Metindeki Lügatları


Lügat Listesi
Lügatler :
âlâm : elemler, acılar, kederler
âlim-i mürşid : irşad eden, yol gösteren âlim, yol gösterici bilgin
âlûfte olma : alışkanlık ve ülfetle duyarsız hâle gelme, namus perdesi yırtık olma
aşiret : büyük ölçüde aynı dil ve kültürü paylaşan, birçok boydan (kabile) oluşan, yapısındaki aileler arasında toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymak
ba’dehu : ondan sonra
bâtıl : doğru olmayan, yalan yanlış
bedevî : köylü; çölde, çadırda yaşayan göçebe; medenî olmayan
bîçare : çaresiz
cerh : yaralama, bozma, çürütme
dâhilî : iç
dâhiyâne : çok zekice, akıllıca
derecat-ı hararet : sıcaklık dereceleri
derece-i nimet : nimetin derecesi
hakikat : asıl, esas, gerçek
hasım : düşman
husumet : düşmanlık
husumet-i hariciye : dışa ait düşmanlık, yabancıların düşmanlığı
idlâl : doğru yoldan çıkarma, saptırma
inkılâp etme : dönüşme
isti’zam : büyütme
kabile : boy; ortak bir atadan geldikleri düşüncesiyle aralarında kan bağı olan, toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde babayı veya anayı esas alan geleneksel topluluk
kabiliyet-i telkîha : aşılanabilir olma, aşı tutmaya elverişli ve kabiliyetli olma
kay : kusmuk
misâl : görüntü, yansıma
musibet : felâket, büyük sıkıntı
münevver : aydın, aydınlanmış
mütebayin : birbirinden farklı
mütehasım : karşılıklı düşmanlık eden; karşılıklı olarak dâvâ eden
müterakîm : birikmiş, yığılmış
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
nisyan : unutkanlık
prensip : esas, ilke
red : geri döndürme, kabul etmeme
saadet : mutluluk
sâfi : duru, temiz
serfüru bürde-i itaat ve ihtiram : itaat ve saygıyla boyun eğme
sevk-i tabiî : tabii sevk, yaratılış ve fıtrattan gelen sevk, yöneliş
şâyân-ı istiğrab : şaşkınlık sebebi, hayret verici, şaşırtıcı
tasvir : canlandırarak anlatma
telâkki : kabul etmek
telkinat-ı musırrane : ısrarla fikirlerini kabul ettirmeye çalışma
teşdit etme : şiddetlendirme, güçlendirme
vahşet-i cehalet : cahillik vahşeti, ürkütücülüğü
vahşi : yabanî, medenî olmayan
zuhur : ortaya çıkma, belirme
cehl-i basit : basit cehalet, karmaşık olmayan cahillik
cehl-i mürekkeb : bilmediğini de bilmeme, kara cahillik
efkâr-ı hâzıra : şimdiki zamana ait fikirler, düşünceler
had : (mant.) bir kavramı, aslının ve özünün sınırlarını çizerek tanımlama; “İnsan, konuşan hayvandır” gibi
hakaik-i tarihiye : tarihî gerçekler
ihyâ-yı din : dinin diriltilmesi, canlandırılması
ihyâ-yı millet : milletin diriltilmesi, canlandırılması
irca : döndürme, yönlendirme
ism-i camid : katı, donuk isim
izah : açıklama
kalb etme : dönüştürme
kuvve-i mıknatısiye : mıknatısın çekim gücü
manyetizma : telkin ve hipnozla bir kimseyi tesir altına alma
meçhul : bilinmeyen
mümas : temas eden, dokunan, ilişen
müsemmâ : isimlendirilmiş, isim sahibi
nur-u hayat : hayatın nuru, ışığı
resm : (mant.) bir kavramı sıfatları ve nitelikleri itibariyle tanıtma işlemi; “İnsan, gülen bir hayvandır” gibi
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
tarif : (mant.) bir kavramın içeriğini belirleme, sınırlama ve tanımlama işlemi
tedennî : alçalma, gerileme, geri kalma
telepati : birinin düşündüklerini veya uzakta geçen bir olayı, hiç bir bağlantı olmadan algılama
temessük : sarılma, tutunma
terakki : ilerleme, yükselme
tesahül : kolay görerek ihmal etme, gevşeklik gösterme
ümmet : İslâm cemaati, Müslümanların tümü
vâzı : bir tarif, sistem vs. koyan, yerleştiren
vech : yön, taraf
vechi muzlim : karanlık taraf, yön
zulmet-i münevvere : aydınlıkmış gibi gösterilen karanlık, sözde aydınlık
