REGÂİB GECESİ
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
Hayır ve iyiliklerin herbirine yüzlerce sevap yazılan Recep ayının ilk cuma gecesi Regâib Gecesi'dir. Bu vesileyle insanlığın peygamberlere olan ihtiyacından bahsetmek istiyorum:
Evet, insanlığın havaya, suya muhtaç olduğu kadar peygamberlere de ihtiyacı vardır.
Muallimsiz bir mektep olamayacağı gibi, resûlsüz ve nebîsiz bir dünya da olamaz! Muallimsiz kitap anlaşılmaz! Yeryüzü mektebinin ebedî muallimleri peygamberlerdir. İnsanlığın hakikî mürşidleri, gerçek rehberleri onlardı.
Işık güneşi gösterdiği gibi, peygamberler de Allah'ın varlığını, birliğini gösterirler, bildirirler, sevdirirler. Onlar olmasaydı Allah'ı tanımak zorlaşırdı. İsimlerini, sıfatlarını bilemezdik. Nerden gelip nereye gittiğimizi, dünyada niçin bulunduğumuzu bilemezdik. Allah'ın emir ve yasaklarını öğrenemezdik. İnsanlar canavarlaşırdı, birbirini parçalardı, yerdi. Arıları beysiz, karıncaları emirsiz bırakmayan Rabbimiz, insanları da Nebî'siz bırakmamıştır.
İlk insan, ilk peygamber Hz. Âdem (as), son peygamber âhir zaman Nebîsi Hz. Muhammed (sav)'dir.
Bir rivayette 124 bin veya 224 bin veya daha fazla peygamber geldiği bildirilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de isimleri geçen 25'tir. Dünyanın her kıtasına, her kavme peygamber gönderilmiştir. Bunların cümlesi, Fahr-i Kâinat, Seyyidü'l-Enbiya Velmürselîn Efendimiz (sav)'in geleceğini müjdelemişlerdir. Bâzıları O'na ümmet olmayı istemişlerdir.
Zira Hz. Muhammed (sav), Hâtemü'l-Enbiya'dır. O'ndan sonra peygamber gelmez! O, elinde Kur'ân, dilinde Kur'ân ile gelmiş; manevî ve batmaz güneş gibi doğmuş, cihanı zulmetten nura çıkarmıştır.
Aziz Mü'minler!
Yeryüzü mescid-i kebîrinin imamı O'dur. O'na uymayanın itikadı da, ibadeti de ahlâkı da bozulur. Emekler heba olur.
İslâm ordularının en büyük kumandanı O'dur. O'nun gösterdiği hedeflere, verdiği mucizevî haberlere asırlar sonra İslâm orduları ulaşmışlardır. İran, Kudüs, Kıbrıs ve İstanbul'un fethedileceğini haber vermiş, haber verdiği gibi çıkmıştır.
"Siz umum düşmanlarınıza galebe edeceksiniz! Şark'tan Garb'a kadar benim ümmetimin eline geçecektir."
buyurmuş, aynen çıkmıştır. O'nun emirlerini ve yasaklarını dinlemeyen, âdı bir nefer de olamaz! Âsî ve kaçak cezasını görür. Dünyada paşa da olsa, âhirette cehenneme maşa olur. O bir hatîb-i umumîdir. Bütün insanlara hitap ediyor. Bütün insanların ve cinlerin peygamberi, ebedî rehberi, nev'-i beşerin andelîb-i zîşanıdır.
O, risaletiyle dünyanın kapısını açtığı gibi, ubudiyetiyle de âhiretin kapısını açmıştır. Kâinatta ilk parlayan nur, O'nun nurudur.
