Ümidim kavîdir ki: Çok mâsumların kalblerinden hararet-i hüzünle tebahhur eden “ay,” “vay” ve “ah”lar, rahmetli bir bulut teşkil edecektir. Ve âlem-i İslâmda yeni yeni İslâm devletlerinin teşekkülleriyle, o rahmetli bulut teşekküle başlamıştır.

Eğer medeniyet böyle haysiyet kırıcı tecavüzlere ve nifak verici iftiralara ve insafsızcasına intikam fikirlerine ve şeytancasına mugalâtalara ve diyanette lâübâlicesine hareketlere müsait bir zemin ise, herkes şahit olsun ki, o saadet-saray-ı medeniyet tesmiye olunan böyle mahall-i ağrâza bedel, vilâyat-ı şarkiyenin, hürriyet-i mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki bedeviyet ve vahşet çadırlarını tercih ediyorum. Zira bu mim’siz medeniyette görmediğim hürriyet-i fikir ve serbesti-i kelâm ve hüsn-ü niyet ve selâmet-i kalb, şarkî Anadolu’nun dağlarında tam mânâsıyla hükümfermadır.

Bildiğime göre, edipler edepli olurlar. Edepsiz bazı gazeteleri nâşir-i ağrâz görüyorum. Eğer edep böyleyse ve efkâr-ı umumî böyle karma karışık olsa, şahit olunuz, böyle edebiyattan vazgeçtim. Bunda da dahil değilim. Vatanımın yüksek dağlarında, yani, Başit başındaki ecram ve elvâh-ı âlemi, gazetelere bedel mütalâa edeceğim.
Muarrâdır fezâ-yı feyzimiz şeyn-i temennâdan,
Bize dâd-ı ezeldir zîrden bâlâdan istiğnâ.
Çekildik neşve-i ümitten, tûl-i emellerden,
Öyle mecnunuz ki, ettik vuslat-ı Leylâdan istiğnâ.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem-i İslâm : İslâm dünyası
bâlâ : yüksek, yukarı
Başit : Van civarında bulunan ve yüksekliği 3750 m. olan bir dağdır, günümüzde “Başet Dağı” olarak anılır
bedeviyet : göçebelik
dâd-ı ezel : ezelî bağış, lütuf ve ihsan
diyanet : din, dindarlık
ecram : gök cisimleri, yıldızlar
edep : terbiye
edip : edebiyatla uğraşan, edebî eser veren kimse
efkâr-ı umumî : kamuoyu; genelin fikir ve düşünceleri
elvâh-ı âlem : âlemin levhaları
fezâ-yı feyz : feyiz sahası, feyiz semâsı
gadir : zulüm, acımasızlık
hararet-i hüzün : hüznün şiddeti, çokluğu, acının büyüklüğü
haysiyet : itibar, şeref, onur
hükümfermâ : hüküm süren
hürriyet-i fikir : düşünce hürriyeti
hürriyet-i mutlaka : kayıtsız serbestiyet, sınırsız hürriyet
hüsn-ü niyet : iyi niyet
hüzn-ü mâsumâne ve mazlumâne : masum ve mazlumca duyulan hüzün, acı
istiğnâ : ihtiyaçsızlık, ihtiyaç duymama
kavî : güçlü, kuvvetli
lâubâlicesine : ciddiyetsizcesine
mahall-i ağrâz : kötü maksat ve kinlerin barındığı yer, ortam
mecnun : deli
mim’siz medeniyet : deniyet, ahlâksızlık, alçaklık; Arapça’da medeniyet kelimesinden “mim” harfi atılınca geriye alçaklık anlamında “deniyet” kelimesi kalır
muarrâ : temiz, pak, arınmış
mugalata : demagoji; muhatabını yanıltmak için hatâlı ve yanlış söz söyleme
mütalâa etmek : dikkatlice okumak, incelemek
nâşir-i ağrâz : kötü maksat ve kin taşıyanların yayın organı, nâşiri
neşve-i ümit : ümit sarhoşluğu, sevinci
nifak : münafıklık, ikiyüzlülük
saadet-saray-ı medeniyet : medeniyetin mutluluk sarayı
selâmet-i kalb : bozulmamış kalp
serbesti-i kelâm : konuşma, ifade özgürlüğü
Şarkî Anadolu : Doğu Anadolu
şefkat : acıma, merhamet
şeyn-i temennâ : eli başa getirerek “baş üstüne” deme kusuru, temenna kiri
şiddet-i nefret : şiddetli nefret
tebahhur etme : buharlaşma
tesmiye olunan : isimlendirilen
teşekkül : oluşma, kurulma
teşkil : meydana gelme
tûl-i emel : uzun emel, büyük, aşırı arzu ve istek
vahşet : yabanilik
vilâyât-ı Şarkiye : Doğu illeri
vuslat-ı Leylâ : Leyla’ya (sevgiliye) kavuşma
zemin : yer, ortam
zîr : aşağı
Yükleniyor...