Lügatler :
âcizâne : âciz ve güçsüz bir şekilde
arz-ı minnettârî eyleme : minnettarlığını bildirme
azîmü’l-meâl : yüce, büyük mânâlı
biçare : çaresiz, zavallı
bînazîr : eşsiz, benzersiz
bizzat : doğrudan
cihet : taraf, yön
derya : deniz
emrâz-ı kalbiye : kalp hastalıkları, mânevî hastalıklar
feyyaz : feyizli, bereketli
fıkra : kısa yazı
füyûzat : feyizler, mânevî bolluk ve bereketler
gül-âb : gül suyu
hatt-ı ekremî : “Yüce değerli hattınız” anlamında Üstad Bediüzzaman’ın el yazısını övmek için kullanılan bir ifade
i’câz-ı Kur’ân : Kur’ân’ın mu’cizeliği; Kur’ân’ın bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülüğü ispat eden Yirmi Beşinci Söz
inşaallah : Allah dilerse
istinsah : el ile yazarak çoğaltmak
istirham eylemek : rica etmek
kalb-i âcizâne : “bu âcizin kalbi” anlamında olup tevazu için kullanılan ifade
kalb-i mecruh : yaralı, yaralanmış kalb
Küçük Hâfız Zühdü :
lemeân eden : parlayan, parıldayan
mahzen : hazine ve zahire gibi kıymetli şeyleri koyacak yer, depo
marîz : hastalıklı
mevt : ölüm
muharrer : yazılmış
muvaffak olma : başarma
mübtelâ olma : düşkün, tutkun olma
mücevherat : kıymetli taşlar
nihayetsiz : sonsuz, sınırsız
nuranî : nurlu, parlak
Nurlar : aydınlatan, açık hâle getiren; ışıklar; Risale-i Nur’un konuları, bölümleri
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
Sabri :
Seyyid Şefik :
şifahâne-i kalb : kalplerin şifâ yeri, kalp hastanesi
tabib-i hâzık : uzman doktor
tenvir eden : nurlandıran, aydınlatan
tulû eden : doğan
ulvî : yüce, büyük
Yirmi İkinci Nur Deryası : Yirmi İkinci Söz
ziya : ışık