وَعَلَّمَ اٰدَمَ اْلاَسْمَاۤءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰۤئِكَةِ فَقَالَ اََنْبِؤُنِى بِأَسْمَاۤءِ هَؤُلاَۤءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ - قَالُوا سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَناَۤ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَناَۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ - قَالَ يَاۤ اٰدَمُ اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَاۤئِهِمْ فَلَمَّاۤ اَنْبَاَهُمْ بِاَسْمَاۤئِهِمْ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّىۤ اَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ 1

Cenâb-ı Hak, bütün eşyanın isimlerini Âdem’e (a.s.) öğretti. Sonra o eşyayı melâikeye göstererek dedi ki: “Eğer iddianızda sadık iseniz, bunların isimlerini bana söyleyiniz.” Melâike, dediler ki: “Seni her nekaisden tenzih ve bütün sıfât-ı kemaliye ile muttasıf olduğunu ikrar ederiz. Senin bize öğrettiğin ilimden başka bir ilmimiz yoktur; herşeyi bilici ve her kimseye liyakatine göre ilim ve irfan ihsan edici Sensin.” Cenâb-ı Hak dedi ki: “Ya Âdem! Bunların isimlerini onlara söyle.” Vakta ki Âdem, isimlerini onlara söyledi, Cenâb-ı Hak dedi ki: “Size demedim mi semavat ve arzın gaybını bilirim ve sizin Âdem hakkında lisan ile izhar ettiğinizi ve kalben gizlediğinizi bilirim.”

Mukaddeme

Bu tâlim-i esmâ meselesi, ya Hazret-i Âdem Aleyhisselâmın melâikenin inkârlarına karşı mu’cizesi olup, melâikeyi inkârdan ikrara icbar etmiştir; yahut melâikenin, hilâfetine itiraz ettikleri nev-i beşerin hilâfete liyakatini melâikeye kabul ettirmek için izhar ettiği bir mu’cizedir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Bakara Sûresi, 2:31-33.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 30. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
arz : yeryüzü, dünya
âyet-i kerime : şerefli âyet, Kur’ân’ın herbir cümlesi
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
gayb : görünmeyen âlem
hilâfet : halifelik; yeryüzünde Allah’ın izni dairesinde ve Onun adına icraatta bulunma şeklinde, insana verilen görev
icbâr etme : mecbur etme, zorlama
ihsan : bağış, ikram, lütuf
ikrar : kabul etme, doğrulama
irfan : bilme, anlayış
izhar : gösterme, açığa çıkarma
Kitâb-ı Mübîn : herşeyi açıkça beyan eden kitap, Kur’ân-ı Kerim
lisan : dil
liyakat : lâyık olma
melâike : melekler
mevcut : var olan
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
mukaddeme : başlangıç, giriş
muttasıf : vasıflanmış, nitelenmiş
nekais : eksiklikler, kusurlar
nev-i beşer : insanlar, insanlık
sadık : bağlı, doğru
semavat : gökler
sıfât-ı kemâliye : Allah’ın her türlü kusur ve eksiklikten uzak olduğunu ve mükemmelliğini bildiren sıfatları
tâlim-i esmâ : Hz. Âdem’e Allah tarafından isimlerin öğretilmesi
tasrih etme : açık şekilde bildirme
tenzih : eksik ve çirkinliklerden arındırma, uzak tutma
vakta ki : ne zaman ki
Yükleniyor...