2. Takdimiyle hasrı ifade eden 1 بِاْلاٰخِرَةِ kelimesi, bazı ehl-i kitabın iman ettikleri âhiret, hakikî bir âhiret olmadığına târizdir.

Çünkü, onların 2 لَنْ تَمَسَّنَا النًّارُ اِلاَّۤ اَيَّامًا مَعْدُودَةً âyet-i kerimesinin hikâye ettiği gibi, “Cehennem ateşi, bizi daima yakacak değil ya! Ancak birkaç gün yakacaktır” gibi sözleriyle ve bir cihette lezaiz-i cismaniyeyi nefiy ve inkâr ettiklerinden anlaşıldığına göre, bildikleri âhiret, mecazî bir âhiret imiş.

3. Malûm ve mâhut olan şeye işaret için vaz edilen اَلْ edatı, bütün kütüb-ü semâviyenin lisanlarında deveran eden mâhut âhirete işarettir. Veyahut mezkûr delâil-i fıtriye ile akılların gözleri önünde hazır olan ve âhiret ile anılan hakikate işarettir.

4. Mukadder bulunan neş’enin sıfatına âhiret tabiri, zihinleri neş’e-i ûlâya çevirip, ondan neş’e-i uhrâya bil’intikal, imkân yolunu göstermek için ihtiyar edilmiştir.

5. Yakîn ile beraber tasdiki birlikte ifade eden 3 يُؤْمِنُونَ kelimesine bedel 4 يُوقِنُونَ tabiri, haşir meselesi şek ve şüphelere bir mahşer ve bir mecma’ olduğu için, tasdikten fazla îkan ve yakîn daha ehemmiyetli olduğuna işarettir. Veya ehl-i kitabın iddia ettikleri iman, yakînden hâli olduğundan, onların imanı, iman olmadığına işarettir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Âhirete.
2 : “Sayılı birkaç gün müstesna ateş bize dokunmayacaktır.” Bakara Sûresi, 2:80.
3 : İnanırlar.
4 : Kesin olarak inanırlar.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 3. âyetin Tefsiri / Sonraki Risale: 5. âyetin Tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
âyet-i kerime : şerefli âyet, Kur’ân’ın her bir cümlesi
bil’intikal : geçerek, geçmekle
delâil-i fıtriye : yaratılıştaki deliller
deveran : dönme, dolaşma
ehl-i kitap : semavî kitaba inanan Hıristiyan ve Yahudiler
hakikat : gerçek, esas
hâli : beri, uzak
hasr : sınırlandırma, ait kılma; bir hükmün yalnızca bir şeye, veya bir şahsa verilmesi
haşir : öldükten sonra âhirette tekrar diriltilerek Allah’ın huzurunda toplanma
ihtiyar edilme : tercih edilme, seçilme
îkan : bir şeyi şüphe edilmeyecek derecede bilme
imkân : olabilirlik; varlığı ile yokluğu eşit olan ve varlığı Allah’ın var etmesine bağlı olan
inkâr : reddetme, kabul etmeme
kütüb-ü semâviye : vahye dayanan mukaddes kitaplar; Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’ân-ı Kerîm
lezaiz-i cismaniye : vücudun hissettiği zevk ve lezzetler
lisan : dil
mahşer : toplanma yeri
mâhut : belirli, muayyen
malûm : bilinen
mecazî : gerçek olmayan, kendi mânâsı dışında başka bir mânâyı gösteren
mecma’ : toplanma yeri
mezkûr : zikredilen
mukadder : gr. lâfız olarak zikredilmediği halde gizli olarak kastedilen mânâ; Kur’ân’da geçen “De ki” ifadelerinin altında “Ey Muhammed kullarıma de ki” mânâsının bulunması gibi
nefiy : inkâr etme, uzak tutma
neş’e : yaratılış, doğma
neş’e-i ûlâ : ilk yaratılış
neş’e-yi uhrâ : öldükten sonra âhirette ikinci kez yaratılış
şek : şüphe
tabir : ifade, söz
takdim : öne alma, öne geçirme
târiz : dokundurma, iğneleme, taşlama; sözde bir yönü göstererek başka bir yönü kastetme sanatı, meselâ; insanlara zarar veren kimseye “İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.” diyerek o kimsenin hayırlı biri olmadığını söylemek gibi
tasdik : kabul etme, doğrulama, onaylama
vaz edilme : konulma
yakîn : şüphe edilmeyecek derecede kesinlik
Yükleniyor...