Evet, vâcibi mümkine kıyas etmekten, pek garip ve gülünç şeyler çıkar. Meselâ, ehl-i tabiat, o aldatıcı kıyas ile, tesir-i hakikîyi, esbaba; Ehl-i İ’tizal, halk-ı ef’ali, abde; Mecusîler, şerri, ikinci bir hâlıka isnad etmeye mecbur olmuşlardır. Güya zuumlarınca Cenâb-ı Hak, azamet-i kibriya ve tenezzühü dolayısıyla, bu gibi hasis ve çirkin şeylere tenezzül etmez! Demek, akılları vehimlerine esir olanlar, bu gibi gülünç şeyleri doğururlar.

İhtar: Mü’minlerden de, vesvese cihetiyle bu vehme maruz kalanlar vardır; dikkat etmek lâzımdır.

Bu âyetin kelimeleri arasında nazmı icap eden münasebetlere gelelim: 1 (خَتَمَ)’nin 2 لاَيُؤْمِنُونَ ile irtibatı ve onun arkasında zikredilmesi, cezanın cürme terettübü kabilindendir. Yani onlar vaktâ ki cüz-i ihtiyarîlerini ifsad etmekle imana gelmediler; kalblerinin hatmiyle tecziye edildiler.

خَتَمَ tabiri, onların dalâletlerini tasvir eden temsîlî bir üslûba işarettir. Şöyle ki: Kalb gözü, sanki cevahire bir hazine olmak üzere Cenâb-ı Hak tarafından yapılan bir binadır. Vaktâ ki sû-i ihtiyarlarıyla ifsada uğradı ve cevherlere yapılan yerler, yılanlar ve akreplerle doldu; kapısı hatmedildi ki, o sârî hastalıktan başkaları mutazarrır olmasın.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Mühürledi.
2 : İman etmezler.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 6. âyetin Tefsiri / Sonraki Risale: 8. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd : kul
azamet-i kibriyâ : büyük ve yüce; büyüklüğün varlıkları kuşatması
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cevahir : cevherler, değerli şeyler
cihet : yön, taraf
cürm : suç, günah
cüz-i ihtiyarî : insanın elindeki seçim gücü, irade
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
ehl-i İ’tizal : Mu’tezile mezhebi taraftarları
ehl-i tabiat : her şeyin tabiatın tesiriyle (yaratmasıyla) meydana geldiğine inananlar
esbab : sebepler
gaybet : gr. bulunmama, görünmeme; üçüncü şahıs
hâlık : yaratıcı
halk-ı ef’âl : fiillerin halkedilmesi, yaratılması
hasis : âdi, değersiz, basit
hatm : mühürleme
icap etme : gerektirme
ifsad etme : bozma, kötüye kullanma
ifsad : bozulma
ihtar : hatırlatma, uyarı, ikaz
irtibat : ilgi, bağ, ilişki
ism-i zâhir : açık isim
isnad etme : dayandırma, verme
kabilinden : türünden, çeşidinden
kıyas etme : karşılaştırma
maruz : uğrama, tesirinde kalma
mutazarrır olma : zarar görme
mümkin (varlık) : varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olup Allah’ın var etmesine bağlı olan
nazm : diziliş, tertip ve düzen; Kur’ân’ın mânâya delâlet eden söz ve kelimelerinin tertibi, dizilişi
sârî : bulaşıcı
sû-i ihtiyar : iradeyi kötüye kullanma
şer : kötülük, çirkinlik
tasvir etme : canlandırarak anlatma, açıklama
tecziye edilme : cezalandırılma
tekellüm (zamanı) : hazır muhatap ile konuşma
temsilî : analojik, kıyaslamalı benzetme şeklinde
tenezzüh : kusur ve noksandan uzak olma
tenezzül etme : seviyesine inme, alçalma
terettüb : lâzım gelme, gerekme
tesir-i hakikî : gerçek tesir, etki, yaratıcı güç
üslûb : ifade tarzı
vâcib (varlık) : zorunlu olan; var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah
vaktâ : ne zaman, ne vakit
vehim : kuruntu, zan
vesvese : şüphe, kuruntu
zamir-i mütekellim : birinci tekil şahıs, ben
zuum : zan, inanç, kanaat
Yükleniyor...