Dördüncüsü: Meselâ darp ve katle terettüp eden elem ve ölüm gibi “hâsıl-ı bilmasdar” ile tabir edilen şey, mahlûk ve sabit olmakla beraber, câmiddir. İlm-i sarfta malûmdur ki, câmidlerden ism-i fâil gibi sıfatlar yapılamaz. Ancak kisbî, nisbî, itibarî olan mânâ-yı masdarîden yapılabilir. Öyleyse, ölümün halkı katl değildir. Öyleyse, Ehl-i İ’tizalin hatâlarına, hatâ nazarıyla bakılmalıdır.

Beşincisi: İnsanın katl gibi zahirî ve ihtiyarî olan fiilleri, nefsin meyelânına intiha eder. Cüz-i ihtiyarî denilen şu nefis meyelânı üzerine münazaalar deveran eder.

Altıncısı: Âdetullah üzerine, irade-i külliye-i İlâhiye, abdin irade-i cüz’iyesine bakar. Yani, bunun bir fiile taallûkundan sonra, o taallûk eder. Öyleyse cebir yoktur.

Yedincisi: İlim, malûma tâbidir. Bu kaziyeye göre, malûm, ilme tâbi değildir; çünkü devir lâzım gelir. Öyleyse, bir insan, amelen yaptığı bir fiilin esbabını kadere havale etmekle taallül ve bahaneler gösteremez.

Sekizincisi: Ölüm gibi hâsıl-ı bilmasdar denilen şey, kesb gibi bir masdara mütevakkıftır. Yani, âdetullah üzerine, o hâsıl-ı bilmasdarın vücuduna şart kılınmıştır. Kesb denilen masdarda, çekirdek ve ukde-i hayatiye meyelândır. Bu düğümün açılmasıyla, meseledeki düğüm de açılır.

Dokuzuncusu: Cenâb-ı Hakkın ef’alinde tercih edici bir garaza, bir illete ihtiyaç yoktur. Ancak tercih edici, Cenâb-ı Hakkın ihtiyarıdır.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 6. âyetin Tefsiri / Sonraki Risale: 8. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : kul
âdetullah : Allah’ın tabiata koyduğu kanun ve prensipleri
câmid : gr. donuk, kendisinden bir şey türetilmeyen
cebir : zorlama
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz-i ihtiyarî : insanın elindeki seçim gücü, irade
darp : vurma
deveran etme : dönüp dolaşma
devir : kısır döngü; tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıktı gibi sürüp giden sonuçsuz iddialar
ef’al : fiiller, yaratma işi
Ehl-i İ’tizal : Mu’tezile mezhebinden olanlar
esbab : sebepler
garaz : sebep, illet
halk : yaratma
hâsıl-ı bilmasdar : bir şeyin kaynağından ortaya çıkan, gerçek tesir sahibinden meydana gelen sonuç. Yani “vurmak” masdardır, “acı” ise hâsıl-ı bilmasdardır
havale etme : gönderme
ihtiyar : irade etme, isteme, dileme
ihtiyarî : iradeye ait, tercih etme gücüyle ilgili
illet : asıl sebep
İlm-i sarf : sarf ilmi, morfoloji; Arap dilbilgisinde kelime yapısını ele alan ilim
intiha etme : bitiş noktasına ulaşma
irade-i cüz’iye : insanın elindeki çok az seçme gücü
irade-i külliye-i İlâhiye : Allah’ın her şeyi kuşatan iradesi
ism-i fâil : gr. bir iş, oluş veya durumu yüklenen şahsı bildiren kelimedir—kâtip (yazan, yazıcı)
itibarî : var sayılan, gerçek ve fiilî olmayan; göreceli
kader : Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce bilmesi, takdir etmesi, plânlaması
katl : öldürme
kaziye : önerme, hüküm
kesb : kazanma, kazanım; bir fiil sonucu ortaya çıkan şey
kisbî : kazanma ile ilgili, çalışarak elde edilen
mahal : yer, mekân
mahlûk : yaratılan
malûm : bilinen
mânâ-yı masdarî : masdarla ilgili mânâ, masdara ait mânâ
masdar : gr. şahıs ve zaman göstermeyen, ancak olumlu veya olumsuz bir fiil ve oluşa delâlet eden kelimedir ve yani bütün fiil ve türevler kendinden doğar; kaynak kelime
meyelân : eğilim, meyil
münazaa : tartışma, çekişme
mütevakkıf : bağlı, vâbeste
nazar : bakış, görüş
nefs : insanı isteklere sevk eden kuvvet
nisbî : kıyaslama ile olan, iki şey arasındaki nispet, kıyas
sabit : değişmez, kesin
safsata : temelsiz, asılsız uydurma söz
taallûk : irtibat, bağlanma
taallül : illet ve sebep gösterme, bahane üretme
tâbi : bağlı
terettüp etme : netice verme, sonuçlanma
ukde-i hayatiye : hayat düğümü, çekirdeği
vücud : varlık
zahirî : görünürde
Yükleniyor...