Aziz, sıddık kardeşlerim; Halimin müsaadesizliği için müteaddit mektuplarınıza birtek perişan mektubumla cevap verdiğimden gücenmeyiniz.

Evvelâ: Gizli düşmanlarımız hükûmetin ehemmiyetli ve bir kaç vazifedarlarını elde edip beni tazyikatla Menemen ve Şeyh Said hâdisesi gibi bir hâdise çıkarmak için bütün kuvvetiyle, en hassas damarlarıma dokunduracak tarzda, her desiseyi istimal ettiler. Gördüler ki, Eski Said yok; yenisi ise herşeye tahammül ediyor. O plânı sair suikastlere, ezcümle zehir vermeye tebdil ettiler. Hıfz-ı İlâhî onu da akîm bıraktı. Şimdi o münafıklar resmen hükûmetin nüfuzunu benden halkları ürkütmek ve vazgeçirmek için burada dehşetli bir propaganda ile istimal ediyorlar. Fakat siz hiç telâş etmeyiniz. İnayet-i Rabbaniye devam eder. Gittikçe fütuhat-ı Nuriye tevessü ediyor.

Saniyen: Bu defa Hasan Feyzi’nin ve bir hafta evvel Halil İbrahim’in şahsıma karşı fevkalâde hüsn-ü zan ile mersiyeleri ve samimî ve hazîn vedânâmeleri, az tâdil ile üç sebep için kabul edildi.

Birincisi: Onlar, şahsıma değil, belki Kur’ân ve imana ve Nurlara hâdimliğim ve o vazife-i kudsiyeye bakıp yazmışlar.

İkincisi: Onların ve onlar temsil ettikleri o civardaki hâlis kardeşlerimizin ve haddimin çok fevkındeki târifatlarını, bir nevi samimî dua ve ulvî bir tefe’ül ve yüksek bir arzu-yu hayır ve istidatlarının ve itikadlarının ve Nurlara pek ciddî alâkalarının bir in’ikâsı olmasıdır.

Üçüncüsü: Ben onların nazarında Risale-i Nur ve şakirtlerdeki şahs-ı mânevîsinin mümessili ve nümunesi olmam cihetiyle onların sebeb-i teşvikleri olan o harika hüsn-ü zanlarını ve kuvve-i mâneviyelerini kırmak, maslahat değildir. O ikisine ve arkadaşlarına, hususan Ahmed Feyzi ve Denizli hapsindeki kardeşlerimize ve hakkımızda adalete çalışanlara binler selâm...

Salisen: Çok defa benim sıkıntılarıma bir merhem hükmüne geçmiş ve yanımdaki sakladığım kahraman Hüsrev’in çok mektupları ve onların herbirinden birer ehemmiyetli fıkrayı alıp mecmuunu Lâhikaya geçirmek için zaman bulamıyorum. İnşaallah, bir istirahat zamanında tetkik edeceğim. Ahmed Nazif’in İnebolu talebeleri namına yazdığı ve Halil İbrahim’in ağlatıcı mersiyesinden iştiraklerini gösteren mektubu, benim o havalideki sebatkâr kardeşlerim hakkında endişelerimi izale eyledi. Cenâb-ı Hak, onlardan razı olsun.

Rabian: Çoban İsa Köyünde Ahmed’in mektubunda isimleri bulunan eski ve yeni kardeşlerimizin Risale-i Nur’a çalışmaları ve çocukları da Kur’ân’a ve Nurlara çalıştırmaları, bu vakitte Nurlara büyük bir hizmettir. Cenâb-ı Hak onları muvaffak eylesin. Âmin.

Hâmisen: Münafık düşmanlarımın maddî ve mânevî zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şâh-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar, fakat maatteessüf, âsâbımda ve sinirlerimde ve hassasiyetimde, o zulümden öyle şiddetli bir tesir, bir heyecan, bir teellüm, bir teneffür gelmiş ki, en samimî dostumu ve tam sadık bir kardeşimi bir saat yanımda tahammül edemiyorum, ruhum kaldırmıyor. Hattâ biri bana baksa da sıkılıyorum. Eskide bende biraz bulunan merdümgirizlik hastalığı, o zâlimlerin gaddârane sıkıntılarıyla ve tarassutlarıyla bende çok şiddetlenmiş. Güya ölmeden evvel hayat-ı içtimaiye cihetinde ölmüşüm ki, bu hakikat ve bu sır için hakkımda, has kardeşlerim vefat mersiyelerini yazıyorlar.

Hem, buranın havası, benim âsâbıma pek çok dokunuyor. Bu kışın bir günü, Denizli hapsinin o geçirdiğimiz kış kadar bana ağır geliyor, beni üzüyor.

