1 (لصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ) Sırat-ı müstakim şecaat, iffet, hikmetin mezcinden ve hülâsasından hasıl olan adl ve adalete işarettir. Şöyle ki: Tagayyür, inkılâp ve felâketlere mâruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin,

Birincisi, menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye,

İkincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i sebuiye-i gadabiye,

Üçüncüsü, nef’ ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyiz için kuvve-i akliye-i melekiyedir.

Lâkin, insandaki bu kuvvetlere, şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin herbirisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar.

Meselâ, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları pâyimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helâline şehveti var, harama yoktur.

İhtar: Kuvve-i şeheviyenin yemek, içmek, uyumak ve konuşmak gibi füruatında da bu üç mertebe mevcuttur. Ve keza, kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi, cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne mânevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz.

İhtar: Bu kuvve-i gadabiyenin füruatında da şu üç mertebenin yeri vardır. Ve keza, kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabâvettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakbâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakhak bilir, imtisal eder; bâtılı bâtıl bilir, içtinap eder.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “En doğru ve istikametli yol.” Fatiha Sûresi, 1:6.
« Önceki Sayfa  | | Sonraki Sayfa »
Önceki Risale: Kur’ân nedir, tarifi nasıldır? / Sonraki Risale: Bakara Sûresi
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

bâtıl : hak olmayan, gerçek dışı, yalan
cebânet : korkaklık, aşırı ürkeklik
celp : çekme
cerbeze : akıl ve zekâyı doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterecek şekilde kullanma
cezb : çekme
def : uzaklaştırma, ortadan kaldırma
fıtraten : yaratılış itibarıyla
fücûr : zina ve yalan gibi günah işleme
adl : adalet
âfâkî : dış dünyaya ait
bâtıl : gerçek dışı
bâtınî : içe ait
burhan : güçlü ve sarsılmaz kesin delil
dahilî : içe ait
enfüsî : iç dünyaya ait
hak : doğru, gerçek
halk : yaratma
haricî : dışa ait
hasıl olmak : ortaya çıkmak, meydana gelmek
hicap : örtü, perde
hidayet : doğru ve hak olan yolu göstermek, İslâmiyet
hikmet : fayda ve maksada uygun olarak akıl duygusunun yerli yerinde kullanılması; hakkı hak bilip uymak, batılı batıl bilip kaçınmak
hülâsa : kısaca, özet
i’tâ : verme, ihsan etme
iane : yardım
icap etmek : gerektirmek
iffet : şehvet duygusunun, dinen haram olan şeylerden uzak olması ve yalnızca helâl olan şeylerde kullanılması
ihdas : icat etme, yaratma
ihtar : hatırlatma, ikaz
inkılâb : değişme, dönüşme
inzal : indirme
irsal : gönderme
iskân : yerleştirme, oturtma
itibarıyla : bakımından, özelliğiyle
keza : aynı şekilde
mâruz : tesirinde kalma, uğrama
masdar : gr. şahıs ve zaman göstermeyen, ancak olumlu veya olumsuz bir fiil ve oluşa delâlet eden kelime, daima yalın halde olup bütün fiil ve türevler kendinden doğar; kaynak kelime
mezc : karışma, bütünleşme
mü’min : iman etmiş, Allah’tan gelen herşeye inanan
müştak : türemiş, türev
müteaddit : bir çok, çeşitli
sebat : sabit olma
sırât-ı müstakîm : dinin belirlediği dosdoğru yol; adalet
şecaat : yiğitlik, cesurluk; gazap (kızma) duygusunun zulüm ve korkaklıktan uzak olarak yerli yerinde kullanılması
taaddüt etmek : çoğalmak, birden fazla olmak
tagayyür : değişim, değişme
tevfik : yardım, başarı
zâhirî : açık, görünürdeki
ziyade : fazla, çokluk
füruat : şubeler, dallar
gabavet : ahmaklık, anlayışsızlık
had : sınır
hak : doğru, gerçek
hikmet : fayda ve maksada uygun olarak akıl duygusunun yerli yerinde kullanılması; hakkı hak bilip uymak, batılı batıl bilip kaçınmak
hukuk-u diniye ve dünyeviye : dinî ve dünyevî haklar
humud : şehvet duygusunun körelmesi; helâle de, harama da istek duymama
içtinap : çekinme, sakınma
iffet : şehvet duygusunun, haramdan uzak hâli ve yalnızca helâli için kullanılması
ifrat : aşırılık, ileri gitme, haddi aşma
ihtar : hatırlatma, ikaz
imtisal : emre uyma, boyun eğme
istibdad : baskı, zulüm
iştiha : iştah, arzu ve istek
kezâ : bunun gibi
kuvve-i akliye : akıl duygusu
kuvve-i akliye-i melekiye : akıl ve meleke kabiliyeti, tecrübeli akıl duygusu
kuvve-i gadabiye : öfke duygusu
kuvve-i sebuiye-i gadabiye : parçalayıcı, yırtıcı gazap, öfke duygusu
kuvve-i şeheviye : şehvet gücü, duygusu
kuvve-i şeheviye-i behimiye : hayvanî şehvet gücü, duygusu
lâkin : ancak, ama
mahsul : ürün, netice
mâlik : sahip
mertebe : derece
meşru : kanunî, yasal; helâl, dine uygun
mevcud : var
nam : ad
nass : metin; te’vil ve yorum kabul etmeyecek şekilde açık ve kesin hüküm ifade eden âyet veya hadis
nef’ : fayda
nehyetme : yasaklama
nihayet : son
pâyimal etmek : ayak altına almak, mahvetmek
sair : diğer
şecaat : yiğitlik, cesaret
şeriat : Allah tarafından bildirilen İlâhî hükümlerin hepsi, İslâmiyet
tahakküm : baskı, zorbalık
tayin etmek : belirlemek
tefrit : tersine aşırılık, normalden aşağı olma
tehevvür : sonunu düşünmeden öfkeyle davranma
temyiz : ayırt etme
vasat : orta yol, denge, adalet
Yükleniyor...