Onuncusu: Bir emrin, behemehal bir müessirin tesiriyle vücuda gelmesi lâzımdır ki, tereccüh bilâ-müreccih lâzım gelmesin. Amma itibarî emirlerde tahsis edici birşey bulunmasa bile muhal lâzım gelmez.

On birincisi: Birşey, vücudu vâcip olmadıkça vücuda gelmez. Evet, irade-i cüz’iyenin taallûkuyla irade-i külliyenin taallûku birşeyde içtima ettikleri zaman, o şeyin vücudu vacip olur ve derhal vücuda gelir.

On ikincisi: Birşeyi bilmekle, mahiyetini bilmek lâzım gelmez. Ve birşeyi bilmemekle, o şeyin adem-i vücudu lâzım gelmez. Binaenaleyh, cüz i ihtiyarînin mahiyetinin tabir edilememesi, vücudunun kat’iyetine münafi değildir.

Nazar-ı dikkatinize arz ettiğim şu esasları tam mânâsıyla anladıktan sonra, şu maruzatımı da dinleyiniz.

Biz Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, Ehl-i İ’tizale karşı diyoruz ki: Abd, kesb denilen masdardan neş’et eden, hâsıl-ı bilmasdar olan esere hâlık değildir. Abdin elinde ancak ve ancak kesb vardır. Zira Allah’tan başka müessir-i hakikî yoktur. Zaten tevhid de öyle ister.

Sonra Ehl-i Cebre döner söyleriz ki: Abd, bir ağaç gibi bütün bütün ıztırar ve cebir altında değildir. Elinde küçük bir ihtiyar vardır. Çünkü Cenâb-ı Hak hakîmdir, cebir gibi zulümleri intaç eden şeylerden münezzehtir.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 6. âyetin Tefsiri / Sonraki Risale: 8. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : kul
adem-i vücud : var olmama, meydana gelmeme
behemehal : her durumda, ne olursa olsun, mutlaka
cebir : mecbur kılma, zorlama
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz-i ihtiyarî : insanın elindeki çok az seçme gücü
ehl-i Cebr : Cebriye Mezhebine bağlı olanlar
ehl-i İ’tizal : Mu’tezile mezhebine bağlı olanlar
ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat :
fıtrat : yaratılış, mizaç
Hakîm : hikmet sahibi; herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah
hâlık : yaratıcı
hâsıl-ı bilmasdar : bir şeyin kaynağından ortaya çıkan, gerçek tesir sahibinden meydana gelen fiilldir. Meselâ, “vurmak” masdardır, “acı” ise hâsıl-ı bilmasdardır
ıztırar : mecburiyet, zorlama
ıztırarî : zorunlu olarak yapılan, kulun iradesinin rolü olmayan mecburi iş
içtima : bir araya gelme, toplanma
ihtiyar : irade etme, isteme, dileme
ihtiyarî : seçme, istek ve iradeye bağlı olan
intaç etme : netice verme, doğurma
irade-i cüz’iye : insanın elindeki çok az seçme gücü
irade-i külliye : Allah’ın herşeyi kaplayan iradesi
itibarî emir : gerçekte olmadığı halde varsayılan iş, olgu
kat’iyet : kesinlik
kesb : kazanma, kazanım; bir fiil sonucu ortaya çıkan durum
mahiyet : temel özellik, asıl nitelik
maruzat : arz edilenler, takdim edilenler
masdar : gr. şahıs ve zaman göstermeyen, ancak olumlu veya olumsuz bir fiil ve oluşa delâlet eden kelimedir ve bütün fiil ve türevler kendinden doğar; kaynak kelime, iş
muhal : imkânsız
müessir : tesir edici, gerçek tesir sahibi
müessir-i hakikî : gerçek tesir sahibi
münafi : zıt, aykırı
münezzeh : her türlü kusur ve noksandan arınmış, temiz
nazar-ı dikkat : dikkatli bakış, görüş
neş’et etme : doğma, meydana gelme
taallûk : bağlanma, irtibat
tabir etme : ifade etme, yorumlama
tahsis : bir hususta başkasına tercih etme, seçme, has ve ait kılma
tefrik : ayırmak, ayırt etmek
tereccüh bilâ-müreccih : sebepsiz üstünlük. Yani, bir üstünlük sebebi ve niteliği olmadan üstünlüğün olması
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
vacip : zorunlu
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı, aynası
vücud : varlık
vücuda gelme : var olma, meydana gelme
zulüm : haksızlık
Yükleniyor...