S - Onların daima iftiharla bahsettikleri tabiat, nevâmis ve kuvâ nedir ki, kendilerini onlarla iknaa çalışıyorlar?

C - Tabiat dedikleri şey, bir matbaadır, tâbi’ değildir. Tâbi’, ancak kudrettir. Kanundur, kuvvet değildir. Kuvvet, ancak kudrettedir. Yahut, nasıl ki bildiğimiz şeriat, insanlardan sudur eden ef’âl-i ihtiyariyeyi bir nizam ve bir intizam altına alıp tahdit eden kaidelerin hülâsasıdır veya devletin işlerini tanzim eden nizamların, düsturların, kanunların mecmuasıdır. Kezalik, tabiat denilen şey de, âlem-i şehadetin uzuvlarından ve eczalarından sudur eden ef’âl arasında bir nizam ve bir intizamı ika eden İlâhî bir şeriat-ı fıtriyedir. Binaenaleyh, şeriat ile devlet nizamı, mâkul ve itibarî emirlerden oldukları gibi, tabiat dahi itibarî bir emir olup, hilkatte, yani yaratılışta câri olan âdetullahtan ibarettir.

Amma tabiatın bir mevcud-u haricî olduğunu tevehhüm etmek, bir fırka askerin, idman ve tâlim esnasında yaptıkları o muntazam hareketlerini gören bir vahşinin, “Aralarındaki o nizamı idare edip birbiriyle bağlayan ip gibi birşey mevcuttur” diye vahşîce ettiği vehme benzer. Binaenaleyh, vicdanı ve aklı vahşî olan bir adam, sathî ve tebeî bir nazar ile devam ve istimrarını muhafaza eden tabiatın müessir bir mevcud-u haricî olduğuna ihtimal verebilir.

Hülâsa: Tabiat, Allah’ın san’atı ve şeriat-ı fıtriyesidir. Nevâmis ise, onun meseleleridir. Kuvâ dahi, o meselelerin hükümleridir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 17-20. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 23-24. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âdetullah : Allah’ın tabiata koyduğu kanun ve prensipler
âlem-i şehadet : görünen âlem, dünya
arz : dünya
binaenaleyh : bundan dolayı
câri : akıp giden, devam eden, yürürlükte olan
delil : işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen maksada ulaştıran şey
düstur : kural, prensip
ecza : cüzler, bütünü oluşturan parçalar
ef’âl-i ihtiyariye : irade ve isteğe bağlı olarak yapılan davranışlar, fiiller
ef'âl : fiiller, işler
fesad : bozukluk, karışıklık
fırka : tümen
hilkat : yaratılış
hülâsa : özet; özetle, kısaca
ika etme : ahenk vs. kurma, koyma, yerleştirme
intizam : düzenlilik, tertip, disiplin
istimrar : devamlılık
itibarî emir : gerçekte öyle olmadığı hâlde öyleymiş gibi kabul edilen, saymaca; maddedeki çekim kanunu gibi saymaca şey
kaide : kural
kezalik : bunun gibi
kudret : Allah’ın güç ve iktidarı
kuvâ : kuvvetler, güçler; yerçekimi, suyun kaldırma gücü gibi
mâkul : akla uygun
matbaa : bir eserin basılıp çıktığı yer
mecmua : bütün, toplam
mevcud-u haricî : varsayıma dayalı olmayıp dışta maddi varlığı bulunan şey
mevcut : var
muhafaza : koruma
muntazam : düzenli, tertipli
müessir : tesir edici, tesir sahibi
nazar : görüş, bakış
nevâmis : kanunlar
nizam : düzen, kanun, sistem
Sâni : herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
sathî : sığ, yüzeysel
semâ : gökyüzü
sudur etmek : çıkmak
şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet
şeriat-ı fıtriye : Allah’ın yaratılışa koyduğu ve bütün varlıkların tabi olduğu kanunlar
tâbi’ : basan, resmeden; yaratıcı, yaratan
tabiat : canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem
tahdit etmek : sınırlandırmak
talim : eğitim, öğretim
tanzim etmek : düzenlemek, düzene koymak
tazammun etmek : içermek, içine almak, kapsamak
tebeî : dolaylı, başka bir şeye bağlı olarak
tevehhüm etmek : sanmak, kuruntuya kapılmak
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
uzuv : organ, unsur, eleman
vahdet : Allah’ın birliği
vahşi : ilkel
vehm : kuruntu, zan
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı, aynası
Yükleniyor...