Evet, nasıl göz, bir saçı kaldırmıyor; aynen öyle de, şimdiki ruhum ve o durum, bir saç kadar sıkletten, ağırlıktan müteessir olduğu halde, Risale-i Nur’un ve şakirtlerinin selâmetlerine, onların bedellerine ve yerlerinde dağ gibi ağır tazyikat ve sıkıntıları memnuniyetle o ruh omuza çeker, tahammül eder ve şâkirane sabreder diye size kat’iyen haber veriyorum. Fakat madem acz ve zaafım ve teessüratım çok ziyadedir; has kardeşlerim beni medihlerle yüklerimi ağırlaştırmaya bedel, dualarıyla ve şefkatleriyle ve himmetleriyle ve acımalarıyla yardım edip yükümü hafifleştirmek lâzımdır. İnayet-i Rabbaniyenin bir cilvesidir ki, bu şiddetli merdumgirizlik hastalığıyla, zâlimlerin tecrid-i mutlaklarını hiçe indiriyor, beni tazib etmiyor, bir cihette memnun ediyor.
• • •
Önceki Risale: ( 91 ) / Sonraki Risale: ( 93 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aziz : çok değerli, izzetli
sıddık : çok doğru ve bağlı
müteaddit : bir çok, çeşitli
vazifedar : görevli
tazyikat : baskılar, sıkışmalar
hassas : çok duyarlı
desise : hile, aldatma
istimal : kullanma
tahammül : dayanma, katlanma
sair : başka
ezcümle : meselâ, örneğin
tebdil : değiştirme, çevirme
hıfz-ı İlâhî : Allah’ın koruması, himayesi
akîm : neticesiz, sonuçsuz
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
nüfuz : etki
İnayet-i Rabbaniye : Allah’ın inayeti, Cenâb-ı Hakkın mahlûkatın terbiye; tedbir ve idaresinde onlara yapmış olduğu lütuflar, himâyeler, yardımlar
fütuhat-ı Nuriye : İman ve Kur’ân hizmetinde Risale-i Nur’un fetihleri, açılımları
tevessü : genişleme, yayılma
saniyen : ikinci olarak
fevkalâde : olağanüstü, çok güzel
hüsn-ü zan : güzel düşünce
mersiye : ağıt
hazîn : hüzün veren, acıklı, kederli
vedânâme : vedâ yazısı
tâdil etme : düzeltme
hâdim : hizmetçi, hizmet eden
vazife-i kudsiye : kutsal vazife
hâlis : içten, samimî
had : sınır, yetki
fevkinde : üstünde
târifat : tarifler, detayıyla anlatma
nevi : çeşit, tür
ulvî : yüce, büyük
tefe'ül : hayra, iyiye yorma; iyi olacağını düşünme
arzu-yu hayır : hayır işleme arzusu, meyli
istidat : ruhî özellikler; kabiliyet, yetenek
itikad : inanç
alâka : bağlantı
in’ikâs : yansıma, aksetme
nazar : bakış, düşünce
şakirt : talebe, öğrenci
şahs-ı mânevî : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen mânevî şahıs
mümessil : temsilci
sebeb-i teşvik : şevklendirme sebebi
kuvve-i mâneviye : mânevî güç, moral
maslahat : fayda, yarar, gaye
hususan : bilhassa, özellikle
salisen : üçüncü olarak
fıkra : bölüm, kısa yazı
mecmuu : bütünü, toplamı
Lâhika : ek, ilâve; Bediüzzaman ve talebelerinin mektuplarından oluşan kitaplar, Yirmi Yedinci Mektup
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
tetkik : inceleme, araştırma
mersiye : ağıt
iştirak : katılma, katılım
havali : bölge, çevre
sebatkâr : sebat eden
izale eyleme : giderme
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
rabian : dördüncü olarak
muvaffak eyleme : başarıya ulaştırma
âmin : “kabul eyle, ey Allah’ım”
hâmisen : beşincisi
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
kudsiyet : kutsallık; doğrudan Kur’ân’a ve İlâhî hikmet ve inayete dayanma
maatteessüf : ne yazık ki, maalesef
âsâb : sinirler, damarlar
teellüm : kederlenmek, tasalanmak
teneffür : nefret etmek, çekinmek
tahammül etme : dayanma, katlanma
merdümgirizlik : insanlardan sıkılma, kalabalıktan hoşlanmayıp yalnızlık isteme
gaddârane : zalimce, merhametsizce
tarassut : gözetleme
hayat-ı içtimaiye : sosyal hayat
hakikat : asıl, gerçek, doğru
has : özel; Nur talebelerinin önde gelenleri
sıklet : ağırlık, mânevî sıkıntı
müteessir : etkilenen, üzüntülü
şakirt : talebe, öğrenci
selâmet : esenlik, güven
bedel : karşılık
Yükleniyor...