Aziz, sıddık kardeşlerim; Gayet ehemmiyetli bir meseleyi -bundan evvel size icmalen beyan ettiğim meseleyi- tekrar size söylememe kuvvetli, mânevî bir ihtar aldım. Şöyle ki:

Perde altındaki düşmanımız münafıklar, şimdiye kadar yaptıkları gibi, adliyeyi ve siyaset ve idareyi zahirî dinsizliğe âlet edip, bize hücumları akîm kaldığı; ve Risale-i Nur’un fütuhatına menfaati olan eski plânlarını bırakıp daha münafıkane ve şeytanı da hayrette bırakacak bir plân çevirdiklerine dair buralarda emareleri göründü.

O plânların en mühim bir esası, has, sebatkâr kardeşlerimizi soğutmak, fütur vermek, mümkünse Risale-i Nur’dan vazgeçirmektir. Bu noktada o kadar acip yalanları ve desiseleri istimal ediyorlar ki, Isparta ve havalisi, Gül ve Nur fabrikasının kahraman şakirtleri gibi, çelik ve demir gibi bir sebat ve sadakat ve metanet lâzım ki dayanabilsin. Bazı da dost suretinde hulûl edip, korkutmak mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar. “Aman, aman Said’e yanaşmayınız! Hükûmet tâkip ediyor” diye zaifleri vazgeçirmeye çalışıyorlar. Hattâ bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar. Hattâ Risale-i Nur erkânlarına karşı da, benim şahsımın kusurâtını, çürüklüğünü gösterip, zahiren dindar ehl-i bid’adan bazı şöhretli zatları gösterip, “Biz de Müslümanız, din yalnız Said’in mesleğine mahsus değil” deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları âlet edip istimal ediyorlar. İnşaallah bunların bu plânları da akîm kalacak. Böyle heriflere dersiniz:

“Biz, Risale-i Nur’un şakirtleriyiz. Said de, bizim gibi bir şakirttir. Risale-i Nur’un menbaı, madeni, esası da Kur’ân’dır. Yirmi senedir emsalsiz tetkikat ve takibatla beraber, kıymetini ve galebesini en muannid düşmana da ispat etmiştir. Onun tercümanı ve bir hizmetkârı olan Said ne halde olursa olsun, hattâ Said de -el’iyâzü billâh- Risale-i Nur’un aleyhine dönse, bizim sadakatimiz ve alâkımızı inşaallah sarsmayacak” deyip, o kapıyı kaparsınız. Fakat, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’la meşgul olmak, elinden gelirse yazmak, ve mübalâğalı propagandalara hiç ehemmiyet vermemek ve eskisi gibi tam ihtiyat etmek gerektir. Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz.
Said Nursî

• • •
Önceki Risale: ( 72 ) / Sonraki Risale: ( 74 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

belde-i İslâm : İslâm beldesi
haşir : insanın öldükten sonra âhirette diriltilerek tekrar Allah’ın huzurunda toplanması
Cennet-i cânan : canların, sevgililerin buluştuğu Cennet
nur-u imanî : imandan kaynaklanan nur, aydınlık
ol : Osmanlıca’da üçüncü tekil şahıs olan “o” kelimesini ifade eder
Fahr-i Cihan : bütün varlık âlemlerinin övünç kaynağı, Hz. Muhammed (a.s.m.)
Âl-i Abâ : Hz. Peygamber (a.s.m.) kızı Fatıma (r. anha), damadı Hz. Ali (r.a.) ve torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in (r. Anhüma) üzerini mübarek elbisesiyle örttüğü için hepsi bu isimle anılmıştır
Rab : her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
hıfzetme : koruma, saklama
âfât ve belâ : afetler ve musibetler
Nûru'l-Envâr : bütün nurlar Kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan nurların nuru, Allah
Bihakkı ismike'n-Nûr : bütün nurların ve aydınlıkların hakikî kaynağı olan Allah’ın Nûr ismi hakkı için
âciz : güçsüz
bîçâre : çaresiz
Rahmetullahi Aleyh : Allah ona rahmet eylesin
aziz : çok değerli, izzetli
sıddık : sadakatli, gönülden bağlı
icmalen : kısaca, özetle
beyan etme : açıklama, anlatım
ihtar : hatırlatma, ikaz
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
adliye : adaleti sağlama görevi olan resmî makamlar
zahirî : açıkta olan, görünürde olan
akîm kalmak : sonuçsuz, neticesiz kalmak
fütuhat : fetihler, zaferler
münafıkane : ikiyüzlü bir şekilde davranma
emare : belirti, işaret
esas : temel
has : özel; Nur talebelerinin ileri gelenleri
sebatkâr : sebat eden
fütur : usanç, gevşeklik
acip : şaşırtıcı, tuhaf
desise : hile, aldatma
istimal etme : kullanma
havali : etraf, çevre, bölge
şakirt : öğrenci, talebe
sebat : kararlılık
sadakat : bağlılık, sebat
metanet : sağlamlık, kararlılık
hulûl etme : girme, sızma
habbeyi kubbe yapmak : küçük meseleleri abartarak olduğundan büyük göstermek
evham verme : şüpheli şeyleri söyleyip gereksiz kuruntulara sebep olma
hevesat : gelip geçici, nefsin hoşuna giden istek ve arzular
tahrik : harekete geçirme
musallat etme : başına sarma
Risale-i Nur erkânı : Risale-i Nur hizmetinde önde gelen Nur talebeleri
kusurât : kusurlar, hatâlar
zahiren : dış görünüş itibariyle
ehl-i bid'a : dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı âdet ve uygulamaları dine mâl etmeye çalışanlar
mahsus : has, özel
zındık : din düşmanları
anarşilik : hayatın her bölümünde hiçbir otoriteyi kabul etmeyen bir sistem, ideoloji
safdil : saf kalbli, kolay aldanan
ehl-i diyanet : dindar insanlar
istimal etmek : kullanmak
akîm : neticesiz, sonuçsuz
şakirt : öğrenci, talebe
menba : kaynak
emsalsiz : benzersiz
tetkikat : araştırmalar, incelemeler
takibat : suçlu olarak görülen kişilerin yakından takip edilmesi
galebe : üstün gelme
muannid : inatçı, inanmamakta direnen
el'iyâzü billâh : Allah korusun
sadakat : bağlılık, sebat
mübalâğa : abartı
ihtiyat etme : önlem alma, tedbirli hareket etme
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
teveccüh : ilgi, yönelme
hamiyet : din, millet gibi mukaddes değerleri koruma duygusu ve gayreti
uhuvvet : kardeşlik
küfr-ü mutlak : tam bir inkârcılık; Allah’ı ve Allah’tan gelen her şeyi inkâr etmek
iğfal : gaflete düşürerek kandırma, aldatma
bereket : Allah’tan gelen bolluk, nimet
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
taallûk eden : ilgilendiren, bağlantılı olan
hakaik : gerçek mahiyetler, asıl ve esaslar
cami olan : içine alan, kapsayan
Yükleniyor...