BEŞİNCİ HATVESİ: Der: “İrade-i Hilâfet, siyasetimin lehinde çıktı.”

Şu vesveseye karşı deriz: Bir şahsın arzu-yu zâtîsi ve emr-i hususîsi başkadır, ümmet namına emin olarak deruhte ettiği emanet-i Hilâfetten hasıl olan şahsiyet-i mâneviyenin iradesi bambaşkadır. Bu irade bir akıldan çıkıp, bir kuvvete istinad ederek, âlem-i İslâmın maslahatını takip eder. Aklı ise, şûrâ-yı ümmettir; senin vesvesen değil. Kuvveti müsellâh ordusu, hür milletidir; senin süngülerin değildir. Maslahat da muhitten merkeze nazar edip İslâm için faide-i uzmâya tercih etmektir. Yoksa, aksine olarak merkezden muhite bakmakla âlem-i İslâmı bu devlete, bu devleti de Anadolu’ya, Anadolu’(yu) da İstanbul’a, İstanbul’u da hânedân-ı Saltanata tearuz vaktinde feda etmek gibi hod-endişâne fikir ve irade, değil Vahdeddin gibi mütedeyyin bir zât, hatta en fâcir bir adam da, yalnız ism-i hilâfeti taşıdığı için ihtiyarıyla etmez. Demek, mükrehtir. O halde ona itaat, adem-i itaattir.

ALTINCI HATVESİ: Der ki: “Bana karşı mukavemetiniz beyhudedir. Müttefikiniz beraberken yapamadığınız şeyi şimdi nasıl yapacaksınız?”

Şu vesveseye karşı deriz: En ziyade hile ve fitne kuvvetiyle ayakta duran azametli kuvvetin bizi ye’se düşürmüyor.

Evvelâ: Hile ve fitne, perde altında kaldıkça tesir eder. Zâhire çıkmakla iflâs eder, kuvveti söner. Perde öyle yırtılmış ki, senin yalan, hile, fitne(n) hezeyana, maskaralığa inkılâp edip akim kalıyor. Bu defaki Anadolu’ya karşı...... gibi...

Saniyen: O kof kuvvetin yüzde doksanı sana karşı itilâf kabul etmez. Muhâsım bir cereyan, atâlete mahkûm ediyor. Fazla kalan kuvvetinle dert ve dermanda müşterek olan âlem-i İslâmı susturacak, depretmeyecek derecede eski(si) gibi bir istibdat altında tutmaya ihtimal versen, şeytan iken eşeğin eşeği olursun. 1

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Hey ekpekü’l-küpekâ! Köpekten tekepküp etmiş köpek!
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i itaat : itaatsizlik
akim kalmak : sonuçsuz, verimsiz kalmak
akis : yansıma
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
arzu-yu zâtî : şahsî arzusu, isteği
azametli : büyük
bedel : karşılık
beyhude : boşu boşuna
deruhte etmek : yerine getirmek
emanet-i Hilâfet : Peygamberimizin (a.s.m.) vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık emaneti
emr-i hususî : özel emir
evvelâ : öncelikle, ilk olarak
fâcir : günahkâr
faide-i uzmâ : en büyük fayda
fitne : ahlâkta ve toplum düzeninde azgınlık ve bozgunculuk; baştan çıkarma
hakikat : gerçek
hânedân-ı Saltanat : Saltanat soyu
hasıl olan : meydana gelen
hatve : basamak, mertebe
hezeyan : boş söz, saçmalama
hod-endişâne : yalnız kendini düşünerek
husumet : düşmanlık
ihtiyar : dileme, istek, irade
inkılâp etmek : dönüşmek
irade : dileme, istek, kast etme
irade-i Hilâfet : halifelik makamının kararı, hükmü
ism-i hilâfet : hâlifelik ismi
istinad etmek : dayanmak
itaat : emre uyma
maksat : amaç, gaye
maskaralık : gülünç olma
maslahat : fayda, gaye
menba : kaynak
muhit : çevre, etraf
mukavemet : direnç, karşı koyma
mükreh : zorlanan
müsellâh : silâhlanmış, silâhlı
mütedeyyin : dindar
müttefik : ittifak etmiş, birleşmiş
namına : adına
nazar etmek : bakmak
şahsiyet-i mâneviye : belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen tüzel kişilik, mânevî kişilik
şûrâ-yı ümmet : milletin şûrâsı, Müslüman kanaat önderlerinin görüşü
tağyir etmek : değiştirmek
tearuz : çatışma, birbirine zıt düşme
tesir etmek : etki etmek
ümmet : millet, topluluk
vesvese : kuruntu, şüphe
ye’se düşürmek : ümitsizliğe düşürmek
zâhir : açık
ahmak : akılsız
akide : inanç
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
atâlet : tembellik, hareketsizlik
âvâre : serseri
cereyan : akım, hareket
depretme : kımıldama, hareket etme
derman : ilâç, tâkat, güç
ebleh : ahmak, akılsız
ekpekü'l-küpekâ : köpeklerin en köpeği
elhasıl : kısaca, özetle
fazilet : değer ve üstünlük
hançer-i zulüm : zulmün hançeri
hıyânet etmek : hâinlik, emanet edilen birşeyi sahibine geri vermemek
himayet : koruma
husûmet : düşmanlık
ifnâ etmek : öldürmek, yok etmek
ihtiras : aşırı istek, tutku
iltica etmek : sığınmak
istibdat : baskı, zulüm
istihza edilmek : alay edilmek
istilzam etmek : gerektirmek
itilâf : uyuşma, uzlaşma
ittifak : birleşme, birlik
izzet : değer, itibar, yücelik
kabil-i tevfik : bağdaşan
kâfirane : kâfirce, inkâr ederek
kısasen : kısas yoluyla, kısas yaparak öldüren veya yaralayanı cezalandırma
kof : boş
muhal ender muhal : imkânsızlık içinde imkânsızlık, asla mümkün değil
muhal : imkânsız
muhâsım : düşman olan taraftan biri, hasım
mukaddes : her türlü çirkinlik ve eksiklikten arınmış
muzır : zararlı
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
müşterek : ortak
mütelezziz : lezzet alan, lezzetlenen
sadakat : bağlılık, sebat
salisen : üçüncü olarak
saniyen : ikinci olarak
sefil : alçak
selâhiyet : yetki; uygunluk
sûret : biçim, görünüş
tahkir edilmek : aşağılanmak, hakaret edilmek
tâlik etmek : sonraya bırakmak
tekepküp etmek : köpekleşmek
telef ettirmek : zayi ettirmek, yok ettirmek
zulüm : haksızlık, eziyet, işkence
Yükleniyor...