İbadetin hilkat-ı beşere terettübü iki şeyden ileri geliyor: Ya insanlar ilk yaratılışında ibadete istidatlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı ve o kabiliyeti onlarda gören, onların ibadet ve takvâ vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümit eder. Veyahut, insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksat, ibadetin kemâli olan takvâdır.

1 ﴾لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ﴿ Şu cümle, her iki noktaya da tatbik edilebilir. Yani, “İstidad ve kabiliyetinizde ekilen veya vazife ve hilkatinizden kastedilen takvânın kuvveden fiile çıkarılması lâzımdır.”

Sonra, Kur’ân-ı Kerimde Mâbudun vücuduna ait âfâkî delillerin en karibine 2 ﴾جَعَلَ لَكُمْ اْلاَرْضَ فِراَشًا﴿ cümlesiyle işaret edilmiştir. Ve bu işaretten arzın bu şekle getirilmesiyle nev-i beşere ve sâir hayvanata kabil-i süknâ olarak hazır bulundurulması, ancak Allah’ın ca’liyle (yapmasıyla) olup tabiatın ve esbabın tesiriyle olmadığına bir remiz vardır. Çünkü tesir-i hakikînin esbaba verilmesi bir nevi şirktir.

3 ﴾وَالسَّمَاۤءَ بِنَاۤءً﴿ cümlesiyle, Sâniin vücuduna olan âfâkî delillerden en basit ve en yükseğine işaret edilmiştir. Sonra, mürekkebat ve mevâlidin vücud-u Sânie veçh-i delâletlerine 4 ﴾وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَاۤءِ مَاۤءً﴿ ilâ âhir cümlesiyle işaret edilmiştir. Sonra, geçen delillerin herbirisi alel’infirad, yani birer birer Sâniin vücuduna delâlet ettiği gibi, heyet-i mecmuası da Sâniin vahdetine işarettir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Umulur ki, korunmuş olursunuz, takvaya ulaşırsınız.” Bakara Sûresi, 2:21.
2 : “Yeryüzünü sizin için bir döşek yaptı.” Bakara Sûresi, 2:22.
3 : “Gökyüzünü sizin için dam yaptı.” Bakara Sûresi, 2:22.
4 : “Gökten size su (yağmur) indirdi.” Bakara Sûresi, 2:22.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 17-20. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 23-24. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âfâkî : dış dünyaya ait
ale’l-infirad : yalnız, tek başına
arz : dünya
ca’l : yapma
delâlet : delil olma, gösterme
esbab : sebepler
hayvânât : hayvanlar
heyet-i mecmua : toplamı, bütün fertleri
hilkat : yaratılış
hilkat-ı beşer : insanın yaratılışı
ilâ âhir : sonuna kadar devam eden
istidad : kabiliyet; ruhî yetenek
kabil-i süknâ : oturmaya elverişli, oturulabilir
kabiliyet : yetenek; alma ve öğrenme becerisi
karib : yakın
kaviyyen : güçlü, kuvvetli bir şekilde
kemâl : olgunluk, fazilet, mükemmellik
kuvve : henüz gerçekleşmemiş fakat gerçekleşme imkânında olan, potansiyel güç
Mâbud : Kendisine kulluk edilen, Allah
mevâlid : mahsuller, topraktan yeni çıkan şeyler
mürekkebat : bileşikler, bileşik maddeler
nev-i beşer : insanlar, insanlık türü
nevi : çeşit, tür
remiz : gizli bir mânâyı ince bir işaretle gösterme
sâir : diğer, başka
Sâni : her şeyi san’atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah
şirk : Allah’a ortak koşma
tabiat : canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem
takvâ : Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyma
terettüb : gerekme, bir şey netice olarak ortaya çıkma
tesir-i hakikî : gerçek tesir
teveccüh etmek : yönelmek
vahdet : Allah’ın birliği
vech-i delâlet : delâlet etme yönü, işaret edilen yön, mânâ
vücud : varlık, var oluş; Allah’ın varlığı
vücud-u Sâni : her şeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah’ın varlığı
Yükleniyor...