Said’in bir fıkrasıdır.
 
2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ
 
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ 3

Aziz, sıddık, fedakâr ve vefâdâr kardeşim Kürd Bekir Bey; Maatteessüf, bilmecburiye nâhoş ve mâlâyâni sayılacak bir bahis söyleyeceğim. Fakat bu bahsim, hakikî hamiyetperver Türkçülere karşı değil, belki frengîlik hesabına sahtekâr bir surette Türkçülüğü kendine perde eden mütecavizlere karşı söylüyorum. Şöyle ki:

Mülhid münafıkların en son ve alçakça ve vicdansızca aleyhimizde istimal ettikleri bir silâhı şudur ki, diyorlar: “Said Kürdtür; bir Kürdün arkasında bu kadar koşmak hamiyet-i milliyeye yakışmaz.” Ben bu münafıkların vicdansızca desiselerine karşı değil, belki safdillerin temiz kalbleri bunların sözleriyle bulanmamak için diyorum ki:

Evet, ben başka memlekette dünyaya gelmişim. Fakat Cenâb-ı Hak beni bu memleketin evlâdına hizmetkâr etmiş ki, dokuz sene mütemadiyen bu memleketteki milletin ondan dokuz kısmının saadetine kendi dilleriyle hizmet ettiğim, bu havalideki insanlara malûmdur.

Hem ben bu memlekette Hulûsi, Sabri, Hafız Ali, Hüsrev, Re’fet, Âsım, Mustafa Çavuş, Süleyman, Lütfü, Rüşdü, Mustafa, Zekâi, Abdullah gibi yirmi-otuz Müslüman Türk gençlerini adeta yirmi-otuz bin millettaşlarıma tercih ettiğimi ve onları o otuz bin adam yerine kabul ettiğimi, bu dokuz senedeki Türkçe âsâr ile ve hizmetle göstermişim.

Evet, ben bin gafil ve âmi Kürdü, bir Türk olan Hulûsi’ye karşı tutmadığımı ve bin cahil Kürdü, birer Türk olan Âsım ve Re’fet’e mukabil görmediğimi ve bir genç olan Hüsrev’i bin âmi Kürtle değişmediğimi ehl-i dikkat ve benim ahvâlime muttali olanlar tasdik ettikleri halde, frengîlik namına ve ilhad hesabına, Türkçülük perdesi altında, sahtekâr bir milliyetperverlik suretinde ve hodfuruşluk cihetinde bana tecavüz edenler ve Türk milletini ve milliyetini zehirleyen mülhidler bilsinler ki, ben millet-i İslâmiyenin en mühim ve mücahid ve muazzam bir ordusu olan Türk milletine binler Türk kadar hizmet ettiğime binler Türk şahittirler. İşte bana Kürd diyen ve ittiham eden, zahir hamiyetperverlik gösteren sahtekârlar, bu millete ne gibi hizmet ettiklerini göstersinler.

Bu firavuncukların enâniyetini kabartan mahviyetkârâne söz söylemek câiz olmadığından, bilmecburiye o mütekebbirlere karşı izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için, söylenmeyecek ve izharı münasip olmayan uhrevî hizmetlerimi Cenâb-ı Hakkın affına güvenerek izhar ettim.
4 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Said Nursî
 
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Onun adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
4 : Bâkî olan sadece Odur.
Önceki Risale: ( 191 ) / Sonraki Risale: ( 193 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âsâr : eserler
aziz : izzetli, çok değerli
bahis : konu
bilmecburiye : mecburen, zorunlu olarak
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
desise : hile, aldatma
fıkra : kısa yazı
frengîlik : Avrupalılık
hakikî : asıl, gerçek
hamiyet-i milliye : millî fedakârlık
hamiyetperver : hamiyet duyguları besleyen; fedakârlığı seven
havali : çevre, yöre
hizmetkâr : hizmetçi
istimal etme : kullanma
maatteessüf : ne yazık ki
mâlâyâni : anlamsız, faydasız
malûm : bilinen
millettaş : aynı milletten olan
mülhid : dinsiz
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
mütecaviz : saldırgan, haddi aşan
mütemadiyen : devamlı, sürekli olarak
nâhoş : hoşa gitmeyen
saadet : mutluluk
safdil : saf kalpli, kolay aldanan
sıddık : çok doğru ve sadık
vefâdâr : vefâlı
Yükleniyor...