âlim-i mürşid : irşad eden, yol gösteren âlim, yol gösterici bilgin
âlûfte olma : alışkanlık ve ülfetle duyarsız hâle gelme, namus perdesi yırtık olma
aşiret : büyük ölçüde aynı dil ve kültürü paylaşan, birçok boydan (kabile) oluşan, yapısındaki aileler arasında toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymak
ba’dehu : ondan sonra
bâtıl : doğru olmayan, yalan yanlış
bedevî : köylü; çölde, çadırda yaşayan göçebe; medenî olmayan
bîçare : çaresiz
cerh : yaralama, bozma, çürütme
dâhilî : iç
dâhiyâne : çok zekice, akıllıca
derecat-ı hararet : sıcaklık dereceleri
derece-i nimet : nimetin derecesi
hakikat : asıl, esas, gerçek
hasım : düşman
husumet : düşmanlık
husumet-i hariciye : dışa ait düşmanlık, yabancıların düşmanlığı
idlâl : doğru yoldan çıkarma, saptırma
inkılâp etme : dönüşme
isti’zam : büyütme
kabile : boy; ortak bir atadan geldikleri düşüncesiyle aralarında kan bağı olan, toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde babayı veya anayı esas alan geleneksel topluluk
kabiliyet-i telkîha : aşılanabilir olma, aşı tutmaya elverişli ve kabiliyetli olma
kay : kusmuk
misâl : görüntü, yansıma
musibet : felâket, büyük sıkıntı
münevver : aydın, aydınlanmış
mütebayin : birbirinden farklı
mütehasım : karşılıklı düşmanlık eden; karşılıklı olarak dâvâ eden
müterakîm : birikmiş, yığılmış
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
nisyan : unutkanlık
prensip : esas, ilke
red : geri döndürme, kabul etmeme
saadet : mutluluk
sâfi : duru, temiz
serfüru bürde-i itaat ve ihtiram : itaat ve saygıyla boyun eğme
sevk-i tabiî : tabii sevk, yaratılış ve fıtrattan gelen sevk, yöneliş
şâyân-ı istiğrab : şaşkınlık sebebi, hayret verici, şaşırtıcı
tasvir : canlandırarak anlatma
telâkki : kabul etmek
telkinat-ı musırrane : ısrarla fikirlerini kabul ettirmeye çalışma
teşdit etme : şiddetlendirme, güçlendirme
vahşet-i cehalet : cahillik vahşeti, ürkütücülüğü
vahşi : yabanî, medenî olmayan
zuhur : ortaya çıkma, belirme
cehl-i basit : basit cehalet, karmaşık olmayan cahillik
cehl-i mürekkeb : bilmediğini de bilmeme, kara cahillik
efkâr-ı hâzıra : şimdiki zamana ait fikirler, düşünceler
had : (mant.) bir kavramı, aslının ve özünün sınırlarını çizerek tanımlama; “İnsan, konuşan hayvandır” gibi
hakaik-i tarihiye : tarihî gerçekler
ihyâ-yı din : dinin diriltilmesi, canlandırılması
ihyâ-yı millet : milletin diriltilmesi, canlandırılması
irca : döndürme, yönlendirme
ism-i camid : katı, donuk isim
izah : açıklama
kalb etme : dönüştürme
kuvve-i mıknatısiye : mıknatısın çekim gücü
manyetizma : telkin ve hipnozla bir kimseyi tesir altına alma
meçhul : bilinmeyen
mümas : temas eden, dokunan, ilişen
müsemmâ : isimlendirilmiş, isim sahibi
nur-u hayat : hayatın nuru, ışığı
resm : (mant.) bir kavramı sıfatları ve nitelikleri itibariyle tanıtma işlemi; “İnsan, gülen bir hayvandır” gibi
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
tarif : (mant.) bir kavramın içeriğini belirleme, sınırlama ve tanımlama işlemi
tedennî : alçalma, gerileme, geri kalma
telepati : birinin düşündüklerini veya uzakta geçen bir olayı, hiç bir bağlantı olmadan algılama
temessük : sarılma, tutunma
terakki : ilerleme, yükselme
tesahül : kolay görerek ihmal etme, gevşeklik gösterme
ümmet : İslâm cemaati, Müslümanların tümü
vâzı : bir tarif, sistem vs. koyan, yerleştiren
vech : yön, taraf
vechi muzlim : karanlık taraf, yön
zulmet-i münevvere : aydınlıkmış gibi gösterilen karanlık, sözde aydınlık
Nisyan bir nimettir, yalnız her günün âlâmını çektirir, müterakimi unutturur.
