S - Hangi cemiyettensin? Neden muhalefeti şiddetle tenkit ediyorsun?

C - Şüheda cemiyetindenim. Tek bir velîyi inkâr veya istihfaf etmek, meş’umdur. Öyleyse, iki milyon evliyaullah olan şühedayı inkâr etmek ve kanlarını heder saymak, meş’umların en meş’umudur.

Zira muhalefet der: “Haksız olarak harbe girildi; hasmımız haklı idiler. Cihad değildi.” İşte şu hüküm, iki milyon şühedanın şehadetini inkârdır. Bence en çok duamız bu olmalı: اَللّٰهُمَّ لاَ تَجْعَلْ بَاْسَنَا بَيْنَنَا 1

Bir hakikat var ki, en bedevî ve hatta vahşi insanlar dahi, o hakikate karşı serfüru bürde-i itaat ve ihtiramdırlar. Bir aşiretten mütehasım iki kabile, hariç bir hasım zuhur etse, sevk-i tabiî ile dâhilî husumet tâtil edilir. Şâyân-ı istiğrabdır ki, medenî, münevver telâkki edilenler, o vahşilerden çok aşağıdırlar. Husumet-i hariciyenin zuhuruyla, dahilî husumeti teşdit ederler. Eğer medeniyet ve fen böyle ise, insanın saadeti vahşet-i cehalettedir.

• • •


Âlim-i mürşid koyun olmalı, kuş olmamalı. Şu kuzusuna süt, bu yavrusuna kay verir.

Bâtıl şeyleri tasvir, sâfi zihinleri idlâldir ve cerhdir. Ba’dehu cerh ve red ile tedavi, ya olur, ya olmaz.

Bîçare İstanbul, mütebayin, dâhiyâne prensiplerin telkinat-ı musırraneleriyle kabiliyet-i telkîhasını kaybetmiştir. Zihni âlûfte olmuştur.

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah'ım aramıza düşmanlık verme, bizi birbirimize düşürme!
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlâm-ı mâziye : geçmiş zamanın elemleri, acıları
bakire : evlenmemiş kadın
bekâr : evlenmemiş erkek
bîkâr : işsiz, kazançsız
bir sülüs : üçte bir
cemiyet : toplum, dernek
cihad : Allah için kutsal şeyleri koruma gayret ve mücadelesi
divan : şiir ya da manzume kitabı; klasik şairlerin şiirlerinin toplandığı kitap
elem : acı, keder
elem-i fikrî : düşünceye ait acı, düşünceyle ilgili acı, keder
elhamdü lillâh : Allah’a hamd olsun
evliyaullah : Allah'ın velî kulları, Allah dostları, Allah'ın salih kulları
harb : savaş
hasm : düşman
heder saymak : boş saymak, boşu boşuna gitmiş saymak
hüküm : yargı, karar
iki sülüs : üçte iki
istihfaf : hafife alma, küçük görme
izdivaç : evlenme, evlilik
lezaiz-i mâziye : geçmişteki lezzetler
lezzet-i ruhaniye : ruha ait lezzet, mânevî yönden alınan haz
meş’um : kötümser, kötü, çirkin
muhalefet : karşıt düşünce, farklı görüş
muvakkat : gelip geçici
şehadet : şehitlik, Allah rızası yolunda hayatını feda etmek
şüheda : şehitler, Allah yolunda ölenler
tasavvur-u zeval : birşeyin bittiğini, sona erdiğini düşünme
tasavvur-u zeval : yok olup gittiğini düşünme
tasavvur-u zeval-i lezzet : lezzetin sona ereceğini düşünme
tasfiye : arındırma, temizleme
tebessüm etme : gülümseme
tehzip : terbiye etme
tenkit etme : eleştirme
velî : Allah’ın sevgili kulu, Allah dostu
zeval-i elem : acı ve kederin sona ermesi
zeval-i lezzet : lezzetin sona ermesi
âlâm : elemler, acılar, kederler
âlim-i mürşid : irşad eden, yol gösteren âlim, yol gösterici bilgin
âlûfte olma : alışkanlık ve ülfetle duyarsız hâle gelme, namus perdesi yırtık olma
aşiret : büyük ölçüde aynı dil ve kültürü paylaşan, birçok boydan (kabile) oluşan, yapısındaki aileler arasında toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk, oymak
ba’dehu : ondan sonra
bâtıl : doğru olmayan, yalan yanlış
bedevî : köylü; çölde, çadırda yaşayan göçebe; medenî olmayan
bîçare : çaresiz
cerh : yaralama, bozma, çürütme
dâhilî : iç
dâhiyâne : çok zekice, akıllıca
derecat-ı hararet : sıcaklık dereceleri
derece-i nimet : nimetin derecesi
hakikat : asıl, esas, gerçek
hasım : düşman
husumet : düşmanlık
husumet-i hariciye : dışa ait düşmanlık, yabancıların düşmanlığı
idlâl : doğru yoldan çıkarma, saptırma
inkılâp etme : dönüşme
isti’zam : büyütme
kabile : boy; ortak bir atadan geldikleri düşüncesiyle aralarında kan bağı olan, toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde babayı veya anayı esas alan geleneksel topluluk
kabiliyet-i telkîha : aşılanabilir olma, aşı tutmaya elverişli ve kabiliyetli olma
kay : kusmuk
misâl : görüntü, yansıma
musibet : felâket, büyük sıkıntı
münevver : aydın, aydınlanmış
mütebayin : birbirinden farklı
mütehasım : karşılıklı düşmanlık eden; karşılıklı olarak dâvâ eden
müterakîm : birikmiş, yığılmış
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
nisyan : unutkanlık
prensip : esas, ilke
red : geri döndürme, kabul etmeme
saadet : mutluluk
sâfi : duru, temiz
serfüru bürde-i itaat ve ihtiram : itaat ve saygıyla boyun eğme
sevk-i tabiî : tabii sevk, yaratılış ve fıtrattan gelen sevk, yöneliş
şâyân-ı istiğrab : şaşkınlık sebebi, hayret verici, şaşırtıcı
tasvir : canlandırarak anlatma
telâkki : kabul etmek
telkinat-ı musırrane : ısrarla fikirlerini kabul ettirmeye çalışma
teşdit etme : şiddetlendirme, güçlendirme
vahşet-i cehalet : cahillik vahşeti, ürkütücülüğü
vahşi : yabanî, medenî olmayan
zuhur : ortaya çıkma, belirme
Yükleniyor...