C - Vakta ki Cenâb-ı Hak, hikmet-i ezeliye ile inâyet-i ezeliyenin iktizasınca, insanların kabiliyetlerinin tezahürünü ve istidatlarının neşvünemasını irade etmekle, nev-i beşeri imtihan ve tecrübeye tâbi tuttu, zararları menfaatlere kattı, şerleri hayırların içine attı, güzellikleri çirkinliklerle cem etti. Hepsini birbirine karıştırarak kâinatın hamuruyla beraber yaratılış teknesinde yoğurduktan sonra, kâinatı tagayyür, tebeddül, tekâmül kanunlarına tâbi tuttu.

Vakta ki imtihan perdesi kapanır ve tecrübe zamanı nihayet bulur ve kâinat tarlasının vakt-i hasadı hulûl eder. Sâni-i Hakîm, inâyetiyle, birbiriyle karışık yoğurduğu zıtları tasfiye eder, içlerinden tagayyürü doğuran esbabı ayırır ve ihtilâf maddelerini tefrik eder. Sonra Cehennem, ebede elverişli olarak metin ve kavî bir cisimle teşekkül ederek, 1 وَامْتَازُوا hitabına hedef olur. Cennet ise, esasatıyla beraber ebedî ve muhkem bir şekilde tecellî eder ve müncelî olur.

Evet, gerek Cehennemi, gerek Cenneti teşkil eden ecza ve maddeler arasında münasebet vardır, zıddiyet yoktur. Münasebet, intizamın şartıdır; nizam da, devama sebeptir. Ve keza, bu iki menzilin halkı da ebedî oldukları için, vücutlarını teşkil eden ecza, tagayyüre maruz değildir. Çünkü, dünyadaki cisimlerinin terkip ve tahlilleri arasında muvazene yoktur. Yani cisim bünyelerine girenlerin, çıkanların arasında nisbet yoktur. Onun için inhilâle yüz tutarlar. Fakat âhiretteki cisimlerin yapılışı öyle değildir. Eczaları arasında tam mânâsıyla muvazene vardır ki, inhilâle mahal kalmaz.

Üçüncü ve dördüncü noktalar: Yani dünyanın ikinci tamiriyle haşrin vukuudur. Evet, tevhid ve nübüvvetin ispatları, yalnız delil-i naklî ile sahih değildir. Çünkü devir lâzım gelir. Evet, Kur’ân ve Hadîsten ibaret olan naklî delillerin sıhhati, nübüvvetin sıhhat ve sıdkına bağlıdır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Bir kenara çekiliniz.” Yâsin Sûresi, 36:59.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 23-24. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 26-27. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
cem etme : toplama, bir araya getirme
delil-i naklî : Kur’ân ve hadîs gibi nakle dayanan delil
devir : kısır döngü; tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıktı gibi sürüp giden sonuçsuz iddialar
ebed : sonsuzluk
ebedî : sonsuz, sonu olmayan
ecza : cüzler, parçalar, kısımlar
esasat : esaslar
esbab : sebepler
hadîs : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
haşir : öldükten sonra âhiret âleminde tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hitab : seslenme, sesleniş
hulûl etmek : girmek
ihtilâf : uyuşmazlık
inayet : yardım, ikram; bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenlilik
inhilâl : bozulma, dağılma, çözülme
intizam : disiplin, düzen
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kavî : güçlü, kuvvetli
keza : bunun gibi
mahal : yer
maruz olmak : tesiri altında kalmak
menzil : durak, yer
muhkem : sağlam, kuvvetli
muvazene : ölçü, denge
münasebet : bağlantı, ilgi
müncelî olmak : ortaya çıkmak
naklî delil : Kur’ân ve hadis gibi nakle, haberlere dayanan delil
nihayet bulma : sona erme
nisbet : kıyas, oran
nizam : kanun, sistem, düzen
nübüvvet : peygamberlik, elçilik
sahih : doğru, güvenilir
Sâni-i Hakîm : her şeyi hikmetle ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
sıhhat : sağlamlık, doğruluk
tâbi tutma : bağlı tutma
tagayyür : başkalaşma, değişme
tahlil : çözümleme, çözülüm, analiz
tasfiye : arıtma, temizleme
tebeddül : başkalaşma, değişme
tecellî etmek : aksetmek, görünmek
tecrübe : deneme, imtihan
tefrik etmek : ayırmak
tekâmül : olgunlaşma, mükemmelleşme
terkip : oluşum, birleşim, sentez
teşekkül etmek : oluşmak
teşkil etme : meydana getirme, oluşturma
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
vakta ki : ne vakit ki, ne zaman ki
vakt-i hasat : hasat vakti; mahsül ve ürün toplama zamanı
vuku : meydana gelme, olma
vücut : beden, cisim
zıddiyet : zıtlık, karşıtlık
Yükleniyor...