وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ 1

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ اَيَّامِ الْفِرَاقِ 2

Aziz, sıddık kardeşim; Sana bu defa Yirmi Dokuzuncu Mektubun üçüncü kısmını ve beşinci kısmını gönderiyorum. Üçüncü kısımda bir sır var. Ramazan’da bir saatte, benimle müsevvid zât hasta iken sür’atle yazılmış. Göreceğiniz tarz, aynen bulunmuş; biz hayret ettik. Anladık ki o kısımda Kur’ân’a dair niyetimiz tam haktır ve lâzımdır ki, böyle olmuştur.

Hem Mu’cizât-ı Ahmediyedeki tevafukata, bir sened-i kat’î olarak, iki parça (o Mektuptan 4’üncü, 5’inci cüzlerini) gönderdim.

O iki parça o risalenin telifinin akibinde, acemi bir müstensih müsvedde-i aslîden acele yazdığı, hattâ salâvatları (a.s.m.) işaretiyle geçtiği halde, iki sene sonra tetkik ettik, ümidimiz fevkinde acip bir tevafuk gördük.

Sonra, ondan daha acemi bir müstensihe dedim: “Resul-i Ekrem (a.s.m.) kelimesiyle, Kur’ân kelimesini kırmızı yaz, aynen o nüshayı istinsah et.” Halbuki, ikinci müstensih çok acemi idi. Evvelki müstensihin nüshasındaki tevafuku kısmen bozmuş, şuuru taallûk ettiği için letâfetini ihlâl etmiş. Fakat yine tevafukata bir hüccet olur, siz de güzelce kendinize tebyiz ediniz. O müsvedde-i ûlânın bir sureti ya sende veya Abdülmecid’de mahfuz kalsın.

Felillâhilhamd, şimdi Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın iki yüz eczâ-i i’câzından bir cüzünü göze gösterecek birkaç Kur’ân’ı yazdırıyoruz. Birisi tamam oluyor. İçinde 2806 Lâfza-i Celâlden, yüzde bir müstesna, umumen tevafuku, gaybî tarzında görünüyor. Lâfzullahı kırmızıyla yazdırdık. Gören, “Kur’ân’ın i’câzını gözümle görebiliyorum” diyebilir. İnşaallah bu cüz-ü i’câz, hatt-ı Kur’ânîyi muhafaza edecek, tahriften kurtaracak.

Elmas kalemli kardeşlerimize taksim ettim, en birinci kardeşimiz Hakkı Efendi birinci cüzü yazdı. İkincisini, üçüncüsünü senin bedeline yazmaya hâhişkârdır.

Başta valideyninize, Fethi Bey, Hoca Abdurrahman Bey, yeni talebem İmam Ömer Efendi olarak Sözler’le alâkadar olanlara selâm ve dua ediyorum, dualarını isterim.

Sâbık Müftü Kemal Efendiye de ki: Müjde! Herbir saat hastalıklı ömrü, bir gün ibadet hükmündedir. Şu zamanda hayatın en iyi sureti böyledir. Biz dergâh-ı İlâhîde onun hakkında en hayırlısını niyaz edip dua ediyoruz ve edeceğiz. Öylelerin duası makbuldür. Bana dua etsin. Hoca Abdurrahman ile Fethi Bey, ikisi, has talebelerin daire-i duası içinde duada kazancıma hissedardırlar. İkisi bana dua etsinler. Eskide benim Ömer isminde talebem vardı; senin şimdiki orada Ömer Efendi ona duada arkadaş olmuştur.
3 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz Mirzazade
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : Ayrılık günlerindeki dakikaların âşireleri sayısınca, Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
3 : Bâkî olan sadece Odur.
Önceki Risale: ( 247 ) / Sonraki Risale: ( 249 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acemi : tecrübesiz, yeni
acip : acaip, şaşırtıcı
akib : bir şeyin ardından gelen, arkası sıra giden
aziz : çok değerli, izzetli
cüz : bölüm, kısım
eczâ-i i’câz : mu’cize bölümler, kısımlar
evvelki : önceki
Felillâhilhamd : Allah’a hamd olsun
fevkinde : üstünde
gaybî : bilinmeyen, hazırda olmayan
hak : doğru, gerçek
hüccet : güçlü, sağlam delil
ihlâl etme : bozma, karıştırma
istinsah etme : kopyasını çıkarma, çoğaltma
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan : açıklamalarıyla mu’cize olan, benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
Lâfza-i Celâl : “Allah” kelimesi
letâfet : güzel, hoş
mahfuz : korunmuş
Mu’cizât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu’cizelerin anlatıldığı risale; On Dokuzuncu Mektup
müsevvid : müsveddeyi yazan
müstensih : istinsah eden, yazarak çoğaltan
müstesna : dışında
müsvedde-i aslî : asıl müsvedde, asıl yazı, ilk yazılan
müsvedde-i ûlâ : birinci müsvedde
nüsha : kopya
Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
salâvat : Peygamberimize (a.s.m.) edilen rahmet ve esenlik duaları
sened-i kat’î : kesin senet, dayanak
sıddık : çok doğru ve bağlı
suret : kopya
sür’at : hız
şuur : bilinç
taallûk etme : ilgili olma
tebyiz etme : karalama şeklinde yazılan bir yazıyı temize çekme
telif : yazma
tetkik etme : inceleme, araştırma
tevafuk : denklik, uygunluk
tevafukat : tevafuklar; düzgün bir biçimde birbirine uygun gelişmeler
umumen : bütünüyle
alâkadar : alâkalı, ilgili
bedel : karşılık
cüz : bölüm, kısım; Kur’ân’ın ayrıldığı otuz bölümden herbiri
cüz-ü i’câz : mu’cizeli cüz, bölüm
daire-i dua : dua dairesi
dergâh-ı İlâhî : Allah’ın dergâhı, rahmet kapısı
hâhişkâr : isteyen, istekli
has : özel
hatt-ı Kur’ânî : Kur’ân’ın Arapça yazılışı
hissedar : pay sahibi
i’câz : mu’cizelik, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma
i’câz-ı Kur’ân : Kur’ân’ın mu’cizeliği
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
Lâfzullah : “Allah” lâfzı, kelimesi
makbul : kabul gören, geçerli
Mirzazade : Mirza’nın oğlu
muhafaza etme : koruma
mühim : önemli
niyaz etme : isteme, duâ etme
nüsha : kopya
sâbık : önceki, geçmiş
Sözler : Risale-i Nur için kullanılan diğer bir ad
suret : biçim, şekil
tahrif : değiştirme, bozma
taksim etme : bölüştürme, paylaştırma
tashih etme : düzeltme
valideyn : anne-baba
Yükleniyor...