Onuncu sual: Fikir ve söz hürriyeti verilse, sonra da muahaze olunsa, acaba bîçare milleti ateşe atmak için bir plân olmaz mı? Böyle olmasaydı, başka bahaneyle mevki-i tatbike konulacağı hayale gelmez miydi?

On Birinci sual: Herkes meşrutiyete yemin ediyor. Hâlbuki ya müsemmâ-yı meşrutiyete kendi muhalif veya muhalefet edenlere karşı sükût etse, acaba kefaret-i yemin vermek lâzım gelmez mi? Ve millet yalancı olmaz mı? Ve mâsum olan efkâr-ı umumiye yalancı, bunak ve gayr-ı mümeyyiz addolunmaz mı?

Elhasıl: Şedit bir istibdat ve tahakküm, cehalet cihetiyle şimdi hükümfermâdır. Güya istibdat ve hafiyelik tenâsuh etmiş. Ve maksat da Sultan Abdülhamid’den istirdad-ı hürriyet değilmiş. Belki hafif ve az istibdadı, şiddetli ve kesretli yapmakmış!

Yarım sual: Nazik ve zayıf bir vücut ki, sivrisineklerin ve arıların ısırmasına tahammül edemediği için, gayet telâş ve zahmetle onları def’e çalışırken, biri çıksa, dese ki: Maksadı sivrisinekleri, arıları def etmek değil, belki büyük arslanı ikaz edip kendine musallat etmek ister. Acaba böyle demekle hangi ahmağı kandıracaktır?

Sualin diğer yarısı çıkmaya izin yoktur.

Ey paşalar, zabitler! Bütün kuvvetimle derim ki: Gazetelerde neşrettiğim umum makalâtımdaki umum hakaikte nihayet derecede musırrım. Şayet zaman-ı mâzi cânibinden, Asr-ı Saadet mahkemesinden adaletnâme-i şeriatla davet olunsam; neşrettiğim hakaiki aynen ibraz edeceğim. Olsa olsa, o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim. Şayet müstakbel tarafından üç yüz sene sonraki tenkidât-ı ukalâ mahkemesinden tarih celp namesiyle celp olunsam, yine bu hakikatleri, tevessü ve inbisat ile çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak orada da göstereceğim.HAŞİYE

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Şimdi Üstad Bediüzzaman bu kırk beş senedeki dehşetli mahkemelerinde, aynen bu on bir buçuk cinayetlerini ve on bir buçuk suallerini o divan-ı harb-i örfîdeki gibi tekrar etmiştir ve etmektedir. (Nur talebeleri namına Hüsrev)
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adaletnâme-i şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin adalet belgesi
addolunmak : sayılmak, kabul edilmek
Asr-ı Saadet : Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı
bîçare : çaresiz
cânib : taraf, yön
cehalet : cahillik
celp olunma : çağrılma, davet edilme
celpname : çağrı belgesi
def’ : kovma, uzaklaştırma
efkâr-ı umumiye : kamuoyu; genelin fikir ve düşünceleri
elhasıl : kısaca, özetle
gayr-ı mümeyyiz : iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayıramayan kimse; bunak ve deliler gibi
hafiyelik : casusluk
hak : doğru gerçek
hakaik : gerçekler, doğru esaslar
hakikat : doğru gerçek
hükümfermâ : hüküm süren
ibraz : gösterme
ikaz etmek : uyarmak
ilcaat : mecbur etmeler, zorlamalar; zamanın şartlarının gerektirdiği mecburiyetler
inbisat : genişleme, yayılma
istibdat : baskı, zulüm
istirdad-ı hürriyet : hürriyeti geri alma, geri getirme
kefaret-i yemin vermek : yerine getirilemeyen yeminin karşılığını ödemek
kesretli : çok
libas : elbise
makalât : makaleler, yazılar
mevki-i tatbik : uygulama yeri, makamı
muaheze : sorumlu tutma, cezalandırma
muhalefet eden : zıt ve aykırı davranan
musallat etme : sataştırma, iliştirme
musır : ısrarcı, ısrar eden
müsemmâ-yı meşrutiyet : meşrutiyetin özü, gerçek mânâsı
neşr : yayınlama, yayma
nihayet derece : son derece
şedit : şiddetli
tahakküm : baskı, zorbalık
tenasuh : başka bir bünyeye, yapıya girerek ortaya çıkma
tenkidât-ı ukalâ : akıllılık taslayanların tenkit ve eleştirileri
tevessü : genişleme
zabit : rütbeli asker, subay
zaman-ı mâzi : geçmiş zaman
Yükleniyor...