1 وَمَا يُضِلُّ بِهِۤ اِلاَّ الْفَاسِقِينَ Evvelki cümlede mutlak ve müphem olarak zikredilen 2 كَثِيرًا’den hasıl olan vesveseleri, korkuları, tereddütleri bu cümle ile şöyle def etmiştir ki: “Dalâlete gidenler, fâsıklardır. Dalâletlerinin menşei de fısktır. Fıskın sebebi ise kisbleridir. Suç onlarda olup, Kur’ân’da değildir. Dalâleti halk etmek, yaptıklarının cezası içindir.”

Yine bilinmesi lâzımdır ki, bu cümlelerin herbirisi mâkablini şerh ve beyan eder, mâbadi de onu tefsir eder. Demek her cümle, mâkabline delil, mâbadine neticedir. İki silsile ile bunu izah edeceğiz.

1. Allah, o temsilden hayâ etmez. Çünkü O, temsili terk etmez. Hem o temsil beliğdir. Hem o temsil haktır. Hem o temsil, Allah’ın kelâmıdır. Bunu da mü’min olan kimseler bilir.

2. Allah, münkirlerin dedikleri gibi, o temsilden hayâ etmez. O münkirler, “O temsilin terki lâzımdır” diyorlar. Zira o temsilin hikmetini bilmezler. Hem “Bunda ne faide var?” derler. Hem inkâr ediyorlar; zira hakîr görüyorlar. Hem, işitmeleriyle dalâlete girdiler; zira Kur’ân onları dalâlete attı. Hem onlar fıskla kabuklarından çıktılar, hem Allah’a olan ahidlerini bozdular, hem sıla-i rahmi kestiler, hem arzda Allah’ın nizam ve intizamını ifsad ettiler. Binaenaleyh, hâsir ve zararlı onlardır. Dünyada vicdan, kalb ve ruhun azabı ile, âhirette de Allah’ın gazabıyla ebedî bir azap içinde kalan onlardır.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Verdiği misallerle Allah, ancak fasıkları saptırır.” Bakara Sûresi, 2:26.
2 : Çokları.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 25. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 28. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahid : verilen söz, andlaşma
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
arz : yeryüzü
azab : acı, sıkıntı
beliğ : belâğatli; maksada ve hâle uygun olan
beyan : açıklama, anlatma
bilhassa : özellikle
binaenaleyh : bundan dolayı
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
def etme : uzaklaştırma
ebedî : sonsuz, sonu olmayan
fâsık : yoldan çıkmış, günahkâr
fısk : günah
gazab : ceza
hakîr : hor ve değersiz, önemsiz
halk etmek : yaratmak
hâsıl olma : meydana gelme
hâsir : hüsrâna düşen, zarara giren
hayâ etme : terk etme, çekinme, utanma
hikmet : fayda, yarar, sır
i’câz : mu’cizelik; Kur’ân’ın, bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülüğü
ifsad etmek : bozmak, bozgunculuk yapmak
ika etme : şüphe vs. şeyleri ortaya atma, verme
intizam : düzenlilik
kelâm : söz, ifade
kisb : kazanım, kazanma
mâbadi : sonrası
mâkabli : öncesi
menşe : kaynak
mezkûr : anılan, sözü geçen
mü’min : iman eden, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
münkir : inanmayan, inkar eden
nazm : diziliş, tertip ve düzen
nizam : düzen, sistem, kanun
sıfat : nitelik, özellik
sıla-i rahm : akrabalık bağı, ilişkisi
silsile : zincir
şek : şüphe, tereddüt
şerh : izah, açıklama
tefsir : açıklama, yorum
temsil : kıyaslama tarzında benzetme, örnekleme; analoji
tereddüt : şüphe
vesvese : kuruntu, şüphe
zikredilme : anılma, belirtilme
zira : çünkü
Yükleniyor...