BEŞİNCİ CİNAYET: Gazeteler iki kıyas-ı fâsid cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyatla ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar. Ve efkâr-ı umumiyeyi perişan ettiler. Ben de gazetelerle onları reddeden makaleler neşrettim. Dedim ki:

Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı; hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumî-i müşterek-i milletten bîtarafane çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli. Hâlbuki, siz iki kıyâs-ı fâsidle, yani taşrayı İstanbul’a ve İstanbul’u Avrupa’ya kıyas ederek efkâr-ı umumiyeyi bataklığa düşürdünüz. Ve şahsî garazları ve fikr-i intikamı uyandırdınız. Zira, elifba okumayan çocuğa felsefe-i tabiiye dersi verilmez. Ve erkeğe tiyatrocu karı libası yakışmaz. Ve Avrupa’nın hissiyatı, İstanbul’da tatbik olunmaz. Akvâmın ihtilâfı, mekânların ve aktârın tehâlüfü, zamanların ve asırların ihtilâfı gibidir. Birisinin libası, ötekinin endamına gelmez. Demek Fransız büyük ihtilâli, bize tamamen hareket düsturu olamaz. Yanlışlık, tatbik-i nazariyat ve muktezâ-yı hâli düşünmemekten çıkar.

Ben ki ümmî bir köylüyüm; böyle cerbezeli ve muğalâtalı ve ağrazlı muharrirlere nasihat ettim. Demek cinayet işledim.

ALTINCI CİNAYET: Kaç defa büyük içtimalarda heyecanları hissettim. Korktum ki, avam-ı nas siyasete karışmakla asayişi ihlâl etsinler. Türkçeyi yeni öğrenen köylü bir talebenin lisânına yakışacak lâfızlarla heyecanı teskin ettim. Ezcümle, Bayezid’de talebenin içtimasında ve Ayasofya mevlidinde ve Ferah Tiyatrosundaki heyecana yetiştim. Bir derece heyecanı teskin ettim. Yoksa bir fırtına daha olacaktı. Ben ki bedevî bir adamım. Medenîlerin entrikalarını bildiğim halde işlerine karıştım. Demek cinayet ettim.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdi : basit, sıradan
ağrazlı : maksatlı, kinle dolu
ahlâk-ı İslâmiye : İslâmiyetin öngördüğü ahlâk
aktâr : bölgeler, yerler
akvâm : kavimler, milletler
asayiş : düzenlilik; emniyet, huzur ve güven
avam-ı nas : halk tabakası
Bayezid : İstanbul’da bulunan ve ismini Bayezid Camiinden alan semt
bîtarafane : tarafsız bir şekilde
cerbezeli : hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterecek derecede aldatıcı şey
düstur : kural, prensip, ilke
edeb-i İslâmiye : İslâmiyetin öngördüğü edep kuralları
edepli : terbiyeli
edip : edebiyatla uğraşan, edebî eser veren kimse
efkâr-ı umumiye : genel kamuoyu; umumun fikir ve düşünceleri
elifba : Arap alfabesinin ilk iki harfi; Osmanlıca veya Arapçayı yeni öğrenmeye başlayanlar için hazırlanmış kitapçık
endam : vücut, beden, boy pos
ezcümle : örneğin, bu cümleden olarak
farz : Allah’ın ve Resulünün yapılmasını kesinlikle emrettiği şeyler
felsefe-i tabiiye : tabiatçı, materyalist felsefe; herşeyin tabiatın tesiriyle olduğunu savunan felsefî görüş
fikr-i intikam : intikam fikri
Fransız İhtilâli :
garaz : kin, kötü maksat
haysiyet : itibar, şeref, onur
hiss-i diyanet : dinî duygu, dindarlık hissi
hissiyat : duygular, düşünceler
içtima : toplanma, bir araya gelme
ihlâl : bozma, karıştırma
ihtilâf : farklılık
kalb-i umumî-i müşterek-i millet : milletin genel olarak kalbi
kıyas-ı fâsid : şartlarına uygun olmadan yapılan bozuk, geçersiz kıyas
lâfız : söz; kelime
libas : elbise
lisân : dil
matbuat : basın, medya
muğalâta : demagoji; muhatabını yanıltmak için hatâlı ve yanlış söz söyleme
muharrir : yazar, gazete ve dergi yazarı
muktezâ-yı hâl : hâlin, durumun gereği
müteeddib olma : edeplenme, terbiye almış olma, görgü kurllarına uygun davranma
neşr : yayınlama, yayma
neşriyat : yayın, yayınlama
niyet-i hâlisa : içten, samimi niyet
nizamname : düzenleyici tüzük, kararname
tanzim : düzenleme
tatbik olunma : uygulanma
tatbik-i nazariyat : nazariyelerin, teorilerin uygulanması
tehâlüf : farklılık, ayrılık
teskin : sakinleştirme, rahatlatma
ulema : âlimler
ümmî : okuma yazma bilmeyen; ukalalık taslayanlara karşı hem istihza hem de bir tevazu ve alçakgönüllülük ifadesi olarak kullanılmıştır
Yükleniyor...