اِنَّ اللّٰهَ لاَ يَسْتَحْيِۤى اَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَاَمَّا الَّذِينَ اٰمَنُوا فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ وَاَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَاۤ اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيرًا وَيَهْدِى بِهِ كَثِيرًا وَمَا يُضِلُّ بِهِۤ اِلاَّ الْفَاسِقِينَ - اَلَّذِينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَاۤ اَمَرَ اللّٰهُ بِهِۤ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِى اْلاَرْضِ اُولٰۤئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ 1
Gayet kısacık bir meâli: Yani, “Cenâb-ı Hak, kullarını irşad ve ikaz etmek üzere, sivrisinek gibi hakîr, kıymetsiz bir hayvanla veya bir mahlûkla misal getirmeyi, kâfirlerin keyfi için terk etmez. İmanı olanlar, onun, Rablerinden hak olduğunu bilirler. Amma kâfirler, ‘Allah bu gibi hakîr misallerden neyi irade etmiştir?’ diyorlar. Allah, onunla çoklarını dalâlete atar ve çoklarını da hidayete götürür. Fakat fâsıklardan maada dalâlete attığı yoktur. Fâsıklar da ol adamlardır ki, Allah’ın tâatinden huruçla, mîsak-ı ezelîden sonra ahidlerini bozarlar ve Allah’ın akrabalar arasında veya mü’minler beyninde emrettiği hatt-ı muvasalayı keserler; yeryüzünde işleri ifsattır. Dünya ve âhirette zarar ve hüsrana maruz kalan ancak onlardır.”

Bu âyetin de sair arkadaşları gibi mevzu-u bahis olacak vücuh-u irtibatı ve cihât-ı nazmiyesi üçtür. Maahaza, bu âyetin meâli, hem mâkabline, hem mâbadine, hem Kur’ân’ın tamamına bakıyor.

Mâbadine olan vech-i irtibatı: Evet, vakta ki Kur’ân-ı Azîmüşşan sinekten, ankebuttan misâl getirdi, karınca ile bal arısından bahsetti. Müşrikler, münafıklar, Yahudiler itiraz için fırsat bularak ahmakane dediler ki: “Allah, azametiyle beraber, böyle hasis, hakir şeylerden bahsetmeye tenezzül eder mi? Halbuki ashab-ı kemal, bu gibi kıymetsiz şeylerden bahsetmeye tenezzül etmezler, hayâ ederler.” Kur’ân-ı Kerîm, bu âyetle ağızlarına vurarak kapattı.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Bakara Sûresi, 2:26-27.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 25. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 28. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahid : sözleşme, andlaşma
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
ankebut : örümcek
beyn : ara
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cihât-ı nazmiye : tertip ve diziliş yönleri
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
dalâlete atmak : hak yoldan saptırmak, sapkınlığa atmak
fâsık : doğru yoldan çıkmış, günahkâr
hakîr : küçük, kıymetsiz, önemsiz
hatt-ı muvasala : bağlantı hattı
hidayet : doğru ve hak yol
huruç : çıkma
hüsran : zarar, kayıp
ifsat etmek : bozgunculuk yapmak
ikaz etmek : uyarmak
irade etme : isteme
irşad : doğru yol gösterme
kâfir : Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin olan, şeylerden birini inkâr eden kimse
Kur’ân-ı Azîmüşşan : şan ve şerefi yüce olan Kur’ân
maadâ : -den başka
maahaza : bununla beraber
mâbadi : sonrası
mahlûk : yaratık, yaratılmış
mâkabli : öncesi
maruz kalma : tesiri altında kalma
meâl : mânâ, açıklama
mevzu-u bahis : söz konusu
mîsak-ı ezelî : Bezm-i elest veya Kalû-Belâ ile de tabir edilir; ezelî sözleşme; Allah ruhları yarattıktan sonra, onlara
misal : örnek, benzer
mü’min : iman eden, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
müşrik : Allah’a ortak koşan
Rab : herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
sair : diğer, başka
tâat : itaat, boyun eğme, emre uyma
vaktâ ki : ne zaman ki
vech-i irtibat : irtibat, ilişki yönü
vücuh-u irtibat : irtibat, ilişki yönleri
Yükleniyor...