Derecat-ı hararet gibi, her musibette bir derece-i nimet vardır. Daha büyüğünü düşünüp, küçükteki derece-i nimeti görüp, Allah’a şükretmeli. Yoksa isti’zam ile üflense şişer, merak edilse ikileşir. Kalbdeki misâli, hakikate inkılâp eder.
Efkâr-ı hâzırada cehl-i basiti cehl-i mürekkebe kalb eden en mühim sebep, meçhul birşeye parlak bir isim takmakla, anladım zannetmek ve meçhul şeyler ona irca ile izah ettim zannetmektir. Hâlbuki tarif ya had, ya resim ile olur. Yoksa vâzıı câhil ve müsemmâya mümas olan veçhi muzlim ve göze çarpan veçhi, şeffaf bir ism-i camid ile olmaz: manyetizma, telepati, kuvve-i mıknatısiye gibi.
İhyâ-yı din, ihyâ-yı millettir.
Hayat-ı din, nur-u hayattır.
Ümmet şeriata temessükü nisbetinde terakki, tesahülü nisbetinde tedennîsi hakaik-i tarihiyedendir.
• • •
Derecat-ı hararet gibi, her musibette bir derece-i nimet vardır. Daha büyüğünü düşünüp, küçükteki derece-i nimeti görüp, Allah’a şükretmeli. Yoksa isti’zam ile üflense şişer, merak edilse ikileşir. Kalbdeki misâli, hakikate inkılâp eder.
• • •
Zulmet-i münevvere
Efkâr-ı hâzırada cehl-i basiti cehl-i mürekkebe kalb eden en mühim sebep, meçhul birşeye parlak bir isim takmakla, anladım zannetmek ve meçhul şeyler ona irca ile izah ettim zannetmektir. Hâlbuki tarif ya had, ya resim ile olur. Yoksa vâzıı câhil ve müsemmâya mümas olan veçhi muzlim ve göze çarpan veçhi, şeffaf bir ism-i camid ile olmaz: manyetizma, telepati, kuvve-i mıknatısiye gibi.
• • •
İhyâ-yı din, ihyâ-yı millettir.
Hayat-ı din, nur-u hayattır.
• • •
Ümmet şeriata temessükü nisbetinde terakki, tesahülü nisbetinde tedennîsi hakaik-i tarihiyedendir.
