnevî’nin hemen her bahsinde Kur’ân kıssaları yer alır. Tasavvufî düşünceler hikâyelerle açıklanmış; âyet ve hadislerle zenginleştirilmiştir. Bu bakımdan Mesnevî’ye “Mağz-ı Kur’ân— Kur’ân’ın İçyüzü” olarak isimlendirenler de olmuştur.
Eserde, vahdet-i vücut, yaratılış, insan, peygamberlik, tasavvuf ilkeleri gibi konular ele alınır.
Günümüze kadar Mesnevî’nin birçok şerhleri yapılmıştır. Bu şerhlerin en isabetlisi, Mevlevîlerce bihakkın “Hazret-i Şeyh” diye anılan Ankaralı Rüsûhî İsmail Dede’nin Türkçe şerhi, Kemaleddin Hüseyn el-Harezmî’nin Bahr el-Ulûm’u ve Veli Muhammed el-Ekberabedî’nin Farsça şerhleridir. Mesnevî’nin Batı dillerine yapılmış çevirileri de bulunmaktadır.
Üstad Bediüzzaman, İşârâtü'l-İ'câz adlı eserinde kudsî tefsirlerin iki kısım olduğunu belirtir. Bir kısmının, ahkâma dâir, diğer bir kısmının da, Kur’ân âyetlerin hikmetlerini ve iman hakikatlerini tefsir ve izaha dair olduğunu söyler. Mesnevî Şerif’in de işte bu ikinci kısma girdiğini ifade etmiştir. Lem’alar’da ise, Mesnevi-î Şerif, Kur'ân güneşinden tezâhür eden hakikatlere ayna olmasıyla kutsal bir şeref kazanmış, Mevlevîlerden başka bir çok kalb ehlinin ölümsüz bir mürşidi olduğunu söylemiştir.
Mevlânâ’nın diğer eserleri şunlardır: Fîhi Mâfîh, Mektûbât ve Mecâlis-i Seb’a.
Bu gün Batı dünyasında da yakından tanınan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, 17 Aralık 1273’te Konya’da vefat etti.