Müşareket ise müşakeleti, yani mukabele-i bilmisli icap eder. Müşakelet ise onların seyyielerine karşı seyyie ile mukabele edileceğini istilzam eder. Demek onların devam ile yaptıkları şu kötü fiil, nefisleri titreten bir nefreti intaç ettiği gibi, takip ettikleri garazın da akim kaldığına delâlet eder.

اَللّٰهُ kelimesinin tasrihinden de garazlarının muhal olduğuna delâlet vardır. Çünkü Resul-ü Ekreme (a.s.m.) yapılan hud’a Allah’a racidir. Allah ile pençeleşmek isteyen düşer.

1 (وَالَّذِينَ اٰمَنُوا)'de اَلَّذِينَ’nin iphamını izale etmek için sıla olarak iman sıfatının ihtiyar edilmesi, onların iman cihetiyle kendilerini sevdirerek mü’minlerden addetmek istemiş olduklarına işarettir. Ve keza nur-u imanla akılları münevver olan mü’minlerin dirayetinden hilelerinin gizli kalmamasına bir îmâdır.

2 (وَمَا يَخْدَعُونَ اِلاّٰ اَنْفُسَهُمْ): Bu cümledeki hasr, kemal-i sefahetlerine işarettir. Zira mü’minlere zarar verdirmek için yaptıkları muamele mâkûse olup, onlar baltayı nefislerine vurmakla, sanki o hud’ayı bizzat nefislerine yapmakla sefahetlerini ilân etmişlerdir.

3 يَخْدَعُونَ’nin 4 يَضُرُّونَ’ye tercihi, yine onların sefahetlerine işarettir. Çünkü ashab-ı ukûl arasında kasten nefsine zarar veren vardır. Fakat amden kendisiyle hud’a eden yoktur, meğer ki insan suretinden çıkmış ola... 5 اَنْفُسَهُمْ Bu ünvan, onların pek aziz ve sevgili olan nefislerini memnun etmek üzere bir hazz-ı nefsânî kazanmak niyetiyle yaptıkları nifak, aksul-amel kabilinden bir zakkum-u esmar olduğuna işarettir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : İman edenler ki.
2 : “Onlar ancak kendilerini aldatırlar.” Bakara Sûresi, 2:9.
3 : Aldatırlar.
4 : Zarar verirler.
5 : Kendilerine.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 8. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 11-12. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

addetmek : saymak, kabul etmek
akim kalma : neticesiz kalma, başarısız olma
aksul-amel : tepki, reakisyon
âmden : bilerek, isteyerek, kasıtlı olarak
ashab-ı ukul : akıl sahipleri
delâlet : işaret etme, gösterme
dirayet : incelikleri kavrayış, sezgi, kabiliyet
garaz : istek, gaye, maksat
hasr : sınırlandırma, ait kılma; bir hükmün yalnızca bir şeye, veya bir şahsa verilmesi
hazz-ı nefsânî : nefsin hoşuna giden zevk ve lezzet
hud’a : hile, aldatma
icap etme : gerektirme
ihtiyar : tercih, seçme
ima : işaret
intaç etme : netice verme, doğurma
ipham : kapalılık, belirsizlik
istilzam etme : lüzumlu kılma, gerektirme
izale etmek : yok etmek, gidermek
kabilinden : türünden, çeşidinden
kemal-i sefahet : tam bir beyinsizlik, ahmaklık
keza : böylece, bunun gibi
mâkûse olma : tersine dönme, ters tepme
muhal : gerçekleşmesi imkânsız
mukabele : karşılık verme
mukabele-i bilmisl : benzeriyle, aynıyla karşılıkta bulunma
münevver : aydınlanmış, nurlanmış
müşakelet : benzerlik; aynıyla karşılık verme
nefis : kişinin, kendisi; insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
nifak : münafıklık, iki yüzlülük
nur-u iman : iman ışığı, aydınlığı
raci : geri dönen, bağlanan
Resul-ü Ekrem (a.s.m.) : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
sefâhet : ahmaklık, beyinsizlik
seyyie : günah
sıla : gr. sıla cümlesi; Arapça’da “ellezî=öyleki” gibi müphem isimlerden hemen sonra gelip öncesini açıklayan cümle
tasrih : açıklama, açıkça ifade etme
zakkum-u esmar : cehennem meyveleri
Yükleniyor...