• • •



Lügatler :
âlâm : elemler, acılar, kederler
âlim-i mürşid : irşad eden, yol gösteren âlim, yol gösterici bilgin
âlûfte olma : alışkanlık ve ülfetle duyarsız hâle gelme, namus perdesi yırtık olma
aşiret : büyük ölçüde aynı dil ve kültürü paylaşan, birçok boydan (kabile) oluşan, yapısındaki aileler arasında toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymak
ba’dehu : ondan sonra
bâtıl : doğru olmayan, yalan yanlış
bedevî : köylü; çölde, çadırda yaşayan göçebe; medenî olmayan
bîçare : çaresiz
cerh : yaralama, bozma, çürütme
dâhilî : iç
dâhiyâne : çok zekice, akıllıca
derecat-ı hararet : sıcaklık dereceleri
derece-i nimet : nimetin derecesi
hakikat : asıl, esas, gerçek
hasım : düşman
husumet : düşmanlık
husumet-i hariciye : dışa ait düşmanlık, yabancıların düşmanlığı
idlâl : doğru yoldan çıkarma, saptırma
inkılâp etme : dönüşme
isti’zam : büyütme
kabile : boy; ortak bir atadan geldikleri düşüncesiyle aralarında kan bağı olan, toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde babayı veya anayı esas alan geleneksel topluluk
kabiliyet-i telkîha : aşılanabilir olma, aşı tutmaya elverişli ve kabiliyetli olma
kay : kusmuk
misâl : görüntü, yansıma
musibet : felâket, büyük sıkıntı
münevver : aydın, aydınlanmış
mütebayin : birbirinden farklı
mütehasım : karşılıklı düşmanlık eden; karşılıklı olarak dâvâ eden
müterakîm : birikmiş, yığılmış
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
nisyan : unutkanlık
prensip : esas, ilke
red : geri döndürme, kabul etmeme
saadet : mutluluk
sâfi : duru, temiz
serfüru bürde-i itaat ve ihtiram : itaat ve saygıyla boyun eğme
sevk-i tabiî : tabii sevk, yaratılış ve fıtrattan gelen sevk, yöneliş
şâyân-ı istiğrab : şaşkınlık sebebi, hayret verici, şaşırtıcı
tasvir : canlandırarak anlatma
telâkki : kabul etmek
telkinat-ı musırrane : ısrarla fikirlerini kabul ettirmeye çalışma
teşdit etme : şiddetlendirme, güçlendirme
vahşet-i cehalet : cahillik vahşeti, ürkütücülüğü
vahşi : yabanî, medenî olmayan
zuhur : ortaya çıkma, belirme
cehl-i basit : basit cehalet, karmaşık olmayan cahillik
cehl-i mürekkeb : bilmediğini de bilmeme, kara cahillik
efkâr-ı hâzıra : şimdiki zamana ait fikirler, düşünceler
had : (mant.) bir kavramı, aslının ve özünün sınırlarını çizerek tanımlama; “İnsan, konuşan hayvandır” gibi
hakaik-i tarihiye : tarihî gerçekler
ihyâ-yı din : dinin diriltilmesi, canlandırılması
ihyâ-yı millet : milletin diriltilmesi, canlandırılması
irca : döndürme, yönlendirme
ism-i camid : katı, donuk isim
izah : açıklama
kalb etme : dönüştürme
kuvve-i mıknatısiye : mıknatısın çekim gücü
manyetizma : telkin ve hipnozla bir kimseyi tesir altına alma
meçhul : bilinmeyen
mümas : temas eden, dokunan, ilişen
müsemmâ : isimlendirilmiş, isim sahibi
nur-u hayat : hayatın nuru, ışığı
resm : (mant.) bir kavramı sıfatları ve nitelikleri itibariyle tanıtma işlemi; “İnsan, gülen bir hayvandır” gibi
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
tarif : (mant.) bir kavramın içeriğini belirleme, sınırlama ve tanımlama işlemi
tedennî : alçalma, gerileme, geri kalma
telepati : birinin düşündüklerini veya uzakta geçen bir olayı, hiç bir bağlantı olmadan algılama
temessük : sarılma, tutunma
terakki : ilerleme, yükselme
tesahül : kolay görerek ihmal etme, gevşeklik gösterme
ümmet : İslâm cemaati, Müslümanların tümü
vâzı : bir tarif, sistem vs. koyan, yerleştiren
vech : yön, taraf
vechi muzlim : karanlık taraf, yön
zulmet-i münevvere : aydınlıkmış gibi gösterilen karanlık, sözde aydınlık
