1 لاَرَيْبَ فِيهِ hem Kur’ân’ın şek ve şüphe yeri olmadığını tasrih eder, hem müstesna ve mümtaz olduğunu izhar eder. 2 هُدًى لِلْمُتَّقِينَ hem tarik-i müstakimi irâe etmekle muvazzaf olduğunu gösterir, hem mücessem bir nur-u hidayet olduğunu ilân eder. İşte bu cümlelerden herbirisi, ifade ettiği birinci mânâsıyla arkadaşlarına delil olduğu gibi, ikinci mânâsıyla da onlara neticedir.

Sonra bu âyetin şu cümleleri arasında i’câza menba, belâgate medar olan on iki münasebet, alâka ve bağlılık vardır. Bunlardan misal olarak üç taneyi zikir, ötekileri de sana havale ederim.

1. الم bütün muarızları, muarazaya dâvet eder. Öyle ise, en yüksek bir kitaptır. Öyleyse, bir yakîn sadefidir. Zira kitabın kemâli, yakîn iledir. Öyle ise, nev-i beşer için mücessem bir hidayettir.

2. 3 ذٰلِكَ الْكِتَابُ Yani, emsaline tefevvuk etmiştir. Öyle ise, müstesnadır. Çünkü şek ve şüphe yeri değildir. Çünkü müttakîlere doğru yolu gösterir. Öyle ise mu’cizedir.

3. هُدًى لِلْمُتَّقِينَ Yani, tarik-i müstakime irşad eder. Öyle ise yakîniyattandır. Öyle ise mümtazdır. Öyle ise mu’cizdir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Onda hiç şüpheye yer yoktur.” Bakara Sûresi, 2:2.
2 : “Takvâ sahipleri için bir hidâyet kaynağıdır.” Bakara Sûresi, 2:2.
3 : “Bu kitap (Kurân-ı Kerim).” Bakara Sûresi, 2:2.
Önceki Risale: 1. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 3. âyetin Tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

belâgat : sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
emsal : benzerler, arkadaşlar; burada diğer kitaplar kastediliyor
havale etmek : bir işi başkasına bırakmak
hidayet : doğru ve hak yolu gösterme
hüsn-ü kelâm : sözdeki güzellik
i’câz : mu’cizelik, bir benzerini yapma konusunda başkalarını acze düşürecek derecede olağanüstü olma
irâe etmek : göstermek
irşad : doğru yolu gösterme
izhar etmek : açıklamak, göstermek
kemâl : mükemmellik, kusursuzluk
medar : kaynak, dayanak noktası
menba : kaynak
mu’ciz : bir benzerini yapma noktasında başkasını aciz bırakan, olağanüstü
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
muaraza : yarışma, sözle mücadele
muarız : karşıt, karşı gelen
muttakî : Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyan kimseler
muvazzaf : memur, görevli, vazifeli
mücessem : vücut bulmuş, cisimleşmiş
mümtaz : seçkin, üstün
münasebet : ilgi, bağ
müstesnâ : seçkin, benzeri olmayan
nev-i beşer : insan türü, insanlık
nur-u belâgat : belâgat nuru, ışığı
nur-u hidayet : doğru ve hak olan yolu gösteren nur, ışık
sadef : sedef; uç, taraf, inci kabuğu
şek : şüphe
tarik-i müstakim : doğru ve hak yol
tasrih etmek : açık şekilde bildirmek, ifade etmek
tefevvuk etmek : üstün gelmek
tezahür etme : görünme, ortaya çıkma
yakîn : şüpheye yer bırakmayacak derecede kesin bilgi
yakîniyat : şüpheye yer bırakmayacak derecede kesin olan şeyler
Yükleniyor...