S - 1 فَزاَدَ’deki ف makablinin mabadine sebep olduğunu ifade eder. Halbuki buradaki marazın vücudu, marazın ziyadesine sebep değildir.

C - Vakta ki, onlar marazlarını teşhis edip tedavisi talebinde bulunmadılar; sanki, ihmallik yüzünden ziyadesini talep etmişlerdir. Cenâb-ı Hak da mü’minlerin zaferiyle onların ümitlerini ye’se çevirmiştir ve Müslümanların galebesiyle onların husumetlerini haset ve kine kalb etmiştir. Sonra da onların maruz kaldıkları o yeis ve kinden doğan korku, za’fiyet ve zillet emrazlarını onların kalblerine istilâ ettirmekle marazlarını ziyadeleştirdi.

S - Kur’ân-ı Kerimin bu cümlede maraz kelimesini mef’ul değil, temyiz şeklinde kullanması neye işarettir?

C - Münafıkların batınî ve kalbî olan marazları, sanki zahire çıkmış ve bütün amellerine ve fiillerine sirayet etmekle, onların vücutları tamamıyla maraz kesilmiş olduğunu ifade etmek için, 2 مَرَضًا kelimesi, temyiz olarak kullanılmıştır. Evet, مَرَضًا kelimesi mef’ul olduğu takdirde bu mânâyı ifade etmez. Çünkü o vakit ziyadelik, yalnız maraza taallûk eder.

Altıncı cümleyi teşkil eden 3 ﴾وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ﴿’in vech-i irtibatı ise: Menfaati ifade eden ل’dan anlaşılır ki, münafıkların menfaati ya dünyada elîm bir azaptır, veyahut ahirette şedît bir elemdir. Bunlar ise menfaat değildir. Öyleyse menfaatleri muhaldir.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Artırdı.
2 : Bir hastalık.
3 : “Onlar için çok acı bir azap vardır.” Bakara Sûresi, 2:10.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: 8. âyetin tefsiri / Sonraki Risale: 11-12. âyetin tefsiri
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat
batın : iç, görünmeyen iç taraf
bâtınî : görünmeyen, içe ait
elîm : şiddetli, acıklı
emraz : hastalıklar
galebe : üstün gelme
haset : kıskançlık
hikmet : sır, gaye, maksat
husumet : düşmanlık
ihata : kaplama, kuşatma
istilâ : işgal, kaplama
kalbî : kalbe ait, kalble ilgili
mabadi : sonrası
makabli : öncesi
maraz kesilme : hasta olma, hastalığın ta kendisi olma
maraz : hastalık
mef’ul : gr. nesne, tümleç; kendisine yapılanı bildiren isim, fiile yöneltilen ne, neyi, kimi sorularına cevap olarak alınan kelime
muhal : olması imkânsız
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kişi
müteellim : acı, üzüntü duyan
nüfuz etme : içe çekme, işleme
sirayet etme : geçme, bulaşma
şedît : şiddetli
taallûk etme : ilgili olma, bitişme
temyiz : sayı isimleri ile belirsiz bir mânâ ifade eden isimlerin delâlet ettikleri şeyleri belirleyip tayin eden isim; كِيلُ زَيْتًا “bir kilo zeytin yağı” ifadesinde زَيْتًا “zeytin yağı” ismi gibi
vakta ki : ne zaman ki
vasıflandırılma : nitelendirilme
vech-i irtibat : irtibat, bağlantı yönü
vücud : beden; var olma, varlık
ye’s : ümitsizlik
za’fiyet : zayıflık
zahire çıkma : görünme, ortaya çıkma
zillet : aşağılık
Yükleniyor...