âlim-i mürşid : irşad eden, yol gösteren âlim, yol gösterici bilgin
âlûfte olma : alışkanlık ve ülfetle duyarsız hâle gelme, namus perdesi yırtık olma
aşiret : büyük ölçüde aynı dil ve kültürü paylaşan, birçok boydan (kabile) oluşan, yapısındaki aileler arasında toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymak
ba’dehu : ondan sonra
bâtıl : doğru olmayan, yalan yanlış
bedevî : köylü; çölde, çadırda yaşayan göçebe; medenî olmayan
bîçare : çaresiz
cerh : yaralama, bozma, çürütme
dâhilî : iç
dâhiyâne : çok zekice, akıllıca
derecat-ı hararet : sıcaklık dereceleri
derece-i nimet : nimetin derecesi
hakikat : asıl, esas, gerçek
hasım : düşman
husumet : düşmanlık
husumet-i hariciye : dışa ait düşmanlık, yabancıların düşmanlığı
idlâl : doğru yoldan çıkarma, saptırma
inkılâp etme : dönüşme
isti’zam : büyütme
kabile : boy; ortak bir atadan geldikleri düşüncesiyle aralarında kan bağı olan, toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde babayı veya anayı esas alan geleneksel topluluk
kabiliyet-i telkîha : aşılanabilir olma, aşı tutmaya elverişli ve kabiliyetli olma
kay : kusmuk
misâl : görüntü, yansıma
musibet : felâket, büyük sıkıntı
münevver : aydın, aydınlanmış
mütebayin : birbirinden farklı
mütehasım : karşılıklı düşmanlık eden; karşılıklı olarak dâvâ eden
müterakîm : birikmiş, yığılmış
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
nisyan : unutkanlık
prensip : esas, ilke
red : geri döndürme, kabul etmeme
saadet : mutluluk
sâfi : duru, temiz
serfüru bürde-i itaat ve ihtiram : itaat ve saygıyla boyun eğme
sevk-i tabiî : tabii sevk, yaratılış ve fıtrattan gelen sevk, yöneliş
şâyân-ı istiğrab : şaşkınlık sebebi, hayret verici, şaşırtıcı
tasvir : canlandırarak anlatma
telâkki : kabul etmek
telkinat-ı musırrane : ısrarla fikirlerini kabul ettirmeye çalışma
teşdit etme : şiddetlendirme, güçlendirme
vahşet-i cehalet : cahillik vahşeti, ürkütücülüğü
vahşi : yabanî, medenî olmayan
zuhur : ortaya çıkma, belirme
cehl-i basit : basit cehalet, karmaşık olmayan cahillik
cehl-i mürekkeb : bilmediğini de bilmeme, kara cahillik
efkâr-ı hâzıra : şimdiki zamana ait fikirler, düşünceler
had : (mant.) bir kavramı, aslının ve özünün sınırlarını çizerek tanımlama; “İnsan, konuşan hayvandır” gibi
hakaik-i tarihiye : tarihî gerçekler
ihyâ-yı din : dinin diriltilmesi, canlandırılması
ihyâ-yı millet : milletin diriltilmesi, canlandırılması
irca : döndürme, yönlendirme
ism-i camid : katı, donuk isim
izah : açıklama
kalb etme : dönüştürme
kuvve-i mıknatısiye : mıknatısın çekim gücü
manyetizma : telkin ve hipnozla bir kimseyi tesir altına alma
meçhul : bilinmeyen
mümas : temas eden, dokunan, ilişen
müsemmâ : isimlendirilmiş, isim sahibi
nur-u hayat : hayatın nuru, ışığı
resm : (mant.) bir kavramı sıfatları ve nitelikleri itibariyle tanıtma işlemi; “İnsan, gülen bir hayvandır” gibi
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi, İslâmiyet
tarif : (mant.) bir kavramın içeriğini belirleme, sınırlama ve tanımlama işlemi
tedennî : alçalma, gerileme, geri kalma
telepati : birinin düşündüklerini veya uzakta geçen bir olayı, hiç bir bağlantı olmadan algılama
temessük : sarılma, tutunma
terakki : ilerleme, yükselme
tesahül : kolay görerek ihmal etme, gevşeklik gösterme
ümmet : İslâm cemaati, Müslümanların tümü
vâzı : bir tarif, sistem vs. koyan, yerleştiren
vech : yön, taraf
vechi muzlim : karanlık taraf, yön
zulmet-i münevvere : aydınlıkmış gibi gösterilen karanlık, sözde aydınlık