Ey arkadaş, şu هُدًى لِلْمُتَّقِينَ cümlesindeki nur-u belâgat ve hüsn-ü kelâm, dört noktadan tezahür etmiştir.

1. Bu cümlede “mübteda” mahzuftur. Bu hazf, cümleyi teşkil eden “mübteda” ile “haber” arasındaki ittihad öyle bir dereceye varmış ki, sanki “mübteda” hazf olmayıp haberin içerisine girmiş. Haricen ikisi müttehid oldukları gibi, zihnen de müttehid olduklarına işarettir.

2. 1 هَادِى yerinde 2 هُدًى yani, ism-i fâil mevkiinde masdarın kullanılması, tecessüm eden nur-u hidayetten cevher-i Kur’ân’ın husule geldiğine işarettir.

3. هُدًى ’deki tenvin-i tenkirden anlaşılıyor ki, hidayet-i Kur’ân öyle ince bir dereceye varmıştır ki, hakikatı idrak edilemez ve öyle geniş bir sahayı işgal etmiştir ki, ihatası ilmen kabil değildir. Çünkü, “ma’rife”nin zıddı olan “nekre,” ya şiddet-i hafâdan olur veya kesret-i zuhurdan neş’et eder. Buna binaendir ki, “Tenkir bazan tahkiri, bazan tâzimi ifade eder” denilmiştir.

4. Müteaddit kelimelere bedel ism-i fâil sigasıyla ihtiyar edilen 3 مُتَّقِينَ kelimesiyle yapılan îcaz, hidayetin semeresine ve tesirine işaret olduğu gibi, hidayetin vücuduna da bir delil-i innîdir.

S - Gayet mahdut, az birkaç noktadan beşerin takatinden hariç denilen i’câzın doğması ihtimali var mıdır?

C - Maddî ve mânevî her şeyde yardımın ve içtimaın büyük kuvvet ve tesiri vardır. Evet, in’ikâs sırrıyla, üç şeyin hüsnü içtima ederse, beş olur. Beş içtima ederse on olur. On içtima ederse kırk olur. Çünkü herşeyde bir nevi in’ikâs ve bir nevi temessül vardır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hidâyet veren; doğru yolu gösteren.” Bakara Sûresi, 2:2.
2 : “Hidayet.” Bakara Sûresi, 2:2.
3 : “Takvâ sahipleri.” Bakara Sûresi, 2:2.
Önceki Risale: 1. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 3. âyetin Tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bedel : karşılık
binaen : bundan dolayı, -dayanarak
cevher-i Kur’ân : Kur’ân’ın cevheri, özü
delil-i innî : olaylardan kanunlara, neticelerden sebeplere, eserden eserin sahibine (müsebbip) ulaştıran delil. Dumanın ateşe delil olup göstermesi gibi
haber : (gr.) isim cümlesinde yüklem
hakikat : gerçek, mahiyet, asıl ve esas
haricen : dışarıdan, görünüşte
hazf : düşürme, atma, zikretmeme; söylenilmesi icap etmeyen sözün ibarede zikredilmemesi
hidayet : doğru ve hak yol, doğru yolu gösterme
hidayet-i Kur’ân : Kur’ân’ın doğru ve hak yolu göstermesi
husule gelmek : meydana gelmek
hüsün : güzellik
i’câz : mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülük
îcâz : sözü kısaltma; az sözle maksadı açık ve net bir şekilde ifade etme
içtima : toplanma, bir araya gelme
idrak : anlamak, bilmek
ihata : kuşatma
ihtiyar etmek : seçmek, tercih etmek
in’ikas : yansıma, aksetme
ism-i fâil : gr. bir iş, oluş veya durumu yüklenen şahsı bildiren kelimedir, meselâ; kâtip
ittihad : birliktelik, birleşme
kabil : mümkün
kesret-i zuhur : çok sayıda görünme, belirip ortaya çıkma
ma’rife : gr. başına “el” takısı almış, mânâsı belirlenmiş isim
mahdut : sınırlı
mahzuf : düşmüş, kaldırılmış
masdar : gr. şahıs ve zaman göstermeyen, ancak olumlu veya olumsuz bir fiil ve oluşa delâlet eden kelimerin, daima yalın halde olup bütün fiil ve türevler kendinden doğar; kaynak kelime
mübteda : (gr.) isim cümlesinde özne
müteaddit : bir çok, çeşitli
müttehid : birleşmiş
nekre : gr. başına “el” takısı almamış, mânâsı kapalı, belirsiz isim
neş’et etmek : doğmak
nur-u hidayet : doğru ve hak yolu göstermenin ve görmenin aydınlığı
semere : meyve, netice
siga : gr. kip, kalıp
şiddet-i hafâ : aşırı gizlilik, kapalılık
tahkir : aşağılama, hafife alma, hakaret etme
takat : güç, kuvvet
tâzim : yüceltme, büyüklüğünü dile getirme
tecessüm : belirme, kendini gösterme, cisimleşme
tenkir : gr. belirsiz kılma; bir kelimeyi nekre yapıp mânâyı kapalı, belirsiz yapma
tenvin-i tenkir : gr. nekre tenvini; kelime sonlarına gelerek o kelimeye kapalılık ve belirsizlik mânâsı veren iki üstün (en), iki esre (in) ve iki ötre (ün) işareti
teşkil etmek : oluşturmak, meydana getirmek
vücud : varlık
Yükleniyor...