Salisen: Madem ki öldürüyorsun. Ölmek iki sûretledir:

Birinci sûret: Senin ayağına düşmek, teslim olmak sûretinde ruhumuzu, vicdanımızı ellerimizle öldürmek, cesedi de güya ruhumuza kısasen sana telef ettirmektir.

İkinci sûret: Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla ruh ve kalbimiz sağ kalır, ceset de şehit olur. Akide faziletimiz tahkir edilmez; İslâmiyetin izzetiyle istihza edilmez.

Elhasıl: İslâmiyet muhabbeti, senin husumetini istilzam eder. Cebrail, şeytan ile barışamaz.

Siyasetimizde en acınacak, en ebleh bir akıl varsa, o da öylelerin aklıdır ki, (...) milletinin ihtiras ve menfaatini, İslâmiyetin menfaat ve izzetiyle kabil-i tevfik görüyor. Burada en sefil ve en ahmak kalb, öylelerin kalbidir ki, hayatı onun himayeti altında kabul eder. Hayatımızı onun himayeti altında kàbil görüyor.1 Çünkü, öyle bir şarta hayatımızı tâlik ediyor ki, muhal ender muhaldir.

Der: “Yaşayınız. Fakat bir tek adam bana hıyânet etse yakarım, yıkarım!”

Şayet bir adam hakka sadakat namına onun kâfirane zulmüne karşı hıyânet etse, Ayasofya’ya iltica etse, milyarlara değer o mukaddes binayı harap eder. Veyahut, bir köyde ona bir hain bulunsa, çoluk çocuğuyla mahvetmek, veya bir cemaatte ona muzır biri varsa cemaati ifnâ etmek, her vakit kendinde selâhiyet görüyor. Lânet o medeniyete ki, ona o salâhiyeti vermiş! Acaba, bütün millet bir kalbde—hem münafık, hançer-i zulmünden mütelezziz olacak ahmak bir kalbde—ittifakından daha muhal ne var?

Şeytan gibi hasis hisleri, fena ahlâkları teşci ve himaye eder, iyi hisleri söndürür. Hem insanî, İslâmî hayatı men etmekle beraber, muvakkat hayvanî bir hayatı, iki genc-i mücehhez, pençeli; ekseriyeti kazanmak için, imhayı esas program yapmış, iki kelbi iki ciğerimize musallat ederek bizi silâhtan tecrit ediyor. İşte onun himayeti, işte hayatımız! O hasım, gösterdiği kin ve husumet harpten neş’et etme değildir. Harpten olsaydı, tabiî mağlûbiyetimizle sairlerin husumeti gibi sükûnet bulurdu. Hem hasmın, uzakta çirkin yüzündeki riyakârane çizgileri güzel zannedilirdi. Yakında görenler, inşaallah daha aldanmaz.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah kimseyi şaşırtmasın, şaşırtırsa süründürmesin, süründürürse çektirmesin, çektirirse rezil etmesin, rezil ederse perişan etmesin, perişan ederse sersem, âvâre etmesin.
« Önceki Sayfa  |
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahmak : akılsız
akide : inanç
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
atâlet : tembellik, hareketsizlik
âvâre : serseri
cereyan : akım, hareket
depretme : kımıldama, hareket etme
derman : ilâç, tâkat, güç
âlem-pesend : dünyaya meydan okuyan
burudet : soğukluk
camus : manda
darb-ı mesel : meşhur söz, atasözü
ekseriyet : çoğunluk
fıtrî : doğal, yaratılıştan gelen
genc-i mücehhez : donatılmış iki genç
hamiyetli : din, aile, vatan gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti olan
hasım : düşman
hasis : âdi, basit, değersiz
havf : korku
hayvanî : hayvansal
himaye etmek : korumak
himayet : koruma
husumet : düşmanlık
husumet-i kâfirâne : kâfirce beslenen düşmanlık
ıztırar : çaresizlik
ıztırarî : zorunlu olarak, çaresizce
imha : yok etme
inkılâp etmek : dönüşmek
intibah : uyanma
izzet-i İslâmiyet : İslâmın izzeti, şeref ve yüceliği
kelb : köpek
mağlûbiyet : mağlûp olma, yenilme
mahiyet : asıl esas, nitelik
maruz bırakılmak : tesiri altında bırakılmak
maruz kalmak : tesiri altında kalmak
men etmek : yasaklamak, engellemek
meyelân : meyletme, bir tarafa veya birşeye eğilim gösterme
meyl-i inbisat : genişleme arzusu, meyil
mojik : Rus köylüsü
mukavemet : direnç, karşı koyma
mukavemetsûz : karşı konulmaz, direnilmez
musallat etmek : bir kişinin başına belâ sarmak, sataşmak
muvakkat : gelip geçici
mübah : yapılması da yapılmaması da bir olan
neş’et etmek : kaynaklanmak
riyakârane : gösterişli bir şekilde
sair : diğer, başka
sükûnet : durgunluk, hareketsizlik
şecaat : yiğitlik, cesurluk
şefkat-ı cinsiye : kendi cinsine olan şefkat
şehâmet : akıl ve zekâ ile olan cesaretlilik
tecrit etmek : soyutlamak, ayırmak, ayrı bırakmak
teşci : cesaretlendirme
uhuvvet-i İslâmiye : İslâm kardeşliği
zaruret : zorunluluk, gereklilik
zulüm : haksızlık, eziyet, işkence
ebleh : ahmak, akılsız
ekpekü'l-küpekâ : köpeklerin en köpeği
elhasıl : kısaca, özetle
fazilet : değer ve üstünlük
hançer-i zulüm : zulmün hançeri
hıyânet etmek : hâinlik, emanet edilen birşeyi sahibine geri vermemek
himayet : koruma
husûmet : düşmanlık
ifnâ etmek : öldürmek, yok etmek
ihtiras : aşırı istek, tutku
iltica etmek : sığınmak
istibdat : baskı, zulüm
istihza edilmek : alay edilmek
istilzam etmek : gerektirmek
itilâf : uyuşma, uzlaşma
ittifak : birleşme, birlik
izzet : değer, itibar, yücelik
kabil-i tevfik : bağdaşan
kâfirane : kâfirce, inkâr ederek
kısasen : kısas yoluyla, kısas yaparak öldüren veya yaralayanı cezalandırma
kof : boş
muhal ender muhal : imkânsızlık içinde imkânsızlık, asla mümkün değil
muhal : imkânsız
muhâsım : düşman olan taraftan biri, hasım
mukaddes : her türlü çirkinlik ve eksiklikten arınmış
muzır : zararlı
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
müşterek : ortak
mütelezziz : lezzet alan, lezzetlenen
sadakat : bağlılık, sebat
salisen : üçüncü olarak
saniyen : ikinci olarak
sefil : alçak
selâhiyet : yetki; uygunluk
sûret : biçim, görünüş
tahkir edilmek : aşağılanmak, hakaret edilmek
tâlik etmek : sonraya bırakmak
tekepküp etmek : köpekleşmek
telef ettirmek : zayi ettirmek, yok ettirmek
zulüm : haksızlık, eziyet, işkence
Yükleniyor...