Hâtime

VATANDAŞLARIMA ve kardeşlerime burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis nâtamam kalır.

Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfâdı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa, sahrâ-yı vahşette yatmakla gaflet sizi yağma edecektir.

Hikmet denilen makine-i âlemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme uzanan ve dal budak salan kanun-u nurânî-yi İlâhiyenin müessisi olan hikmet-i İlâhiye, ufk-u ezelden kaderin parmağını kaldırmış, size emrediyor ki: Tefrika ile müteferrik su gibi katre katre zâyi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle, yani İslâmiyet milliyetiyle tevhid ve mezc ederek, zerratın câzibe-i cüz’iyeleri gibi bir cazibe-i umumî-i vatanî teşkil ile kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i İslâmiyenin cemahir-i müttefika-i İslâmiyenin mevkibinde bir kevkeb-i münevver gibi câzibesine ittibâ ile muvazene ve âheng-i umumiyeyi muhafaza ediniz.

Hem de hürriyet-i şer’iye denilen yüksek bir hakikat-i içtimaiye, Sübhan ve Ağrı dağları gibi istikbalin cibâl-i şâhikasının tepesinde ayağa kalkmış ve esaret-i nefis altına girmeyi yasak etmiş ve gayra tecavüzü tecviz etmeyerek şeriata istinad etmiş olan sultan-ı hürriyet, yüksek sadâ ile sizin gibi mâzinin en derin derelerinde gafil ve müteferrik insanlara “Fen, san’at silâhıyla cehalet ve fakra hücum ediniz” emrini veriyor.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âheng-i umumiye : genel ahenk, uyum
ahfâd : evlâtlar, torunlar
bahis : konu
câzibe : çekim gücü
câzibe-i cüz'iye : bireysel çekim gücü
cazibe-i umumî-i vatanî : vatana ait genel çekim gücü
cemahir-i müttefika-i İslâmiye : İslâm Birleşik Devletleri
cibâl-i şâhika : zirvesi çok yüksek olan dağlar
cihangir : dünyanın önemli bir bölümüne hükmeden, egemenliği altına alan
esaret-i nefis : nefsin esareti; insanı daima kötülüğe, hazır zevk ve isteklere sevk eden duygunun esiri olma
fikr-i milliyet : milliyetçilik fikri
gaflet : duyarsız davranma hâli, umursamazlık
gayra : başkasına
hakikat-i içtimaiye : toplumsal hakikat, sosyal gerçek
hamiyet : din, aile, vatan, hak, hukuk gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti
hâtime : son bölüm
hikmet : Allah’ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratması
hikmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratma sıfatı
hürriyet-i şer'iye : İslâmın sınırlarını ve şartlarını belirlediği özgürlük
istikbal : gelecek zaman
istinad etmek : dayanmak
ittibâ : tâbi olma, bağlanma
kader : Allah’ın takdir ve plânı
kanun-u nurânî-yi İlâhiye : İlâhî olan nurlu kanun; Cenâb-ı Hakkın nurlu kanunu
katre : damla
kevkeb-i münevver : ışık saçan parlak yıldız
kütle-i azîm : büyük kütle (yani, büyük halk kitlelerinden meydana gelen topluluk)
makine-i âlem : bir makine gibi mükemmel bir şekilde çalışan âlem, dünya makinesi
mâzi : geçmiş zaman
mevkib : kafile, alay, kortej
mezc etme : birbiri içinde eritme
muhafaza etmek : korumak
muvazene : denge
müessis : kurucu, tesis eden
müteferrik : farklı farklı, ayrı ayrı
nâtamam : tamamlanmamış, yarım
nizam : düzen, sistem
sadâ : ses, sesleniş
sahrâ-yı vahşet : son derece ıssız ve hiç kimsenin bulunmadığı çöl
sultan-ı hürriyet : hürriyet sultanı
şems-i şevket-i İslâmiye : güçlü ve haşmetli olan İslâm güneşi
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümler; İslâmiyet
tecavüz : haddi aşarak saldırma
tecviz etmeme : izin vermeme
tedvir etmek : döndürmek
tefrika : bölünme, parçalanma
teşkil etme : oluşturma, meydana getirme
tevhid etme : birleştirme
ufk-u ezel : başlangıcı olmayan sonsuzluk ufku
umum : bütün
zâyi olan : elden çıkan, kaybolan
zerrat : zerreler, maddenin en küçük parçaları; atomlar
Yükleniyor...