"O, zemin ve zamanın dildârı, Arap ve Acem'in medâr-ı iftiharı, edep ve kemalâtın tâ kendisi, dünya ve âhiretin hiç benzeri olmayan tek efendisidir. Edep O'nun sözlerinden bir ses, kâinat O'nun nurundan bir parça, melek O'nun kapısında hizmette, cennet O'nun için iştiyakta, Kevser O'nun için coşmakta, şu her gün doğan güneş O'nun hürmetine doğup batmakta, ahlâk ve edep O'nun feyziyle beslenmiş, namus ve haya O'nun haliyle dirilmiş, şefkat ve merhamet O'nun mâyesiyle yoğrulmuş, incelik ve nezâket, hoşgörü ve müsamaha sadece O'ndan öğrenilmiştir." (Mustafa Necati Bursalı, Hutbelerim)
İnsanlık için O'nu bilmek, O'nu tanımamak büyük felâket... O'nun nurlu ve huzurlu yolundan ayrılmak dünyada azap, âhirette azap... O'nu rehber edinmemek, ateşten bir gömlek... O'nun sünnetine uymamak, zillet içinde zillet... O'nun getirdiği o misilsiz şeriatı kaldırmaya veya değiştirmeye kalkmak, cinayet içinde cinayet... Bu dehşetli hatanın neticesi, anarşi, fitne, fesat, terör, katil, kıtal, zulüm, zulümat, ağlayanlar, sızlayanlar, feryad ü figan edenlerdir. Bu yangınları söndürecek O'nun nurudur. Bu yanlışlıkları düzeltecek O'nun şeriatıdır. Bu yaraları saracak O'nun şefkat ve merhametidir. Dünya ve âhiret saadetimizi temin edecek O'nun sünnetidir. İnsanoğluna rehber olacak yalnız ve yalnız O'nun ümmetidir. İnsanları sahil-i selâmete çıkaracak kurtuluş gemisi, O'nun gemisidir. Bindiğiniz geminin kaptanı Allah Resulü ise korkmayınız! Mâzî sizin, istikbal sizindir!
İşte Regâib Gecesi sizlere bunları hatırlatmalı; tövbeye, istiğfara, İslâm'a dönüşe vesile olmalı; herkes aklım başına alıp Kur'ân'ın nurlu yolundan kudsî kalesine girmeli, Allah'a sığınmalı, sünnet-i seniyyeye sımsıkı sarılmalı!
"Ve nahleu ve netrükü men yefcürük" demeli, gayri müslimleri taklit eden sefih, fâcir, fâsık, günahkâr, dost görünüşlü düşmanları, kötü arkadaşları, kötü alışkanlıkları terketmeliyiz, ayrılmalıyız! Onlar yalancıdır, nefis ve şeytanın askerleridir. Onlara uyan belâyı bulur cehenneme gider, onlardan ayrılan safâyı bulur cennete gider.
Bu keşmekeş hayattan kurtulmak isteyenler Kur'ân'dan, îmandan, İslâm'dan yana gelsinler.
Aziz Kardeşlerim!
İnsanlık tarihinde medeniyetin temelleri peygamberlerin eliyle atılmıştır. Her sanatın bir piri vardır, o da bir peygamberdir.
Gemicilerin pîri Hz. Nuh (as), demircilerin pîri Hz. Davud (as), tabiplerin pîri Hz. İsa (as), terzilerin pîri Hz. İdris (as), sondajcıların pîri Hz. Musa (as), saatçilerin pîri Hz. Yusuf (as)...
Diğerlerini tek tek saymadan ifade edelim ki: Bütün sanatkârların piri, üstadı nebîler ve resûllerdir.
İslâmiyet her asırda, her insana, her âlime ve sanatkâra hitabeden, doğru yolu gösteren, maddî ve manevî terakkiye teşvik eden, dünya ve âhiret saadetini bahşeden bir dindir, şeriattır.
Resûl-i Ekrem (sav)'in en büyük mucizesi Kur'ân'dır.
İslâm'a aykırı olmayan sanatlarda çalışmak peygamberlerin sünnetlerine uymaktır. Onların bütünü Allah'ın kulu ve elçisidir.
Hiçbir peygamber Allah'ın oğlu, akrabası değildir. Cümlesi mahlûktur, Hâlık yalnız Allah'tır. Uluhiyet sıfatı yalnız O'na mahsustur.
Peygamberler masumdur, günah işlemezler. Onlara günah isnad edenler azmış ve sapmış kimselerdir.
Peygamberlere kurban kesilmez, secde ve ibadet edilmez. Onlardan bir şey istenilmez. Şefaat etmeleri de Allah'ın iznine bağlıdır.
Şu hakikatlarla hutbemizi bağlayalım:
"Eğer kâinattan risâlet-i Muhammediye (sav)'nin nuru çıksa, gitse kâinat vefat edecek. Eğer Kur'ân gitse kâinat divane olacak! Ve küre-i arz kafasını ve aklını kaybedecek! Belki şuursuz kalmış olan başını bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak!"
Anlaşılıyor ki:
Nur-u Munammedî kâinatın ruhudur.
Kur'ân dünyamızın aklıdır. Dünyanın ve kâinatın ayakta durması bunlara bağlıdır. Bu ikisini mü'min olsun kâfir olsun tanımak ve teslim olmak mecburiyetindedir.
Varlığımız Allah Resûlü'nün varlığına, Kur'ân'ın yaşamasına, şerîat-ı garrânın ihyasına bağlıdır, vesselam...