Bu cümlede ilm-i İlâhinin vücuduna delâlet eden 1 اَعْلَمُ'den, beşerin vücuda geleceği tebarüz eder. Çünkü اَعْلَمُ'nün delâletine göre, ilm-i İlâhî taallûk ve tahakkuk etmiştir. Öyleyse beşerin vücudu herhalde olacaktır.

Melâikeye verilen o icmalî cevabın tahkiki hakkında 2 اِنَّ اللّٰهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ âyetinden şöyle bir izahat alınabilir ki: Cenâb-ı Hakkın ef’âli, hikmetlerden, maslahatlardan hâli değildir. Öyleyse mevcudat, halkın malûmatında münhasır değildir. Öyleyse melâikenin adem-i ilimleri, beşerin adem-i vücuduna delil olamaz.

Ve keza, Cenâb-ı Hak, hayr-ı mahz olarak melâikeyi yaratmıştır, şerr-i mahz olarak da şeytanı yaratmıştır, hayır ve şerden mahrum olarak behaim ve hayvanatı halk etmiştir. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kadir ve câmi olarak dördüncü kısmı teşkil eden beşerin yaratılması da lâzımdır ki, beşerin şeheviye ve gadabiye kuvvetleri kuvve-i akliyesine münkad ve mağlûp olursa, beşer, mücahedesinden dolayı melâikeye tefevvuk eder. Aksi halde, hayvanattan daha aşağı olur; çünkü özrü yoktur.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Ben bilirim.
2 : “Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir ve her şeyi hikmetle yaratır.” Tevbe Sûresi, 9:28
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 29. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 31-33. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i ilim : bilmeme, ilim ve bilgisinin olmaması
adem-i vücud : bir şeyin varlığının olmaması, yaratılmaması
behâim : hayvanlar
beşer : insan, insanlık
câmi : toplayan; toplamış
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
delâlet : delil olma, işaret etme, gösterme
ef’âl : fiiler, işler
gadabiye : öfke
hâli : boş, beri, uzak
halk etme : yaratma
hayır : iyilik
hayr-ı mahz : sırf hayırdan ibaret
hikmet : fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratılması
hükm-ü zımnî : gizli, kapalı, örtülü hüküm
icmâlî : kısaca, özetle
iktiza : gerektirme, bir şeyin gereği
ilm-i İlâhî : Allah’ın herşeyi kuşatan sınırsız ilmi
izahat : izahlar, açıklamalar
kadir : gücü yeten, yapabilen
keza : bunun gibi
kuvve-i akliye : akıl duygusu
lâzım : bir şeyden ayrılması mümkün olmayan şey, herhangi bir şey hatıra gelince hiçbir delile ihtiyaç olmadan o şeyle beraber düşünülmesi zaruri olan diğer bir şey; meselâ
malumât : bilgiler
maslahat : fayda, yarar
melâike : melekler
melzum : lâzım kılınan; bir hükmün varlığının diğer bir hükmü zorunlu olarak gerektirmesi, gündüz ile güneş meselesinde, “gündüz” melzumdur
mevcudat : varlıklar, var edilenler
muhakkak : kesinlikle, kesin olarak
mücahede : cihad etme, mücadele
münhasır : ait, mahsus
münkad olma : boyun eğme, emrine girme
râci : ait, dönük
şeheviye : şehvet gücü
şer : kötülük, fenalık
şerr-i mahz : kötülüğün ta kendisi, sırf kötülük
taallûk : ilgili olma, bağlanma, ilişme
tahakkuk : gerçekleşme
tahkik : bir şeyin kesinlik ve doğruluğunu araştırma
tebarüz etme : ortaya çıkma, belirme, gözükme
tefevvuk etme : üstün gelme
teşkil etme : meydana getirme, oluşturma
vücud : varlık, var oluş
vücuda gelme : yaratılma, meydana gelme, olma
Yükleniyor...