S - Hakikaten, eşyanın hakareti, hisseti, kudretin azametine, kelâmın nezahet ve nezaketine münafidir.

C - Bazı şeylerde veya işlerde görünen hakaret, çirkinlik, eşyanın mülk cihetine aittir. Yani dış yüzüne nazırdır ve bizim nazarımızda öyle görünür. Ve bunun için, eşya ile yed-i kudret arasına perde olarak esbab-ı zahiriye vaz edilmiştir ki, sathî nazarımızda yed-i kudretin o gibi eşya ile mübaşereti görünmesin. Fakat melekût ciheti, yani içyüzü ise şeffaf ve yüksektir. Kudretin taallûk ettiği bu cihette, hiçbirşey kudretin taallûkundan hariç değildir.

Evet, azamet-i İlâhiye esbab-ı zahiriyenin vaz’ını iktiza ettiği gibi, vahdet ve izzet-i İlâhiye de kudretin bütün eşyaya şumulünü ve kelâmın herşeye ihatasını iktiza ederler. Maahaza, bir zerre üstünde zerrelerle yazılan bir Kur’ân, sahife-i semada yıldızlarla yazılacak Kur’ân’dan hüsünde (güzellik) aşağı değildir.

Ve keza HAŞİYE bir sivrisineğin yaratılışı, san’atça filin hilkatinden dûn değildir. Kelâm sıfatı da aynen kudret sıfatı gibidir. Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir feylesofla konuşmaktan aşağı değildir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Sivrisineğin başında mızrak gibi bir hortum vardır. Filin başına konar, hortumunu filin hortumuna batırır, fil kaçmaya başlar, hiçbir suretle elinden kurtulamaz. Demek Cenâb-ı Hak, sivrisineği file galip ve hâkim kılmıştır. Binaenaleyh, hilkatça dûn ise de, cesaret hususunda fâiktir (Mütercim Abdülmecid).
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 25. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 28. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahz : alım, alma
azamet : büyüklük, haşmet
azamet-i İlâhiye : Allah’ın azameti, haşmet ve büyüklüğü
belâgat : sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
beşer : insanlık
binaen : -dayanarak
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cihet : taraf, yön
esbab-ı zahiriye : görünen, dış sebepler
eşya : şeyler, varlıklar
fehm : anlama, kavrama
fennî : teknik, ilimle ilgili
hakaret : küçüklük, basitlik
hakikaten : gerçekten
hisset : önemsizlik, değersizlik
hissiyat : duygular, hisler
hüsün : mânevî, iç güzellik
i’tâ : verme, bahşetme
ihata : kuşatma
iktiza : gerektirme, bir şeyin gereği
izzet-i İlâhiye : Cenab-ı Hakkın nihâyetsiz izzeti, şeref ve yüceliği (bk. a-z-z; e-l-h)
kat’iyen : kesin olarak
kelâm : söz, ifade
kudret : Allah’ın sınırsız güç ve iktidarı
maahaza : bununla beraber, bununla birlikte
malumât : bilgiler
melekût ciheti : birşeyin iç yüzü, aslı, esası
memzuc : kaynaşmış, karışmış
mübaşeret : temas etme, meşgul olma
mülk ciheti : dış yüz, madde ile ilgili tarafı
münâfi : aykırı, zıt
müsemmâ : isimlendirilmiş, belirlenmiş, işaret edilen mânâ
nazar : görüş, bakış
nazır : bakan, bakar
nezahet : eksiklik ve kusurdan uzak olma, temizlik
nezaket : incelik, zariflik
peydâ etme : kazanma, meydana gelme
sahife-i semâ : gökyüzü sayfası
sathî nazar : sığ, yüzeysel bakış, görüş
şeffaf : parlak, saydam
şive : söyleyiş, tarz, üslûp
şumul : kapsamlılık, kuşatıcılık
taallûk : bitişme, bağlanma, ilgili olma
tevahhuş : korkma, ürkme
ünsiyet : alışkanlık, âşinalık, yakınlık
üslûp : ifade tarzı
vahdet : Allah’ın birliği
vaz edilme : koyulma, yerleştirilme
vaz’ : yerleştirme, koyma
yed-i kudret : Allah’ın kudret eli
zerre : atom, en küçük madde parçası
aba : yünden yapılmış hırka
acz : zayıflık, güçsüzlük
âdi : basit, değersiz
Arabî : Arap, Arap milletinden olan, bedevî
belâgat : sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi
bevl : idrar
bevletme : idrar yapma, pisleme
binaenaleyh : bundan dolayı
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
dûn : aşağı
fâik : üstün
galip : üstün
hakaret : küçüklük, basitlik, değersizlik
hakaret-i zahiriye : görünürdeki basitlik, önemsizlik
hâkim kılma : üstün yapma
hakir : hor ve değersiz, basit, önemsiz
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hilkat : yaratılış
husus : konu
îma : gizli ve ince bir mânâyı işaret etme, gösterme
izhar etmek : açıklamak, göstermek
kelâm : söz, ifade; Cenâb-ı Hakkın şânına lâyık tarzda dilediği varlıkla dilediği şekilde konuşma sıfatı—vahiy ve ilham gibi
kelb : köpek
keza : bunun gibi
kudret : güç, iktidar; Cenâb-ı Hakkın dilediği şeyi dilediği zamanda sınırsız güç ve iktidarıyla yapma sıfatı
mugalâta : safsata, demagoji; aldatmak maksadıyla yanıltıcı sözler söyleme
musallat kılma : sataştırma, iliştirme
mutabakat : uygunluk
mümessel-i leh : kendisi için misal getirilen
nisbet : kıyas, oran
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
sanem : put
tabir etme : ifade etme
telvis etmek : kirletmek, pisletmek
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
temsilât : temsiller, analojiler; kıyaslama tarzında benzetmeler
Yükleniyor...