Hem âlem-i şehadette ve cismanî kâinatta bunların vücudu gibi, âlem-i ruhanî ve mâneviyatta kudret-i ezeliyenin daha acip müteselsil nazîreleri var olduğunu, aklı bulunan tasdik eder, gözü bulunan çoğunu görebilir.

İşte, kâinat içinde maddî ve mânevî bütün bu silsileler, imansız ehl-i dalâlete hücum ediyor, tehdit ediyor, korku veriyor, kuvve-i mâneviyesini zîr ü zeber ediyor. Ehl-i imana değil tehdit ve korkutmak, belki sevinç ve saadet, ünsiyet ve ümit ve kuvvet veriyor. Çünkü ehl-i iman, iman ile görüyor ki, o hadsiz silsileleri, maddî ve mânevî şimendiferleri, seyyar kâinatları mükemmel intizam ve hikmet dairesinde birer vazifeye sevk eden bir Sâni-i Hakîm onları çalıştırıyor. Zerre miktar vazifelerinde şaşırmıyorlar, birbirine tecavüz edemiyorlar. Ve kâinattaki kemâlât-ı san’ata ve tecelliyat-ı cemâliyeye mazhar olduklarını görüp kuvve-i mâneviyeyi tamamıyla eline verip, saadet-i ebediyenin bir nümunesini iman gösteriyor.

İşte, ehl-i dalâletin imansızlıktan gelen dehşetli elemlerine ve korkularına karşı hiçbirşey, hiçbir fen, hiçbir terakkiyat-ı beşeriye buna karşı bir tesellî veremez, kuvve-i mâneviyeyi temin edemez. Cesareti zîr ü zeber olur. Fakat muvakkat gaflet perde çeker, aldatır.

Ehl-i iman, iman cihetiyle değil korkmak ve kuvve-i mâneviyesi kırılmak, belki o temsildeki mâsum çocuk gibi, fevkalâde bir kuvvet-i mâneviye ve bir metanetle ve imandaki hakikatle onlara bakıyor. Bir Sâni-i Hakîmin hikmet dairesinde tedbir ve iradesini müşahede eder, evham ve korkulardan kurtulur. “Sâni-i Hakîmin emri ve izni olmadan bu seyyar kâinatlar hareket edemezler, ilişemezler” deyip anlar. Kemâl-i emniyetle, hayat-ı dünyeviyesinde de derecesine göre saadete mazhar olur.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acayip, şaşırtıcı
âlem-i ruhanî : gözle görülemeyen ruh âlemi, ruhanîlerin yaşadığı dünya (bk. a-l-m; r-v-ḥ)
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya (bk. a-l-m; ş-h-d)
cismanî : cismen var olan, maddî vücuda sahip
ecram : büyük cisimler, gök cisimleri
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapan kimseler (bk. ḍ-l-l)
ehl-i iman : mü’minler, inananlar (bk. e-m-n)
elem : acı, keder
evham : kuruntular, şüpheler
gaflet : umursamazlık; âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli (bk. ğ-f-l)
hâdisat : hâdiseler, olaylar (bk. ḥ-d-s)
hadsiz : sınırsız
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı (bk. ḥ-y-y)
hikmet : gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma (bk. ḥ-k-m)
intizam : disiplin, düzen (bk. n-ẓ-m)
kâinat : evren (bk. k-v-n)
kemâlât-ı san'at : san’attaki mükemmellikler (bk. k-m-l; ṣ-n-a)
kemâl-i emniyet : tam bir güvenlilik (bk. k-m-l; e-m-n)
kudret-i ezeliye : Allah’ın ezelî kudreti, güç ve iktidarı (bk. ḳ-d-r; e-z-l)
kuvve-i mâneviye : mânevî güç, imandan gelen moral gücü (bk. a-n-y)
mâneviyat (âlem-i) : mâneviyat âlemi, mânâ dünyası (bk. a-n-y)
mâsum : günahsız, suçsuz
mazhar olma : ayna olma; yansıma ve görünme yeri (bk. ẓ-h-r)
metanet : metinlik, sağlamlık, kararlılık
muvakkat : geçici
müşahede : görme, gözlem (bk. ş-h-d)
müteselsil : zincirleme; birbirine bağlı, peşpeşe gelen
nazîre : benzeri, misli, denk (bk. n-ẓ-r)
nümune : örnek, misâl
saadet : mutluluk
saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk (bk. e-b-d)
Sâni-i Hakîm : herşeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m)
sevk etme : yönlendirme
seyyar : gezen, dolaşan, hareket halinde olan
silsile : zincir, zincirleme olan şey; art arda gelen şeylerin meydana getirdiği sıra
şimendifer : tren
tasdik : doğrulama, kabul etme (bk. ṣ-d-ḳ)
tecavüz : haddi aşma, saldırma (bk. c-v-z)
tecelliyât-ı cemâliye : Allah’ın sonsuz güzelliğinin yansımaları (bk. c-l-y; c-m-l)
tedbir : idare etme
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme (bk. m-s-l)
terakkiyât-ı beşeriye : insanlığın terakkileri, ilerlemeleri
ünsiyet : dostluk, yakınlık
vakıat : meydana gelmiş olaylar
zerre miktar : en ufak, çok az miktar
zîr ü zeber : alt üst
Yükleniyor...