وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا 1
İhtar: Bu kuvvetin şu üç mertebeye inkısamı gibi, füruatı da o üç mertebeyi hâvidir. Meselâ, halk-ı ef’al meselesinde Cebr mezhebi ifrattır ki, bütün bütün insanı mahrum eder. İtizal mezhebi de tefrittir ki, tesiri insana verir. Ehl-i Sünnet mezhebi vasattır. Çünkü bu mezhep, beyne-beynedir ki, o fiillerin bidayetini irade-i cüz’iyeye, nihayetini irade-i külliyeye veriyor. Ve keza, itikadda da tatil ifrattır, teşbih tefrittir, tevhid vasattır.

Hülâsa: Şu dokuz mertebenin altısı zulümdür, üçü adl ve adalettir. Sırat-ı müstakimden murad, şu üç mertebedir.

2 (صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ) Kur’ân’ın inci gibi lâfızlarının dizilmesi bir hayta, bir çeşide, bir nakşa münhasır değildir. Belki, zuhurca, hafâca, yakınlıkça, uzaklıkça mütefavit çok tenasüplerden hasıl olan pek çok nakışlar üzerine dizilmişlerdir, nazmedilmişlerdir. Zaten i’câzın esası, ihtisardan sonra ancak böyle nakışlardadır.

Evet, صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ ile mâkablindeki herbir kelime arasında bir münasebet vardır. Meselâ, 3 اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ ile münasebeti vardır; çünkü nimet, hamde delil ve karinedir. 4 رَبِّ الْعَالَمِينَ ile münasebettardır. Çünkü, terbiyenin kemâli, nimetlerin tevâli ve teâkubu ile olur.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Kime hikmet verilmişse işte ona pek çok hayır verilmiştir.” Bakara Sûresi, 2:269.
2 : “Nimet ve lütfuna mazhar ettiklerinin yoluna…” Fatiha Sûresi, 1:7..
3 : “Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur.” Fatiha Sûresi, 1:2.
4 : “Bütün âlemlerin Rabbi; Her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye eden; tedbir, tasarruf ve egemenliği altında bulunduran Allah.” Fatiha Sûresi, 1:2.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Kur’ân nedir, tarifi nasıldır? / Sonraki Risale: Bakara Sûresi
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adl : adalet
beyne-beyne : ikisinin arası, ortası
bidayet : başlangıç
füruat : şubeler, kısımlar
hafâca : gizli ve örtülü mânâsı itibarıyla
halk-ı ef’âl : fiillerin halk edilmesi, yaratılması
hamd : övgü, şükür ve minnet duyma
hasıl olmak : meydana gelmek
hâvi : ihtiva eden, içine alan
hayt : bağ, ip
hülâsa : kısaca, özet
i’câz : mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülük
ifrat : aşırılık, ileri gitme, haddi aşma
ihtar : hatırlatma, ikaz
ihtisar : kısaltma, özetleme
inkısam : bölünme, kısımlara ayrılma
irade-i cüz’iye : insanın elindeki çok az seçme gücü
irade-i külliye : her şeyi kuşatan irade, Allah’ın iradesi
itikad : inanç
İtizal : Mu’tezile, “Kul kendi fiilinin yaratıcısıdır” iddiasında olan ehl-i sünnet dışı bir mezhep
karine : delil
kemâl : mükemmellik, olgunluk
kezâ : bunun gibi
lâfız : söz, kelime
mâkabli : öncesi
mezheb : yol, usûl
murad : irade edilen, istenen
münasebet : bağlantı, ilişki
münasebettar : alâkalı, ilgili
münhasır : ait, mahsus, sınırlı
mütefavit : farklı
nakış : işleme, dokuma
nazmetme : dizme, tertip edip düzenleme; Kur'ân-ı Kerîmin Allah Teâlâ tarafından dizilen mübârek sözleri, ifadeleri
nihayet : son
sırat-ı müstakim : dosdoğru, istikametli yol
ta’til : Cenâb-ı Hakkın sıfat ve isimlerini kabul etmeme, reddetme
tefrit : tersine aşırılık, normalden aşağı olma
tenasüp : uygunluk, uyum
tesir : etki
teşbih : Cenâb-ı Hakkı yaratıklara benzetme, maddi olarak tasavvur etme
tevhid : birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
vasat : orta; denge, adalet
zuhurca : açık mânâsı itibarıyla
Yükleniyor...