Madde-i esîriye, mevcudata nazaran akıcı bir su gibi mevcudatın aralarına nüfuz etmiş bir maddedir. 1 وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاۤءِ âyeti, şu madde-i esîriyeye işarettir ki, Cenâb-ı Hakkın arşı, su hükmünde olan şu esîr maddesi üzerinde imiş. Esîr maddesi yaratıldıktan sonra, Sâniin ilk icadlarının tecellîsine merkez olmuştur. Yani esîri halk ettikten sonra, cevâhir-i ferde kalb etmiştir. Sonra bir kısmını kesif kılmıştır ve bu kesif kısımdan, meskûn olmak üzere yedi küre yaratmıştır. Arz, bunlardandır.

İşte arzın, hepsinden evvel tekâsüf ve tasallûb etmekle acele kabuk bağlayarak uzun zamanlardan beri menşe-i hayat olması itibarıyla, hilkat-i teşekkülü, semavattan evveldir. Fakat arzın bast edilmesiyle nev-i beşerin taayyüşüne elverişli bir vaziyete geldiği, semavatın tesviye ve tanziminden sonra olduğu cihetle, hilkati, semavattan sonra başlarsa da, bidayette, mebde’de ikisi beraber imişler. Binâenalâhâzâ, o üç âyetin aralarında bulunan zahirî muhalefet, bu üç cihetle mutabakata inkılâp eder.

İkinci bir cevap: Ey arkadaş! Kur’ân-ı Kerim tarih, coğrafya muallimi değildir. Ancak, âlemin nizam ve intizamından bahisle Sâniin marifet ve azametini cumhur-u nâsa ders veren mürşid bir kitaptır. Binaenaleyh, bunda iki makam vardır:

Birinci makam nimetleri, ihsanları, merhametleri göstermekle delâil-i zâhiriyeyi beyan etmekten ibarettir. Bu itibarla arz, semavattan evveldir. İkinci makam azamet, izzet, kudret delillerini gösterir bir makamdır. Bu cihetle semavat, arzdan evveldir. 2 ثُمَّ mâbadinin, mâkablinden bir zaman sonra vücuda geldiğine delâlet eder ki, buna “terâhi” denilir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Arşı su üzerindeyken...” Hûd Sûresi, 11:7.
2 : Sonra
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 28. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 30. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlem : evren, kâinat
Arş : Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer
arz : dünya
azamet : büyüklük, yücelik
bahis : söz etme, konuşma
bast edilme : yayılma, genişleme
beyan : açıklama, anlatma
bidayet : başlangıç
binâenalâhâzâ : buna binâen, bundan dolayı
binaenaleyh : bundan dolayı
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cevahir-i ferd : atomlar
cihet : taraf, yön
cumhur-u nas : halkın çoğunluğu
delâil-i zâhiriye : açıkta olan, görünen deliller
dest-i kudret : kudret eli
esîr : bütün kâinatı dolduran ince, lâtif madde
halk etme : yaratma
hilkat : yaratılış
hilkat-i teşekkül : oluşum, yaratılış, şekil olarak yaratılma
icad : yeni bir şey var etme, vücuda getirme
ihsan : bağış, ikram
inkılâp etme : dönüşme
intizam : düzenlilik, sistem
itibar : özellik, bakımından
izzet : yücelik
kalb etme : dönüştürme
kesif kılma : yoğunlaştırma, katılaştırma
kudret : güç, iktidar
mâbadi : sonrası
madde-i esîriye : esîr maddesi; bütün kâinatı dolduran ince, lâtif madde
mâkabli : öncesi
marifet : bilme ve tanıma
mebde’ : ilk yaratılış, başlangıç
menşe-i hayat : hayatın kaynağı
merhamet : acıma, şefkat
meskûn : yerleşilebilir, oturulabilir
mevcudat : varlıklar, var edilenler
muallim : öğretmen
muhalefet : farklılık
mutabakat : uygunluk
mürşid : irşad eden, doğru yolu gösteren
nazaran : –göre
nev-i beşer : insan nevi, türü, insanlık
nizam : düzen, kanun
nüfuz etme : içe geçme, işleme
Sâni : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
semavat : gökler
taayyüş : yaşama, geçinme
tanzim : düzenleme
tasallub : katılaşma, sertleşme
tecellî : belirme, görünme
tekâsüf : kesifleşme, yoğunlaşma
tesviye : düzeltme, düzleme
zâhirî : açık, görünürde
Yükleniyor...