Evet, Kur’ân-ı Azîmüşşanın müfessiri, yüksek bir deha sahibi ve nâfiz bir içtihada malik ve bir velâyet-i kâmileyi haiz bir zât olmalıdır. Bilhassa bu zamanlarda, bu şartlar ancak yüksek ve azîm bir heyetin tesanüdüyle ve o heyetin telâhuk-u efkârından ve ruhlarının tenasübüyle birbirine yardım etmesinden ve hürriyet-i fikirlerinden ve taassuplarından âzâde olarak tam ihlâslarından doğan dâhi bir şahs-ı mânevîde bulunur. İşte, Kur’ân’ı ancak böyle bir şahs-ı mânevî tefsir edebilir.

Çünkü “Cüzde bulunmayan, küllde bulunur” kaidesine binaen, her fertte bulunmayan bu gibi şartlar, heyette bulunur. Böyle bir heyetin zuhurunu çoktan beri bekliyorken, hiss-i kablelvuku kabilinden olarak, memleketi yıkıp yakacak büyük bir zelzelenin arefesinde bulunduğumuz zihne geldi. HAŞİYE

“Birşey tamamıyla elde edilemediği takdirde o şeyi tamamıyla terketmek caiz değildir” kaidesine binaen, acz ve kusurumla beraber, Kur’ân’ın bazı hakikatleriyle, nazmındaki i’câzına dair bazı işaretleri tek başıma kaydetmeye başladım. Fakat, Birinci Harb-i Umumînin patlamasıyla Erzurum’un, Pasinler’in dağ ve derelerine düştük.

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Evet, Van’da Horhor medresemizin damında esnâ-yı derste büyük bir zelzelenin gelmekte olduğunu söyledi. Hakikaten söylediği gibi, az bir zaman sonra Harb-i Umumî başladı. (Hamza, Mehmed Şefik, Mehmed Mihri).
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acz : acizlik, güçsüzlük
arefe : dinî bayramların bir gün öncesi anlamındaki bu kelime mecaz olarak “az önce” mânâsında kullanılmıştır
âzâde olma : kurtulma, hür ve serbest olma
azîm : büyük
bilhassa : özellikle
binaen : -dayanarak
Birinci Harb-i Umumî : I. Dünya Savaşı
caiz : sakıncasız, doğru
cumhur-u nas : halkın çoğunluğu, halk kitlesi
cüz : bölüm, parça
dehâ : olağanüstü zeka ve akıl sahibi kimse
emniyet : güven
Erzurum :
esnâ-yı ders : ders esnasında
hâiz : sahip, elde etmiş
hakikat : asıl, gerçek, doğru
hakikaten : gerçekten
Hamza : (bk. bilgiler – Müküslü Hamza)
Harb-i Umumî : I. Dünya Savaşı
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
heyet : kurul
hiss-i kablelvuku : bir şeyi olmadan önce hissetme duygusu
husule gelmek : meydana gelmek
hüccet : delil
hürriyet-i fikir : düşünce özgürlüğü
i’câz : mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülük
icma-ı millet : milletin görüş birliğine varması
içtihad : dinen kesin olarak belirtilmeyen konularda Kur’ân ve hadisten hükümler çıkarma
ihlâs : sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
itimad : güven
kabil : gibi, tür
kaide : kural, düstur, prensip
kefalet-i zımniye : dolaylı olarak kefil olma, gizli güvence
Kur’ân-ı Azîmüşşan : şan ve şerefi büyük olan Kur’ân
küll : bütün, genel
mâlik : sahip
Mehmed Mihri :
müfessir : Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından tefsir eden, yorumlayan âlim kimse
nâfiz : nüfuz sahibi, etkin, hükmü geçen
nazm : tertip, diziliş, düzen; Kur'ân-ı Kerîmin Allahü taâlâ tarafından dizilen mübârek sözleri, ifadeleri
şahs-ı mânevî : tüzel kişilik; bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik, topluluk
taassup : aşırılık; önyargıdan doğan körü körüne bağlılık ve aşırılık
tefsir : Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap, eser
telâhuk-u efkâr : fikirlerin birikimi
tenasüp : uygunluk
tesanüd : dayanışma
umumî : genel
velâyet-i kâmile : mükemmel velilik; kulluk noktasında mânevî mertebeleri aşarak Allah’ın yakınlığını ve dostluğunu elde etme mükemmelliği
zelzele : deprem manasındaki bu kelimeyle Birinci Dünya Savaşı kast edilmiştir
zuhur : ortaya çıkma
Yükleniyor...