Aziz ve sıddık ve hâlis kardeşlerim; Rabb-i Rahîmime hadsiz şükür olsun ki, sizin gibileri Risaletü’n-Nur’a sahip ve nâşir ve muhafız halk etmiş; benim gibi âciz bir biçarenin zaif omuzundaki ağır yükü çok hafifleştirmiş.

Kardeşlerim, bu defa üç mektubunuzda birden üç Hulûsi, üç Sabri, üç Hakkı gibi kıymettar dokuz kardeşi gördüm. Hapiste, Abdurrahman’ın pederi yerinde benim elbiselerimi yamalayan Hakkı’nın, ciddî ve hakikatli uhuvvetini ve talebeliğini tahminimden daha ileri terakki ettiğini bildim, çok mesrur oldum.

Sabri kardeş; Beni saran ve bağlayan ağır kayıtlara ehemmiyet vermiyorsun. Halbuki buradaki evhamehl-i dünya benimle pek fazla meşgul ve alâkadardırlar. Hattâ... hattâ... hattâ... Her neyse...

Hem benim hakkımda, bin derece haddimden ziyade hüsn-ü zanla kıymet ve makam vermek, yalnız Risale-i Nur namına ve onun hizmeti ve Kur’ân elmaslarının dellâllığı hesabına kabul olabilir. Yoksa, hiç ender hiç olan şahsım itibarıyla kabule hakkım yok. Parlak ve çalışkan kalemiyle hem Risaletü’n-Nur’un, hem bizim hatıralarımızda çok ehemmiyetli mevki tutan ve yerleşen Hâfız Tevfik’in yazdığı Âyetü’l-Kübrâ risalesini münasip gördüğünüz zamanda gönderirsiniz. Dokuz sene yazılarıyla mesrûrâne ünsiyet eden gözlerim, hasretle o yazıları görmek istiyor.

Kıymettar Hulûsi ve Hakkı gibi kardeşlerim; Hakkı’nın dediği gibi, Sabri’nin mektuplarını aynen onların yerine kabul olmuş; o cihette Hulûsi ile muhabere kesilmemiş, devam ediyor. Hadsiz şükür ve hamd ü senâ olsun ki, Risaletü’n-Nur gittikçe parlak, harikane fütuhat-ı imaniye yapar. Kendi kendine, inşaallah her görenin kalbinde yerleşir, muannidleri susturur. Bir hıfz-ı gaybî altında düşmanları şaşırtmış kör gözleri onu görmüyor. İzini bulamadığı halde, parlak faaliyetini müşahede ediyorlar. Bu vakit pek ziyade ihtiyat lâzım.
• • •
Önceki Risale: ( 8 ) / Sonraki Risale: ( 10 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Âyetü’l-Kübrâ : en büyük delil anlamına gelen Risale-i Nur’da bir bölüm; Yedinci Şua
aziz : izzetli, çok değerli, saygın
cihet : yön, taraf
ehemmiyetli : önemli
evvel : önce
fütuhat-ı imaniye : imanın fetihleri, zaferleri
hadsiz : sonsuz, sınırsız
hamd ü senâ : şükretme ve övme
harikane : harika bir şekile
Hastalar Risalesi : Yirmi Beşinci Lem’a
hıfz-ı gaybî : gaybî, mânevî koruma
hıfz-ı İlâhî : Allah’ın koruması, himayesi
hizmet-i Kur’âniye : Kur’ân hizmeti
ihtiyat : önlem alma, tedbirli hareket etme
ikram ve inâyet-i İlâhiye : Allah’ın ikramı ve yardımı
İktisat Risalesi : On Dokuzuncu Lem’a
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
İstiâze Risalesi : On Üçüncü Lem’a
kaide : kural, prensip
kıymettar : kıymetli, değerli
lisan : dil
mahzun etme : hüzünlendirme, üzme
medâr-ı keramet ve inâyet ve sürur : keramet, yardım ve mutluluk sebebi, vesilesi
menzil : ev, mekân
mesrûrâne : sevinçli bir şekilde
muannid : inatçı, direnen
muhabere : haberleşme
muhalif : aykırı, zıt
mübarek : hayırlı, değerli
münasip : uygun
müsâdere : yasak edilen bir şeyin kanuna göre elden alınması
müşahede : görme, gözlem
noksan : eksik
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un bölümlerinden her birisi
Risaletü’n-Nur : Risale-i Nur’un diğer bir adı
sıddık : çok doğru ve sadık
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
taarruz : saldırı
taharrî : araştırma, inceleme
teftiş : denetleme, kontrol
ünsiyet : alışkanlık, âşinalık
ziyade : çok, fazla
âciz : güçsüz, zavallı
alâkadar : alâkalı, ilgili
asabî : sinirle ilgili; sinirsel
aziz : izzetli, çok değerli, saygın
biçare : çaresiz
bilmukabele : karşılıklı olarak
dellâl : duyurucu, ilân edici
ehemmiyet : değer, önem
ehl-i dünya : dünyaya dalıp, âhireti düşünmeyenler
evham : kuruntular, şüpheler
had : sınır
hadsiz : sınırsız
hakikat : gerçek, doğru
Hâlık : herşeyin yaratıcısı olan Allah
hâlis : içten, katıksız, samimi
halk etme : yaratma
hazin : hüzün veren, acıklı
hiç ender hiç : hiç içinde hiç; bir hiç hükmünde
hüsn-ü zan : güzel zanda bulunma, güzel düşünce
iman-ı bilkader : kadere iman
imdad : yardım
itibarıyla : özelliğiyle
kabil-i tahammül olma : tahamül edilebilme
kaza : olacağı Allah tarafından bilinen ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması
kıymettar : kıymetli, değerli
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsal
maruz olma : başa gelme, uğrama
mesrur olma : sevinme, mutlu olma
muhafız : koruyucu, koruyan
nam : ad
nâşir : neşreden, yayan
peder : baba
Rabb-i Rahîm : sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan ve herbir varlığı terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
rıza : memnuniyet
Risaletü’n-Nur : Risale-i Nur’un diğer bir adı
sıddık : çok doğru ve bağlı
sıhhat : sağlık
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
terakki etme : ilerleme, yükselme
uhuvvet : kardeşlik
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...