( اَللّٰهُ ) : Zamir-i mütekellimin yerine ism-i zâhirin gelmesi, tekellümden gaybete iltifattır. Ve bu iltifatta lâtif bir nükte vardır.

Şöyle ki: 1 لاَيُؤْمِنُونَ’den sonra 2 بِاللّٰهِ mukadder ve menvî (maksut) olduğuna nazaran, sanki nur-u marifet onların kalblerinin kapılarına geldiği zaman kalblerini açıp kabul etmediklerinden, Allah da gadaba gelerek kalblerini hatmetti. خَتَمَ fiil-i müteaddî olduğu halde 3 عَلٰى ile zikredilmesi, hatmedilen kalbin dünyaya bakan kapısı değil, ancak âhirete nâzır olan kapısı seddedilmiş olduğuna işarettir.

Ve keza hatmin alâmet-i mânâsını ifade eden vesm’i (damga) tazammun ettiğine işarettir. Sanki o hatim, o mühür, kalblerinin üstünde sâbit bir damgadır ve silinmez bir alâmettir ki, dâima melâikeye görünür.

S - Bu âyette kalbin sem’ ve basara takdimindeki hikmet nedir?

C - Kalb, imanın mahalli olduğu gibi, en evvel Sânii arayan ve isteyen ve Sâniin vücudunu delâiliyle ilân eden, kalb ile vicdandır. Zira kalb, hayat malzemesini düşünürken, en büyük bir acze maruz kaldığını hisseder etmez, derhal bir nokta-i istinadı; kezalik, emellerinin tenmiyesi (nemalandırmak) için bir çare ararken, derhal bir nokta-i istimdadı aramaya başlar. Bu noktalar ise, iman ile elde edilebilir. Demek, kalbin sem’ ve basara hakk-ı takaddümü vardır.

İhtar: Kalbden maksat, sanevberî (çam kozalağı) gibi bir et parçası değildir. Ancak, bir lâtife-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı vicdan, mâkes-i efkârı dimağdır. Binaenaleyh, o lâtife-i Rabbaniyeyi tazammun eden o et parçasına kalb tabirinden şöyle bir letafet çıkıyor ki, o lâtife-i Rabbaniyenin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, cism-i sanevberînin cesede yaptığı hizmet gibidir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : İman etmezler.
2 : Allah'a.
3 : ..üzerine mühür vurdu, mühürledi.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 6. âyetin Tefsiri / Sonraki Risale: 8. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : zayıflık, güçsüzlük
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat
alâmet-i mânâ : mânâyı gösteren belirti, işaret
basar : görme, görme duyusu
cism-i sanevberi : çam kozalağı şeklinde olan cisim; kalb
delâil : deliller; işaretler, alâmetler; kendisine, doğru bir bakış açısıyla bakıldığında istenilen hedefe ulaştıran şeyler
fiil-i müteaddî : gr. geçişli fiil
gadab : Allah’ın gazap etmesi, musibet vermesi
hakk-ı takaddüm : öncelik, öne geçme, önde bulunma hakkı
hatm : mühürleme, kapatma
hikmet : sır, gaye, maksat
ihtar : uyarı, ikaz
iltifat : bir sözde dinleyicinin zihnini canlı tutma, dikkatini çekme veya onu ikaz etme gibi inceliklere binaen ifade üslubunda yapılan geçiş sanatı; üçüncü şahıs (gaip) kipinden, hazır bulunan ikinci şahıs (muhatap) kipiyle bahsetme gibi
keza/kezalik : bunun gibi, böylece
lâtif : ince, hoş, güzel
lâtife-i Rabbaniye : İlâhî hakikatleri hisseden ve mânevî zevkleri alan his, duygu; kalb
letafet : incelik, hoşluk, güzellik
mahal : yer, mekân
mâkes-i efkâr : fikir ve düşüncelerin yansıdığı yer
maruz : uğrama, tesirinde kalma
mazhar-ı hissiyat : hislerin ve duyuların aynası
melâike : melekler
menvî : kastedilen, murad edilen
mukadder : gr. lâfız olarak söylenmediği halde gizli olarak kastedilen mânâ; Kur’ân’da geçen “De ki” ifadelerinin altında “Ey Muhammed kullarıma de ki” mânâsının bulunması gibi
nazaran : bakarak, –göre
nâzır : bakan, yönelen
nokta-i istimdad : yardım dileme noktası, yardım alınacak yer
nokta-i istinad : dayanak noktası
nur-u marifet : Allah’ı bilme ve tanımadan doğan nur, aydınlık
nükte : ince ve derin mânâlı söz
sanevberî : çam kozalağı gibi
Sâni : herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
seddedilme : kapatılma, örtülme
sem’ : işitme, işitme duyusu
takdim : öne geçirme, öne alma
tazammun : içine alma, kapsama
tenmiye : nemalandırmak, canlı tutup geliştirme, büyütme
vesm : damga
vicdan : kalbe ait hislerin mazharı, aynası
vücud : var olma varlık
Yükleniyor...