Tevhide geçiyoruz: Kur’ân-ı Kerim, Sâniin vahdetine dair delillerden hiçbir şey terk etmemiştir. Bilhassa, “Arz ve semâda Allah’tan başka ilâhlar olmuş olsa idiler, şu görünen intizam fesada uğrardı” mânâsında olan 1 لَوْ كَانَ فِيهِمَا اٰلِهَةٌ اِلاَّ اللهُ لَفَسَدَتَا âyetinin tazammun ettiği “burhanü’t-temânü’” Sâniin vâhid ve müstakil olduğuna kâfi bir delildir. Ve istiklâliyet, ulûhiyetin zatî bir hassası ve zarurî bir lâzımı olduğuna nurlu bir burhandır.

Ey arkadaş! Bahsinde bulunduğumuz âyetin evvelinde bulunan 2 اُعْبُدُوا emri, İbn-i Abbâs’ın tefsirine nazaran, insanları tevhide dâvet eden bir emirdir. Ve aynı zamanda bu âyet, heyet-i mecmuasıyla tevhide işaret eden pek lâtif ve güzel bir burhanı tazammun etmiştir. Şöyle ki:

Nev-i beşer ile sair hayvanatın medâr-ı maişetleri olan semeratın tevlidi için, arz ile semâ arasındaki muavenet ve münasebetleri ve âsâr-ı âlemin birbirine müşabehetleri ve etraf-ı âlemin birbiriyle kucaklaşmaları ve birbirinin elini tutup ihtiyaçlarını temin etmeleri ve yekdiğerinin sualine cevap verip yardımına koşmaları ve tamamıyla bir nokta-i vâhideye bakmaları ve bir Nazzâm-ı Vâhidin mührü üstünde hareket etmeleri gibi halleri hâvi olan böyle garip bir makine, sahip ve Sâniinin bir olduğunu kat’î bir şehadetle ilân etmekle, “Herbir şeyde, Sâniin vahdetine delâlet eden bir âyet ve bir alâmet vardır” mânâsında olan şu beyitle tanin-endaz oluyorlar: 3 وَفِى كُلِّ شَىْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi.” Enbiyâ Sûresi, 21:22.
2 : İbadet ediniz
3 : “Herbir şeyde, Onun bir olduğuna delâlet eden bir belge (delil) vardır.” İbnü’l-Mu’tez’in bir şiirinden alınmıştır. İbn-i Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm, 1:24.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 17-20. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 23-24. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

arz : dünya
âsâr-ı âlem : âlemdeki eserler
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil
burhânü’t-temânü : kâinatta iki ilâh kabul edildiği takdirde, bunların birbirlerine engel olacakları ve dolayısıyla düzenin bozulacağından hareketle tevhide dair elde edilen delil
delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
delil : işaret, alâmet; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen maksada ulaştıran şey
etraf-ı âlem : dünyanın her tarafı
hassa : özellik, nitelik
hâvi : ihtiva eden, içine alan
hayvânât : hayvanlar
heyet-i mecmua : genel yapı, bir şeyin bütünü
istiklâliyet : bağımsızlık
kâfi : yeterli
kat'î : kesin
kemâlât : mükemellikler, kusursuzluklar, olgunluklar
lâtif : ince, hoş, güzel
masnuat : san’at eseri varlıklar
medar-ı maişet : geçim kaynağı
muavenet : yardımlaşma
muttasıf : vasıflanmış, nitelendirilmiş
münasebet : bağlantı, ilişki
müstakil : bağımsız
müşabehet : benzeyiş
nazaran : –göre
Nazzâm-ı Vâhid : bütün varlık âlemini yaratılış gayelerine uygun olarak en güzel şekilde düzenleyen Kendisi bir olan Allah
nev-i beşer : insanlık türü, insanlar
nokta-i vâhide : bir nokta
sair : diğer, başka
Sâni : herşeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
Sâni-i Zülcelâl : herşeyi san’atla yapan sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah
semâ : gökyüzü
semerât : meyveler, neticeler
sıfât-ı kemâl : mükemmel nitelikler, özellikler
sual : istek
şehadet : şahidlik, tanıklık
tanin-endaz : çınlayan, tınlayan
tazammun etmek : içermek, içine almak, kapsamak
tefsir : açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap, eser
temin etme : sağlama
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
tevlit : üretme, doğurma, oluşturma
ulûhiyet : ibadete ve itaat edilmeye lâyık olma, ilâhlık
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah
vahdet : Allah’ın birliği
Vâhid : bir; bir olan ve bütün varlıkları bizzat Kendisi yaratıp yöneten Allah
yekdiğer : birbiri; biri, diğerine
zarurî : zorunlu
zâtî : kendine ait, aslî, kendiliğinden
zira : çünkü
Yükleniyor...