Şu aziz vatanın taşları, toprakları, âbideleri, kubbeleri, camileri, minareleri, mezar taşları, türbeleri; Kur’ân’ın tebliğ ettiği zemzeme-i Tevhidi haykırıyorlar. İman ve Kur’ân’ın ezelî nûrunu, atom zerratına kadar nüfuz edip ilân ettiği Tevhid hakikatını, hiç bir kuvvet bu vatanın ve bu milletin sîne-i pâkinden silemez.

Muhterem mahkemenizden, yüksek adaletinizden; hakaik-ı Kur’âniyeyi ve vahdaniyet-i İlâhiyeyi haşmetle ilân eden ve tevhidi, âzamî derecede gösteren Risale-i Nur Külliyatının iadesine ve beraatına karar vermenizi rica ederim.

Risale-i Nur, Kur’ân’ın malıdır. Arşı ferşe bağlayan Kelâmullah ile mâzi cânibindeki milyarlar ehl-i iman, evliya ve enbiya alâkadar oldukları gibi, Risale-i Nur mahkemesiyle de mânen alâkadardırlar. Çok ihtiyarlamış arzın, dörtyüz milyon Müslüman sekenesi, Risale-i Nur’un beraatına ve serbestiyetine ve intişarına muntazırdırlar.

Mâzi tarafından perde-i gayb arkasına çekilen mübarek ecdadımızın nûranî kafileleri, ulvî makamlarından Risale-i Nur mahkemesine mânen nâzırdırlar. Müstakbel cephesinin feyizkâr nesilleri, beraat HAŞİYE kararını bekliyorlar.
Emekli Yüzbaşı
Mehmed Kayalar

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Bu müdafaanın serdedildiği muhakeme, beraetle neticelenmiştir.
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âbide : ibadet edilecek yer
alâkadar : alâkalı, ilgili
arş : gök, semâ
arz : yeryüzü, dünya
âzamî : en büyük, en fazla
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
cânib : yön, taraf
ecdad : atalar, cedler
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’ın bildirdiklerine inananlar
enbiya : nebiler, peygamberler
evliya : Allah’ın sevgili kulları, veliler
ezelî : başlangıcı olmayan sonsuzluk
ferş : yer
feyizkâr : feyizli, bereketli, ışıklı
hakaik-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın hakikatleri, gerçek ve doğruları
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
haşmet : heybet, görkem
intişar : yayılma
kafile : grup, topluluk
kelâmullah : Allah kelâmı; Kur'ân-ı Kerim
kubbe : yarım küre; gökyüzü
mâzi : geçmiş
Mehmed Kayalar :
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
muntazır : bekleyen
mübarek : bereketli, hayırlı
müdafaa : savunma
müstakbel : gelecek zaman
nazır : bakan, gözeten
nûrânî : nurlu, münevver, ışıklı
nüfuz : içe geçme, işleme
perde-i gayb : görünmezlik perdesine benzeyen gayb, görünmez âlem
sekene : sakinler, oturanlar, ikamet edenler; nüfus
sîne-i pâkin : temiz ve günahsız kalb
tebliğ : bildirme, ulaştırma
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
ulvî : yüksek, yüce
vahdâniyet-i İlâhiye : Allah’ın birliği, ortağının ve benzerinin olmayışı
zemzeme-i Tevhid : Allah’ı birleyen ve her şeyin Ona ait olduğunu ilân eden coşkulu sesler
zerrat : zerreler, atomlar
Yükleniyor...